Nükleer Anlaşmada Sona Doğru mu?

GİRİŞ: 02.09.2022 13:08      GÜNCELLEME: 02.09.2022 13:08

Rasthaber -  Bismillah

NÜKLEER ANLAŞMA KOEP’İN (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) GEÇMİŞİ


İran ile 5+1 ülkeleri gerçekte ise  İran ile ABD arasında  yakın  bir gelecekte imzalanması  beklenen yeni nükleer anlaşma ile ilgili olarak tahminler, analizler ve beklentiler son günlerde yeniden artmaya başladı. Konuyu takip den  politikacılar ve yorumcular için  bu anlaşmanın içeriğinden ve taraflar için doğuracağı sonuçlarından çok bir şekilde sonuçlanması  ve gerilime son verilmesi daha öncelikli gibi görülmektedir. Ama ABD ve İsrail  başta olmak üzere Batı için ve yine İran açısından bu anlaşmanın her maddesi  kelimesi kelimesine önemli ve belirleyicidir. Bu da müzakerelerin uzamasına neden olmakta,  bazı konularda karşılıklı olarak ödünler verilmesini ve esneklik gösterilmesini gerektirmektedir. Bütün bunca uluslar arası çabalara rağmen müzakerelerde sona yaklaşıldığı söylenebilir mi?

Onlarca sayfadan oluşan bu anlaşma diplomatik, hukuki  ve anlaşılması uzmanlık isteyen  teknik terimlerle dolu bir metin olduğu için şimdiye kadar konunun uzmanları dışında çok az kişi tarafından dikkatlice okunmuş veya incelenmiştir. Bazı iddialara göre George Soros’a bağlı Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group) adlı düşünce kuruluşu uzmanlarınca  müzakereler  başlamadan önce ve aylarca süren bir çalışma sonucu  hazırlandıktan sonra ABD tarafından  müzakere masasına konulan bir metindir. İran ve öteki taraflar 2013-2015 arasında iki yıl süren müzakarelerde sadece  önceden hazırlanmış metin üzerinde bazı  rotüşler  yapmış ve 2015 yılında da imzalamışlardı. 
Bilindiği üzere bu anlaşma uygulamaya konulduktan yaklaşık iki yıl sonra 2018 yılında zamanın Amerikan Cumhurbaşkanı Donald Trump tarafından  lağvedilmiş ve ABD anlaşmadan çıkmıştı. Trump imzalanan KOEP anlaşması ABD’nin zararına olduğu için değil  yeni KOEP’lerin imzalanması ve İran’ın yeni tavizler vermek için  müzakere masasına oturacağı  beklentisiyle anlaşmayı lağvetmişti.

ABD’nin anlaşmadan ayrılmasına  rağmen Hasan Ruhani hükümetinin anlaşmaya bağlı kalacağını açıklaması üzerine Avrupa ülkeleri bir takım vaatlerde bulunduysalar da ABD’den bağımsız bir  varlık gösteremedikleri veya ABD adına İran’ı oyaladıkları için İran aleyhindeki  yaptırımlar 2019 yılına gelindiğinde  KOEP anlaşması öncesinden daha  şiddetli düzeye ulaştı.
Ruhani hükümetinin başarısızlığın üzerini örtmek için Avrupalı ülkelere umut bağladığı dönemde  duruma müdahale eden İran meclisi 2019 yılı sonlarında nükleer programa aşamalı olarak dönüş için kanun çıkarmak suretiyle Avrupa’nın oyalama  taktiğine son verdi. Yeni santrifujlar  üretmek de dahil aşamalı olarak uranyum zenginleştirme faaliyetleri yeniden başlatıldı. KOEP’e göre  en fazla %3,5 oranında sınırlı miktarda uranyum zenginleştirme hakkı tanınan İran geçen süre içerisinde önce %20, daha sonra %60 oranında zenginleştirmeyi gerçekleştirince ABD ve müttefiklerinin paçası tutuşmaya başladı. Son iki yılda İran’daki sivil nükleer faaliyetlerde kaydedilen ilerleme her zamankinden daha yüksek bir düzeye ulaşmış bulunuyor.
 ABD beklediği amaca ulaşamayınca Joe Biden  döneminde yeniden anlaşmaya dönme karar verdiyse de İran   bu talebi reddederek  ABD’nin  anlaşmaya dönmek için bazı  taahhütleri  yerine getirmesi şartını ileri sürdü. Böylece 2021 Nisan ayında ABD dışındaki öteki KOEP üyeleri  ile İran arasında ABD’nin  anlaşmaya geri dönüşü üzerine başlatılan müzakereler hala devam etmektedir
Yeni dönem müzakerelerde gündem ABD’nin KOEP’e dönüşü konusu olsa da tarafların  karşı taraftan yeni imtiyazlar koparmaya çalıştıkları, ortaya çıkan yeni şartları kendi lehlerine  çevirme çabalarına ilaveten ilk metinin özü korunmakla birlikte  bazı değişiklikler  yapılacağı da gündemdedir.

ABD VE TOPYEKÜN BATININ  KOEP’E BAKIŞI

ABD ve müttefikleri  başta olmak üzere müzakere üyesi ülkeler olası nükleer anlaşmaya güvenlik açısından baktıklarını ileri sürmekte ve İran’ın sivil nükleer programının askeri yöne  sapabileceği ihtimaliyle dünyanın  güvenliğine tehlike olarak görmekte ve  en azından dünyaya böyle lanse etmektedirler.
Halbuki UAEA 2003 yılından beri sürdürdüğü teftişlerde  askeri amaca sapılmadığını defalarca rapor etmesine rağmen ABD ve müttefikleri  her defasında yeni iddialar ileri sürerek İran’ın sivil nükleer programını  sahte bir krize dönüştürmüş bulunuyorlar.

Gerçek şu ki, İran tüm nükleer tesislerini kapatsa,  Libya’da olduğu gibi tüm teçhizatını söküp Amerika’ya teslim etse ve nükleer araştırmalara tamamen son verse de hiçbir zaman ABD’nin hışmından, gazabından kurtulamayacaktır.  Bugün nükleer programı bahane eden ABD yarınlarda İran’dan sahip olduğu balistik ve kruz füzelerinin  menzilini sınırlamayı, bölgesel  nüfuzunu paylaşmasını veya bölgeden çekilmesini, direniş/kurtuluş hareketlerine desteğini kesmesini isteyecek ve bütün bunları yerine getirse bile insan hakları, demokrasi vb gibi iddialarla dini devlet idealinden vazgeçmesi gerektiğini  dayatacaktır.

 Amerika’da Cumhuriyetçilerle Demokratlar  arasında saydığımız bu konularda herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Görüş ayrılığı bu hedefe nasıl varılacağı, İran’ı dize getirmek için  uygulanacak taktiklerle ilgilidir. İran konusundaki  aynı temel görüş ve taktik farklılıkları İsrail ve öteki Batı ülkeleri için de geçerlidir. Kısacası Batılılar  Batı paradigması karşısında yeni bir paradigma oluşturmaya çalışan İran’a bu yüzden tahammül edemezler ve zaten  bu tahammülsüzlüğü açıkca  ifade etmekten de çekinmiyorlar.
 
İsrail’in anlaşmaya karşı çıktığına dair iddialar ve İran’ın nükleer tesislerine saldırı düzenleyeceğine dair blöfler de İran’ı anlaşmaya teşvik veya zorlamaya yönelik psikolojik savaştan ibarettir. İsrail’in mevcut şartlarda İran’a saldırmaya cüret edemeyeceği bir yana KOEP nükleer anlaşması herkesten çok ABD ve  İsrail’in lehinedir. Zaten İran konusunda bu ikisini birbirinden ayırmak, farklı bölgesel stratejileri varmış gibi göstermek temelden yanlıştır. Batı açısından KOEP anlaşması durmadan güçlenen İran’ı  sınırlamak ve kontrol altında tutabilmek için uygulanabilecek en ideal yoldur.

İRAN CEPHESİNDE  NÜKLEER ANLAŞMA  NEYİ İFADE EDİYOR?
İran ise nükleer görüşmeler ve olası anlaşmayla ekonomik sıkıntılarını gidermeyi amaçladığını ileri sürmektedir.  Yani Batı’nın güvenlik önceliğine karşı ekonomik öncelik. Halbuki  ekonomi de güvenlik kapsamı içerisine alınabilir ve  İran da müzakerelerde güvenlik kaygılarını öne sürebilirdi. Buna dayalı olarak İsrail’in nükleer  programının da aynı ölçüde uluslar arası teftiş ve kontrol altına alınması şartını ileri sürebilirdi. İran’ın şimdikine göre zayıf bir konumda bulunduğu ve 2003 yılından beri Batı karşısına  baş müzakerecei olarak çıkarılan Hasan Ruhani gibi uzlaşmacı tiplerin çıkarılması da bu zaafın ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
 İran içerisinde de geçmişten beri nükleer müzakereler  ve KOEP konusunda farklı yaklaşımların olduğu ve bazen şiddetli  eleştirilerin yapıldığı bir gerçektir.
 
İran’daki  anayasal sistemi ve özellikle de Velayet-i Fakih makamının yetkilerini kendi  yargı değerlerine  göre  yorumlayanlar  bu ülkedeki tüm kararların ve siyasetlerin ayrıntılarına kadar Ayetullah Hamanei tarafından  belirlendiği, onaylandığı veya uygulandığı gibi bir değerlendirme hatasına düşmektedirler.  Halbuki  halkın oylarıyla iş başına gelen cumhurbaşkanı ve hükümetler halka vaat ettikleri konularda kendi iç ve dış siyasetlerini belirlemektedirler.  Bunun en açık örneği  2013 yılı seçim propagandaları sırasında nükleer görüşmelerle İran’ın sıkıntılarını gidereceği sloganını öne çıkaran Hasan Ruhani seçimleri kazanarak cumhurbaşkanı olmuş ve önceliği nükleer müzakerelere vermişti.  Rehber Hamanei de uyarılarda, nasihatlerde  bulunmakla birlikte Ruhani’nin  müzakere ekibini desteklemişti. 
Rehber Hamanei’nin  uygulanan siyasetleri takip ettiği ve gerekli uyarılarda, öğütlerde bulunduğu bir gerçek olmakla birlikte yürütme, yasama  ve yargı gibi anayasal kurumların çalışmalarına, kararlarına istisnalar dışında müdahale etmediği de ayrı bir gerçektir. Bunun için Velayet-i Fakih makamındaki Ayetullah Hamanei’yi nükleer müzakereler ve anlaşmada hükümetlerin, müzakerecilerin faaliyetlerinden sorumlu tutmak bir hatadır. Bu siyaset gelmiş geçmiş tüm cumhurbaşkanları dönemlerinde olduğu gibi şimdi İbrahim Reisi hükümeti döneminde de aynen sürdürülmektedir.
Bu hatırlatmadan sonra İran içerisinde nükleer müzakereler ve KOEP konusundaki  duruş ve yaklaşımları üç ayrı grupta değerlendirebiliriz:
Ruhani, Rafsancani ve Hatemi Dönemleri:
Kendilerini reformcu diye tanıtan kesimler, bu cümleden olarak sekiz yıl iktidarda kalan Hasan Ruhani hükümeti,(daha önce Haşimi Refsancani ve Muhammed Hatemi hükümetleri de )  amacın ekonomiyi rahatlatmak olduğunu dile getirseler de gerçekte  Batı ile İnkılap  paradigması da dahil tüm sıkıntıları gidermeye çalıştılar. Batının her alanda üstünlüğüne ve Batı’ya entegre olmaktan başka çözüm yolu olamayacağına inanan bu kesim ABD’nin yukarıda sıraladığımız planlarının kendi amaçlarına da yardım edeceği  düşünce ve niyetiyle KOEP’i imzaladılar. Açıkca ilan edilmesi de bu görüşmeleri  füzeler, bölgesel  nüfuz, direniş hareketlerinden desteği kesme ve… konularında da sürdürme sözü verdikleri İran’da sık sık dile getirilmektedir. ABD’den herhangi bir garanti almadan, karşı tarafın ekonomik yaptırımları kaldırmasını, taahhütlerini yerine getirmesini beklemeden nükleer tesisleri tahrip ederek ve bilimsel araştırmaları durdurarak bilim adamlarını işten çıkaran Hasan Ruhani  hükümetinin bu hatası yüzünden İran’ın sekiz yıllık İran-Irak savaşında uğradığı düzeyde (Bir trilyon USD) bir zarara uğradığı dillendirilmektedir.
Bazı gözlemcilere göre, Amerikalıların KOEP’in ruhu dedikleri bu  alenen açıklanmayan vaatler  İmam Hamanei’nin  karşı çıkması sonucu sonuçsuz kalınca Donald Trump anlaşmadan çekilmek kararı almıştır.

İbrahim Reisi Dönemi:
Ruhani  ekibinin aksine  hükümet programını ekonomi de dahil  tüm alanlarda nükleer görüşmelerden bağımsız olarak hazırladıklarını ve sürdüreceklerini sık sık vurgulayan şimdiki  Cumhurbaşkanı  İbrahim Reisi  aynı zamanda müzakereleri de ciddiyetle sürdürmektedir. 
İran’da İbrahim Reisi ekibinin Amerikalıların  gizli açık amaçlarının farkında olarak görüşmelerde nasıl bir siyaset izledikleri  konusunda da farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Bazı gözlemcilere göre Reisi ekibi uluslararası  alanda İran lehine öne çıkan olumlu şartları, Rusya-Ukrayna savaşı, enerji krizi vb  gelişmeleri de dikkate alarak görüşmelerde  avantaj koparabileceğine ve bu vesileyle ülke ekonomisini rahatlatabileceğine inanmaktadır. Bunun için şartları yerine getirilirse ABD’nin KOEP’e dönmesine rızayet gösterecek ve geçici de olsa anlaşmanın avantajlarından yararlanmak isteyecektir. İran’ın şartlarının başında UAEA’da  devam eden PMD (Nükleer programın muhtemel askeri  boyutları iddiası) dosyasının tümden kapatılması, ABD’nin anlaşmadan ayrılmayacağına dair garanti vermesi ve yaptırımların kaldırılacağının  pratikte denenmesinden sonra İran’ın taahhütlerini yerine  getirmesi gelmektedir.

Bazı gözlemcilere  göre Reisi ekibi ileri sürülen şartlar karşı tarafca kabul edilmese bile iç ve dış baskılara son vermek ve mümkün olduğunca İran’ın dış ülkelerde  bloke edilen mal varlığını ülkeye getirmek için anlaşmayı her halukarda  imzalayacaktır. Çünkü Reisi’nin daha önce yaptığı açıklamalarda KOEP’in verilen  tavizler karşılığında alınmış bir çek olduğunu, Ruhani ekibinin bu çeki tahsil edemediğini, kendi ekibinin bunu tahsil edecek dirayete sahip olduğunu belirtmişti.  Olumsuz sonuçlar doğurması durumunda ise bu anlaşmanın önceki hükümet  zamanında  imzalandığını ve kendisinin sorumlu tutulamayacağını  söyleyecektir.
Bazı gözlemcilere göre  Reisi hükümeti ileri sürdüğü şartların ABD tarafından kabul edilmeyeceğini biliyor ve ülke içi ve uluslar arası alanda kamu oyu baskısından  kurtulmak ve suçu ABD’nin  üzerine atmak için  anlaşma yanlısı olduğu taktiğini uygulamaktadır. Reisi, KOEP’in  başından beri İran’ın aleyhinde olduğunun  farkındadır ve yeniden ihya edilmesinde herhangi bir fayda görmemektedir. 

Said Celili ve Bazı KOEP Karşıtları:
Eski nükleer müzakereci  ve hala Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Rehber’in temsilcisi olan Said  Celili gibi bazı siyasetçiler ve gözlemciler ise KOEP’e hangi şartlarda dönülürse dönülsün İran’ın zararına olacağını ileri sürmekteler. Bunlara göre, ABD’nin Donald Trump zamanında anlaşmadan çekilmesi aslında İran lehinedir, ABD’nin yeniden anlaşmaya dönmesinin kabul edilmesi  İran için tehlikeli sonuçlar doğurabilir.  Bu görüşte olanlara göre; KOEP her bakımdan İran’ın zararınadır, bu anlaşmada yaptırımların kaldırılacağına dair, özellikle de bankacılık sistemi ve Doların kullanılmasına dair İran’a herhangi bir taahhütte bulunulmamıştır. Kaldırılacak değil askıya alınacağı belirtilen yaptırım listesinin tüm yaptırımların ancak dörtte birine tekabül etmektedir ve bu sınırlı sayıdaki yaptırımlar ile  2015 yılında askıya alınan BMGK yaptırım kararlarının bile snapback(geri tepme mekanizması) uyarınca yeniden uygulanabilirlik yeteneği bulunmaktadır.
Bu çevrelere göre KOEP’in en zayıf yanı snapback mekanizmasıdır. Snapback veya geri tepme kuralına  göre anlaşma taraflarından biri İran’ın anlaşmaya aykırı davrandığı iddiasında bulunur ve  bu iddia anlaşma tarafı ülkelerden oluşan  komisyonda kabul edilirse İran aleyhinde uygulanan tüm  yaptırımlar geri dönecek ve otomatik olarak yeniden uygulanacaktır. Komisyonda Batılı ülkelerin çoğunlukta olduğu dikkate alındığında yerli yersiz her iddianın kabul edilmesi her an olasıdır. Çünkü Batılı ülkelerin UAEA Tahkim Kurulunda da çoğunluk silahıyla  uyduruk bahanelerle İran aleyhinde sık sık karar aldıklarını hatırlatmaktalar.
KOEP anlaşması karşıtlarının görüşüne göre Batılı ülkelerin kontrolündeki UAEA İran’ın  PMD dosyasını asla kapatmayacak ve geçmişte olduğu gibi İsrail’in kışkırtmasıyla her an  mesnetsiz iddialar ileri sürerecek ve PMD dosyasını İran’ın başı üzerinde Demoklesin kılıcı gibi kullanacaktır.
Said Celili ve aynı görüşte olan çevrelere göre KOEP  hiçbir zaman tahsil edilemiyecek karşılıksız bir çektir, sadece İran’ı oyalamak, İran’ı ilkelerinden  tedrici bir şekilde uzaklaştırmak, uluslar arası sisteme katıp  normalleştirmek ve direniş cephesini ortadan kaldırmak için sinsice hazırlanıp Batıcı Ruhani ekibine imzalattırılmış büyük bir kayıptır. Zararın neresinden dönülürse kardır misali daha fazla  vakit kaybetmeden bu anlaşmadan uzaklaşmalı, yaptırımlarla yaşamaya uyum sağlanmalı ve sultacı Batı dışındaki  ülkelerle ilişkilere ilavaten ülke  içindeki  imkan ve dinamiklere sarılarak yola devam edilmelidir.
Ziya Türkyılmaz

YORUMLAR

Murat Akkılıç 1 yıl önce
ABD nin büyük şeytan olduğu tezi ne kadar doğruysa ,ki öyledir,bu yazdıklarınizda aynen doğrudur ...
Abdullah Mardin 1 yıl önce
Aydınlatıcı bilgiler dolu bir yazı. İran'daki çeşitli çevrelerin görüşünün aktarılması çok iyi olmuş.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM