Dinden Saptıran Ve Düşmanlık Saçan Fitnecilere Dikkat

GİRİŞ: 29.11.2022 09:51      GÜNCELLEME: 29.11.2022 09:51
Rasthaber -  Konuya şuradan girmek istiyorum: Dini arayış içerisinde olan samimi bir kardeşimiz, bir arkadaşımız aracılığı ile beni aradı. Bir saattan fazla konuştuk. Vaktim kısıtlı olmakla birlikte genç arkadaşımızı sabırla dinledim. Bugüne kadar birçok cemaat ve tarikatla haşır neşir olmuş. Kalbi mutmain olmadığından hepsini terk etmiş. Fakat en son öyle bir gruba intisab etmiş ki, adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş. "IŞİD'i tasvip etmiyorum" diyor ama anlattıkları ve bana önerdiği bir video tam da IŞİD kafasını, IŞİD mantığını yansıtıyor. Konuşma elbette monolog olmadı, bana sorduğu sorulara cevaplar verdim. İkna oldu mu bilmiyorum. Bir saati aşan konuşmamızdan sonra telefonu kapattığımda ve bana önerdiği Abdulkadir Polat isimli şahsın videosunu izlediğimde haleti ruhiyemi büyük bir üzüntü kaplamış oldu. Video 37 dakika, hoca diye geçinen bu yeni yetme zat baştan sona nifak kusuyor. Öylesine iftira ve karalamalarda bulunuyor ki, akla ziyan. Kısa süre içerisinde arkadaşım bu sefer Ebu Haris müstear isimli bir şahsın videosunu gönderdi. Bu şahıs İbni Teymiye'den örnekler vererek, "Şiiler Yahudi ve Hıristiyanlardan daha kötü, daha şedid kafirdirler, Yahudi ve Hıristiyanlardan önce onların öldürülmesi gerekir" diyerek tam IŞİD kafası ile müntesiplerine kin ve düşmanlık aşılayıp, açık açık Şiî kardeşlerimize yönelik cinayet tellallığı yapıyor. Yani mezhep üzerinden düşmanlık öylesine körükleniyor ki, aleni bir şekilde "Yahudi ve Hıristiyanlardan önce Şiîler öldürülmelidir" denilerek Şiî kardeşlerimiz hedef gösteriliyor. Bu çok açık bir şekilde cinayet işlemeye teşviktir. Yahudi ve Hristiyan’ı da öldürme ama Şiî'den ne istiyorsun?

Böylesine nifak saçanlar için savcılar neden harekete geçmez anlamakta zorluk çekiyorum. Oysa TCK'da din ve mezhep farklılığından dolayı halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenlerle ilgili ceza-i müeyyide var:

"Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama Suçu

TCK Madde 216."

(1) "Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

(2) "Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

(3) "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." Bakınız bu yasalarda görüldüğü üzere "öldürmeye teşvik" değil, "düşmanlığa tahrik ve aşağılama" bile ceza gerektirmektedir.

Şunu da bilmiş olalım ki, hiçbir devlet, vatandaşları arasında, muayyen (belirli) özelliklere sahip bir kesiminin diğer kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmesine seyirci kalamaz, kalmamalı. Toplumda nifak saçmaya, toplum içerisinde sadece mezhebî farklılığından dolayı bir kesimi diğer kesim üzerine şiddet uygulamaya tahrik ve teşvik etmek insanlık suçudur. Bu tahriki yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Abdulkadir Polat, Ebu Haris, İhsan Şenocak, İsmail Kılıçarslan, Yusuf kaplan ve Cüppeli Ahmet gibi beyinleri Muaviye ve Yezid gibi "Ehl-i Beyt muhibbi düşmanlığı" üzerine kurgulanmış taassub ehli birçok şahıs vaaz, konuşma ve yazılarında mezhep üzerinden halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmektedirler. Bakınız, bu "düşünceyi ifade etme özgürlüğü" ile karıştırılmamalı. "Başkalarının canına/hayatına kast edecek boyutta tahrik içerikli beyanat" düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.

Ayrıca şunu da belirtmiş olalım ki, TCK'da "muzır neşriyat" ile ilgili ceza yasaları da var. Neşriyat vasıtalarıyla nifak saçan kişi hukuka ve kamuoyuna karşı suç işlemiş sayılmaktadır. Hiç kimsenin kamu güvenliğini ve toplumun huzurunu tehdit eden neşriyatta bulunmaya hakkı yoktur. Savcılar bu gibi nifakçı kişiler hakkında derhal harekete geçip kovuşturma başlatmalıdır. Sayın okuyucumuz çok açık bir şekilde ifade etmiş olalım ki, bu gibi nifak ehli kişiler yaptıkları kışkırtıcı beyanatlarla çatışma ve cinayetlere zemin hazırlamaktadırlar. Üzücü olan mezhep ve içtihat farklılığı üzerinden öylesine yorumlar yapılıyor ki, o farklılığı "cinayet sebebi" niteliğine büründürüp tam bir provokasyonla sunum yapıyorlar. Abdulkadir Polat denilen şahıs kin ve nefret içerikli konuşma yaparken bir taraftan da öylesine çelişki içerisine düşüyor ki, baştan sona kendi savlarını da yalanlamış oluyor. Ehl-i Sünnet'nin temel kaynaklarından olan İbn Kesir'den şu hadisi naklediyor: "Ey ashabım benden sonra dalalete düşmeyesiniz diye size iki ağır emanet olarak Kûr'ân'ı ve Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum. Onlara sahip çıktığınız süre yanlışa sapmaz, dalalete düşmezsiniz." Söz konusu şahıs bu hadisi aktardıktan sonra Ehl-i Sünnet'in temel hadis külliyatı Kütüb-ü Sitte'de var olan Gadir-i Hûm olayına farklı anlam yükleyerek inkâra yelteniyor ve bu hadisin Ehl-i Beyt'in velâyetini ilân anlamına gelmediğini iddia ediyor. Hem itiraf, hem inkâr! Bu ne yaman çelişki? Bakınız, velev ki İmâm Ali'nin ve Ehl-i Beyt'in velâyeti ile ilgili bir hadis dahi olmasa Kûr'ân bize Ehl-i Beyt'in velâyetini çok net bir şekilde bildiriyor: "Ey Resulüm de ki: 'Bu tebliğime karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak buna mukabil sizden isteğim yakınlarıma (Ehl-i Beyt'ime) meveddet göstermenizdir." (Şura: 23) Ayette geçen "meveddet" kelimesi Arapça sevgi, saygı, ihtiram, sahiplenme ve siyasî rehberiyet anlamlarına gelmektedir. Bu ayeti inkâr veya başka türlü tevil etmek mümkün değilken, ne yazık ki, "meveddet" kelimesini sadece "sevgi" anlamında yorumlamaktadırlar. Oysa sevginin gereğini bile yapmadılar. Ehl-i Beyt'e yönelik ne Sakife'de, ne evlerinin kundaklanma teşebbüsünde, ne Fedek'in gasp edilişinde, ne Cemel'de, ne Sıffin'de, ne Nehrevan'da, ne Kerbelâ'da o meveddeti, o ihtiramı göstermediler. Tevil, inkâr ve yok saymak böyle bir şey! Peki, Kûr'ân'dan bir delil daha verelim: Bildiğiniz üzere, Ehl-i Sünnet der ki: "İmâm Ali Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer'e kadılık/danışmanlık yaptı." Buna istinaden Ehl-i Sünnet kaynaklarının 70 küsur yerinde geçtiği üzere hem Ebu Kuafe'nin oğlu Ebubekir ve Hattab'ın oğlu Ömer işin içinden çıkamadıkları hususlarda ve yanlışa düşme endişesiyle İmâm Ali'ye müracaat ettiklerinde, buna mukabil İmâm Ali'nin onlara doğru olanı, yapmaları gerekeni söylediğinde, "Az kalsın yanlış karar vermekle kendimi helak edecektim, iyi ki Ali'ye müracaat etmişim" itirafında bulunmuşlardı. "Kur'an'dan örnek verelim" demiştik. Evet, bu hadise üzerine Allah Teâlâ ne diyor ona bakalım: "Kendilerine doğru yol gösterilmediği süre doğruyu bulamayan mı uyulmaya layıktır, doğruyu bilen mi uyulmaya layıktır?" (Yunus: 35)

Demek ki, beşerî münasebetlerde olduğu gibi Kûr'ân'a göre de liyâkat esasmış. De fakto durumlar ve konjonktürel şartlar mazeret değildir. Bakınız Sakife toplantısında yaşanan fay hattı kırılması ve eksen kayması üzerine akan zaman ve tarihî süreç içerisinde yaşanan artçı depremler ve statükocu monarşilerin dayatıp, toplumsal hafıza olarak kabullendirip/kanıksattığı hususları Kûr'ân ve Sahih Sünnet zaviyesinden yeniden masaya yatırıp tetkik etmek durumundayız...

Yukarıda söz konusu ettiğimiz Abdulkadir Polat ismindeki şahıs video konuşmasında Ehl-i Beyt muhibbi olan Şiî kardeşlerimize öylesine tezviratlarda bulunuyor, öylesine iftiralar atıyor ki akla ziyan.. İnsanın "yuh artık" diyesi geliyor. Birkaç örnek verecek olursak: "Rafizilik İslâm düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Şiîler hep Müslümanlara karşı savaşmışlardır, bana Batı ile savaşmış bir Şiî devlet söyler misiniz? Bana tağutlarla, zalimlerle savaşan bir Şiî devlet gösterir misiniz? Haşşaşiler ve Timur'da Şiî idi, sadece Müslümanlara karşı savaştılar. Sufiler, "Timur Sünnidir" diyorlar, hayır Timur Şiîdir. Timur bir numaralı İslâm düşmanıdır, bir numaralı Şiî'dir. Yemen'de, Suriye'de Şiîler bugün de Sünnilere karşı savaşıyorlar. Şiîler bu ümmetin Yahudileridirler. Şiiler Ehl-i Beyt sevgisinde aşırıya gidip kafir olmuşlardır. Şiîler Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i ilâh edinmişlerdir." Bu söylenenler en alçakça yapılmış iftiralardır. Bakınız ayrıca bu şahıs, "Selefiler de kafirdir" diyor. "Mevlana ve Said-i Nursi de kafirdir" diyor. Önüne gelene "kâfir" diye diye bu gidişle ortada Müslüman kalmayacak. Birgün gelip, "ben de kâfirim" derse şaşırmayın. Adama sormazlar mı, "önüne geleni kâfir ilan ediyorsun, sahi sen nesin? İşi o raddeye getiriyor ki, yayınladığı kısa videoların birinde Hamas üyesi bir şahıs konuşmasında İran'ın kendilerine yaptığı silah yardımını övgü ile anlatması üzerine, "Bakın, bu Hamas da İran'ın kucağına oturmakla kâfir oldu. Filistin davasını, İran sattı, müşrik Hamas ve Şiiler sattı" diyor. Bu ne yaman çelişkidir ki, bir taraftan "İran bugüne kadar İsrail'e bir taş atmış mı?" diye soruyor, ardından İran'ın Hamas'a yaptığı silah yardımından dolayı Hamas üyesinin teşekkür konuşmasını yayınlıyor ve bu konuşmadan dolayı, Hamas'ı İran'ın kucağına oturmakta suçlayıp kâfir ilân ediyor.

Üzücü olan bu şahısların sosyal medya üzerinden bir hayli takipçisi olması. Bunlar genç ve cahil dimağları idlal ve ifsad etmektedirler. Müslüman gençlerimiz bu fitne/fücur iftiracılara karşı uyanık ve basiretli olmalıdır. Ayrıca yukarıda bahsettiğimiz üzere, halkımızı kin ve düşmanlığa tahrik eden/kışkırtan bu fitneciler için savcılar derhâl harekete geçmelidir... Vesselâm...

YORUMLAR

Mehmet Ufukalp 1 yıl önce
İnanç ve düşüncelerde sapma, kendini değil de karşı tarafı tanımlarken başlamaktadır. Halbuki hiç bir inanç ve düşüncenin başkalarını tanımlama hakkı yoktur. Başkalarını başkalarının sahip olmadığı özelliklerle yaftalayıp yargılamaması gerekir. Bu bağlamda Hariciliğin günümüz versiyonları olan Selefilik, Vahhabilik, Mealcilik gibi akımlar, kendilerinden çok karşıtlarını tarif etmekte, bununla yetinmemekte karşı tarafla ilgili yargısal inançlar da geliştirmektedir ki. Bu ne İslam'a ne de insanlığa uygundur. Bu manada kendilerinden başka düşüncelere hayat hakkı taşımayan düşünce ve inançlar, düşünce ve inanç değil, ortadan kaldırılması gereken şiddet ve terör kaynağıdır.
Mehmet Ufukalp 1 yıl önce
Bu Ehlibeyt Şia İran İslam İnkılabı düşmanlarına karşı verilecek mücadelede en önemli unsurlardan biri de onlara malzeme vermemektir. Bu konuda duyarlılığımızı daha güçlü hale getirmeliyiz.
Deniz 1 yıl önce
Yukarıda bahsi geçen ve onlar gibi Hoca(!) kılıklı kişiler, Emperyalist ve Siyonistlerin kuklalarıdırlar.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM