ABD’den AB’ye NATO’culuk aşısı

GİRİŞ: 18.01.2023 08:47      GÜNCELLEME: 18.01.2023 08:47

Rasthaber - Biden yönetiminin küresel politikasının merkezinde “Transatlantik restorasyon” vardı. Çünkü emperyalist ABD’nin 21. yüzyılda da iddiasını sürdürebilmesi Çin’i sınırlayabilmesine bağlıydı. Güç dengeleri açısından ise bunun yolu ABD’nin Çin’e (hatta Çin artı Rusya’ya) karşı en geniş koalisyonu kurmasından geçiyordu. 

AB ise tersine, özellikle 2014 yılından bu yana açıkça “stratejik özerklik” aramaya başlamıştı. Stratejik özerklik, özetle AB’nin ABD’den bağımsız olarak Çin ve Rusya’yla çıkarlarını esas alan işbirliği yapması demekti. Almanya-Fransa ikilisi bu hedefin gereği olarak AB’nin bağımsız savunmasını ve ordu inşasını gündemlerine almaya başlamışlardı.

ABD İÇİN NATO’NUN DEĞERİ 

İşte ABD Ukrayna krizini, AB’yle Transatlantik restorasyonun yolu olarak kullanıyor. Bu amaçla gerekirse Ukrayna’da “son Ukraynalı” kalana kadar bir “uzun savaş” istiyor. 

ABD böylece tehdit ilan ettiği Rusya’ya karşı AB topraklarında etkinlik kurabilecek, Almanya-Fransa’nın stratejik özerklik arayışını frenleyebilecek ve Çin’e karşı AB’yi stratejisine eklemleyebilecekti. 

Emperyalist ABD için NATO, üye ülkeleri denetleme aracıydı. NATO yükümlülükleri ile üyeler kendi ulusal stratejilerine göre değil ABD’nin çıkarlarına göre konumlanıyordu.

ABD, hegemonyasının ve yansıması olarak Transatlantik bağların zayıfladığı yeni dünya şartlarında da yine NATO’yu bir araç olarak kullanıyor. 

ABD işte bu amaçla NATO’yu hem genişletmeyi hem de üyelerin bağlarını yeni tehdit kapsamında kuvvetlendirmeyi hesaplıyor. NATO’nun 2030 konsepti aslında budur. Çin’in baş rakip, Rusya’nın yakın tehdit ilan edilmesi üzerinden, üyelerin Amerikan stratejisine göre hizalandırılması... 

AB-ABD BAĞI: NATO

İşte ABD bu amaçla AB’ye yeni bir NATO kıskacı attı: 10 Ocak’ta NATO ile AB arasında üçüncü ortak deklarasyon imzalandı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından imzalanan 14 maddelik ortak deklarasyon, içeriği ve esas hedefi açısından 2016 tarihli Varşova ve 2018 tarihli Brüksel ortak deklarasyonlarını aşan niteliktedir. 

“Çin ve Rusya’ya karşı Transatlantik ortaklık restorasyonu” şeklinde özetleyebileceğimiz NATO-AB Ortak Deklarasyonunun temel hedefi, AB’nin stratejik özerklik arayışını ortadan kaldırmak amacıyla, ABD’nin AB’ye NATO’culuk aşısı yapmasıdır. 

Deklarasyon, bunu ilmek ilmek işlemektedir. Önce Rusya ve Çin NATO stratejik konseptinde olduğu gibi hedef alınmaktadır. Rusya’nın “Avrupa güvenliğini baltaladığı”, Çin’in “artan iddiasına yanıt verilmesi gerektiği” işleniyor. Ve ardından da esasa gelinerek şu tezler ileri sürülüyor: 

1) Avrupa’daki kırılganlık stratejik rakiplere yarıyor, terör örgütleri için zemin oluşturuyor.

2) Bu nedenle AB-ABD bağları önemlidir.

3) Tamam, güçlü Avrupa savunması önemlidir ama NATO ile tamamlayıcı olduğu takdirde...

4) Avrupa-Atlantik toplu savunmasının esas aracı NATO’dur.

Nitekim NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de imza sonrası basın açıklamasında bu esasa işaret etti: “NATO’nun, Avrupa-Atlantik güvenliği için temel savunma amacı olmaya devam edeceğini, bu deklarasyonla açıkça ortaya koyduk.”

NATO’CULUK AŞISI TUTAR MI?

Ancak asıl mesele şudur: Peki ABD’nin AB’ye NATO’culuk aşısı tutacak mı? 

Zira Ukrayna krizinin şartlarına rağmen Berlin’de de Paris’te de “stratejik özerklik” arayışı bitmiş değil. 

“NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini” saptadığı şartlarda, Fransa Avrupa Ordusu hedefinden vazgeçer mi? Çin’in AB’nin en büyük ticaret ortağı olduğu şartlarda, Almanya bu ülkeyle hedeflediği stratejik ortaklıktan vazgeçer mi? 

cumhuriyet

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM