İslam toplumlarında, İslami düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat
hayatının ortak bir bilinç zemininde, aziz İslam’ı, oportünist
muhafazakarlığın, oportünist dindarlığın, sistematik tasallutundan, İslam’ın
kalbine yönelik taşralı saldırılarından acilen kurtarmaya çalışmaları
gerekiyor. Dizginlerinden boşanmış otoriter oportünist muhafazakarlık ve
dindarlık, bir yanda, yıllardır, İslam’ı, Filistin’i, Gazze'yi, Kudüs’ü politik
bir istismar konusu olarak kullanırken, bir diğer yanda, bir bilinç düşmanlığı
ve ahlaki hezimet sergileyerek soykırımcı İsrail'in geleceğini güvence altına
alabilmek için, Haçlı Amerikan emperyalizmi ile birlikte İran’ı
istikrarsızlaştırmaya, güçsüzleştirmeye, işlevsiz kılmaya çalışıyor.
İslam dünyası olarak tanınan, ulus-devletler,
bağımsızlıklarını tamamlayamadıkları için, siyasal bir felç durumu yaşıyor,
hangi konuda olursa olsun, emperyalist iradenin onayını alarak, emperyalist
iradeyle uzlaşarak, bu iradenin çıkarlarını gözeterek, siyaset yapmaya
çalışıyor. İslam toplumlarında oportünist muhafazakarlık ve oportünist
dindarlık, gösterişli/pahalı propaganda camileri inşa ederken, camilerin her
geçen gün cemaat kaybına uğradığını, özellikle de genç kuşakların İslam’dan
uzaklaştıklarını görmek ve bu konuyla asla yüzleşmek istemiyor. Oportünist
muhafazakarlık ve oportünist dindarlık tekelini ellerinde tutan iktidarlar,
dini motifleri araçsallaştırarak, kitleleri kullanışlı nesnelere dönüştürüyor.
İslam dünyası toplumlarında bunlar yaşanırken, diğer yanda, bilgi tekelini
ellerinde tutan büyük teknoloji şirketleri de yapay zeka yoluyla, sömürgeci ve
ırkçı bir dünya oluşturarak, kitleleri eleştirel bir varoluş bilincinden yoksun
bırakmaya çalışıyor. Her şartta İslami dikkati korumaya çalışan genç kuşakların
teknolojik yenilikleri eleştirel bir hassasiyetle takip etmeleri gerekiyor.
Dijital teknolojilerin, insanların tercihlerini yönlendirdiğini,
gözetim-denetim ve manipülasyondan oluşan araçsal bir sistem oluşturduğunu
bilmek gerekiyor. Bireylerin/toplumun algılarını biçimlendiren dijital iletişim
teknolojilerinin, teknoloji tekellerinin ürettiği kültürel çerçevelere maruz
kalan bireylerin ve toplumların kendi düşünceleri ve kendi özgün tercihleri
yok.
İslam toplumlarında, kitleler, bir yanda, dijital iletişim
teknolojileri yoluyla düşüncesizleştirilir, araçsallaştırılırken, bir diğer
yanda, bu toplumlar, dini ya da politik karizmatik tek adamlar yoluyla
düşüncesizleştiriliyor, araçsallaştırılıyor. Düşüncesizleştirilen,
araçsallaştırılan, Müslüman kitlelerin, küresel dijital sömürgecilik ve
diktatörlük karşısında, Müslümanca bir tavır, eleştirel bir tutum
geliştirmeleri gerekirken, bu asla yapılmıyor, kitlelerin İslami hassasiyetleri
yoğun olarak yerel muhalefet hareketlerini terörize etme doğrultusunda
yönlendiriliyor. Eleştirel düşünme yetisine sahip olmayan, ahlaki sorgulama
yetisine sahip olmayan toplumlar, propaganda yoluyla iktidarların çıkarları
doğrultusunda savruluyor. Propaganda yoluyla, iktidarların çıkarları
doğrultusunda tercihler yapan oportünist muhafazakarlıklar, oportünist
dindarlıklar, mezhepçi önyargılar, bağnazlıklar ve körlük sebebiyle, İran ve
Hizbullah söz konusu olduğunda, Haçlı-Siyonist emperyalizmin dayattığı
siyasal-sömürgeci çizgi üzerinde hizalanıyor.
Konformist kültürün, oportünist muhafazakarlığın din
algısının kuramsallaştığı, resmi bir meşruiyet kazandığı toplumlarda, gerçek
anlamda, İslami bir farkındalığın imkansız olduğunu görmek gerekiyor. Bir dönem
seküler-otoriter tek adam figürüyle, bir başka dönem, içerisinde yaşadığımız
dönemde olduğu gibi, muhafazakar-dindar tek adam, tek parti figürüyle
özdeşleşen toplumlarda, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, ahlaki-entelektüel
bağımsızlık, çok ufukluluk, çok boyutluluk gerçekleştirilemez. Akıllarını kullanmadıkları
için, erken bunama sürecine giren toplumlar, mevcudiyetlerini, ancak sömürgeci
vesayet, ya da hamaset kültürünün vesayeti altında sürdürebiliyor. Bu
nedenledir ki, bu toplumlarda, ısrarla belirtmek gerekir ki, kesinlikle,
evrensel zihinler yetişmiyor, ancak resmi söylemin hizmetinde olan küfürbaz
troller ve aparatçikler yetişiyor. Günümüz İslam toplumlarında, partilerin,
tarikatların, cemaatlerin düşüncesizlikle, fikirsizlikle malul
binlerce-milyonlarca taraftarı-müridi bulunurken, düşünen/akleden, fikreden,
üreten sorgulayan bir tane bile, evrensel meşruiyet ve otoriteye sahip
entelektüelleri yok. Bu nedenle İslam toplumları çok derin bir entelektüel
kuraklık yaşıyor. Bu entelektüel kuraklıkla acilen yüzleşmeleri gereken
yerli-milli iktidarlar bunu yapmıyor, yalnızca savunma sanayiinde kazandıkları
başarıları gündemde tutmaya çalışarak zevahiri kurtarmaya çalışıyor. Sözünü
ettiğiniz entelektüel kuraklık/çoraklık bir yana, yapay zeka'nın insanların
yerini almaya başladığı, içerisinde yaşadığımız dönemde, bir daha eleştirel
düşünme ve tefekkür de olmayacak.
Günümüz toplumlarında, yerel politik karşıtlık ve rekabet
gündemiyle büyülenen İslami çevreler, daha doğru bir ifade ile, muhafazakar
çevreler, varoluşsal-evrensel meseleler hakkında referans olabilecek, radikal
evrensel düşünürlere sahip olmamayı hayati bir sorun olarak görmüyor. Bu
nedenle de radikal evrensel İslami tahayyüller, tasavvurlar, projeler,
adanmışlıklar, yoğunluklar, derinlikler ve içtenlikler üzerinde çalışan
kadrolarımız yok. İslam dünyası ülkelerinde yerel tiranlar, siyasal
bağımsızlığa, etkiye, güce sahip olmadıkları halde, hep yükseklerde uçuyor
görüntüsü vermek için büyük çabalar harcıyor, büyük yalanlar üretiyor,
soykırımcı İsrail karşısında büyük bir hiçlik ve utanç yüzyılında yaşadıkları
halde, bu ölümcül gerçekle yüzleşmek/hesaplaşmak istemiyor.
Günümüzde, İslami kültür ve düşünce hayatının, popülist
kalabalıkların, popülist propaganda yoğunluklarının, popülist ihanetlerin neden
olduğu karanlık/karamsar iklimi görmeleri gerekir. Büyük kalabalıklar, büyük
popülizmler, insanların, toplumların kendilerini özneleştirme bilincini ve
iradesini bütünüyle yok ediyor. Her alanda bağımsızlık ve özneleşme, ancak,
direniş ve dayanışma ile mümkün olabilir. Sağlıklı bir toplum, düşünen,
sorgulayan, dayanışan, üreten bireylerden oluşur. En büyük tehditler, en büyük
korkular dayanışma yoluyla aşılabilir. Korkuya teslim olan toplum hiçbir
değişim/direniş iradesi ortaya koyamaz. İslam toplumlarında, içerisinde
yaşadığımız toplumda da politik-dini popülizmler, oportünist muhafazakarlıklar,
hayatı ve toplumu radikal bir şekilde dönüştürebilecek anlamlı kılabilecek,
kültürel inşa'ları bütünüyle imkansız kılıyor. Aziz İslam, evrensel İslam,
yerli-milli-mistik oportünizmler, oportünist muhafazakârlıklar sebebiyle
yerinden edilmiş, bir daha asli yerine dönememiştir. Yerinden edilen bir
kültürü yeniden yerine koyabilecek vizyona ve misyona sahip evrensel ufku olan
kadrolara sahip olmamız, hayati önemi olan bir konudur. Bugün, kaderci bir
mevcudiyetle karşı karşıya bulunan İslam toplumları, bu kaderci mevcudiyet
sebebiyle, hiçbir şey yapamıyor, hiçbir şey yapmak istemiyor.
Bugünün dünyasında, sadece kendilerini çok değerli ve
vazgeçilmez bulan toplumlar-ülkeler, bu derin narsisizmleri ve patolojileri
sebebiyle, hiçbir şekilde İslami bir dayanışmaya katılmıyor, emperyalistlerle
ittifaklar geliştiren, dostluklar kuran İslam ülkeleri, birbirleriyle ittifaka
yanaşmıyor. Dayanışma birbirlerinin varlığına değer veren topluluklar,
toplumlar arasında gerçekleşir. Yalnızca çıkarın belirleyici olduğu toplum,
iyiye de kötüye de aynı derecede kayıtsızdır. Yalnızca çıkarı gözeten toplum/siyaset,
ilkesizliğin sefaletine katlanmak zorundadır. Patolojik yerli-milli
bencillikler sebebiyle İslami bütünlük bilinci ve iradesi bugün, tuzla buz
olmuş durumdadır. Bütün bencillikler, çıkarcı bencillikler, toplumlar
arasındaki anlamlı iletişim-etkileşim imkanlarını yok ediyor. Hem yerel anlamda
hem de küresel anlamda tek biçimliliği, tek renkliliği ve tek kültürü dayatmak
eşsiz bir barbarlık biçimidir. Günümüz İslam toplumları, siyasetin
başarısızlıklarını, etkisizliğini, hamaset söylemleriyle örtbas etmeye
çalışıyor.
İslami umut'lar, küresel İslami bilinç yükselişe geçtiğinde
başlayacak.
Yerli-milli-mezhepçi-mistik-resmi bencillikler sebebiyle,
Müslümanlar aziz İslam’ın ortak diline yabancılaşıyor. Bu konuda, İslami
düşünce-kültür-edebiyat-ilahiyat hayatı, kesinlikle eleştirel analizler
yapmıyor, eleştirel analizler yapmaktan çekiniyor. Konformist bir kültürün,
mistik bir kültürün, geçmişin baskısı altında bulunan bir kültürün radikal
tahayyüller ve projeler üretmesi beklenemez. Siyasal sorumluluklarının farkında
ve bilincinde olmayan Müslüman topluluklar, İsrail karşısında yaşanan derin hezimetin
nedenlerini açıklayamazlar. İçerisinde bulunduğumuz dönemde, toplumlarımızda,
muhafazakar-dindar makyavelizmler hiçbir ahlaki-ilkesel varoluşa, duruşa,
tercihe geçit vermiyor. Muhafazakar-dindar makyavelizmler, milliyetçi-mezhepçi
histeriyi, İslam’a ihanet pahasına tahkim etmeye çalışıyor. Örgütlü ırkçılığın
ve sağ faşizmin kol gezdiği bir dünyada yaşıyoruz. Müslüman halkların etnik ve
mezhepçi önyargıları aşamamaları, bu konudaki karşıtlıkları ve rekabetleri
derinleştirmeye çalışmaları, İslam medeniyeti kültüründen bütünüyle
uzaklaştıklarını, İslam’a kökten yabancılaştıklarını gösterir. Büyük insanlık
ve büyük İslam ailesine aidiyetle, yalnızca bir etnik halka ait olmak
birbirinden çok farklı şeylerdir. Kendisini yalnızca kendi halkıyla, kendi mezhebiyle
özdeşleştiren bir zihin ve ruh dünyası, insanlığın geri kalanıyla konuşamaz,
iletişim kuramaz. Bir halkı anadilinde konuşmaktan yazmaktan alıkoyan her
uygulama, her dayatma büyük bir zulüm'den ibarettir. Kültürsüz bir toplum,
bilgelikten yoksun bir toplum, propaganda diliyle konuşan bir toplum,
klişelerle-sloganlarla konuşur. Duygusal kölelikler, duygusal bağlılıklar,
duygusal sadakatler, eleştirel düşünmeyi imkansız kılar.
Dünyaya, tarihe, topluma, siyasete, insanlığa araçsal bir
bakışla bakmak, insanlığın, ırkçı-faşist bir tsunami ile karşı karşıya
bulunduğunu gösterir. Günümüz İslam toplumlarında, yerli-milli tapınması,
coğrafya tapınması, Müslümanları İslami dikkat alanından uzaklaştırıyor. Ahlaki
farkındalığı kaybeden İslam toplumları, Türkiye örneğinde de görülebileceği
üzere, adaletsiz hukukun normalleşmesini politik bir başarı olarak
normalleştirebiliyor. Hayatlarımız bir yanda dijital sömürgecilik tarafından
güdümlenirken, yerel bağlamlarda da yerli-milli oportünist politik
muhafazakarlıklar tarafından güdümleniyor. Akılsız-ahlaksız hayatların,
tercihlerin derin teslimiyetçiliği sebebiyle, bugün İslam ucuz bir propaganda
aygıtına dönüştürülmüş, özellikle politik hayatta çok kazançlı bir endüstriye
dönüştürülerek sömürgeleştirilmiştir. Düşüncesiz tercihlerin yabancılaştırıcı
etkileri sebebiyle kendilerini siyasal iktidara aidiyetle tanımlayan kesimler,
bugün, her tür haksız ayrıcalığa sahip olabilirlerken, muhalif çevreler,
bastırılarak, etiketlenerek, etkisizleştirilmek istenen bir sınıfa
indirgenebiliyor. Resmi dindarlık, resmi muhafazakarlık tarafından mumyalanan
muhafazakar-dindar çevreler, sahip oldukları haksız ayrıcalıklar yoluyla
materyalistleştiklerini, sekülerleştirildiklerini fark etmiyor.
Hem küresel anlamda hem de yerel anlamda, akılsız ve
ahlaksız güç-iktidar-ihtiras gösterileri sebebiyle, eksiksiz bir olağanüstü hal
süreci yaşıyoruz. Ekonomik ve narsistik çıkarlar, ahlakı ve adaleti
değersizleştiriyor. Tekno-tüketimci kültüre mahkumiyet, ahlaki kokuşmuşluğu
derinleştiriyor. Oportünist muhafazakarlık ve dindarlık, derinleşen
kokuşmuşluğu görmezden gelerek, İslami umutları sorumsuzca istismar etmeye
devam edebiliyor. Bugünün dünyasında bilim-teknoloji kâr için
araçsallaştırılırken, İslam toplumlarında da İslam politik kazançlar için
araçsallaştırılıyor. Bütün bu araçsallaştırmalar, istismarlar,
sömürgeleştirmeler sebebiyle bugün, İslam toplumları, İslami mevcudiyet,
merkezi rollerini, etkilerini, işlevlerini bütünüyle kaybederek büyük bir acze
sürüklenmiş bulunuyor. Bugünün karanlık dünyasında, Müslüman siyasal özneler,
yalnızca direniş mücadelelerinin aziz önderleridir.
Oportünist muhafazakarlıklar, dindarlıklar, yerli-mil1i
tapınmaları sebebiyle, bugün, İslam toplumları, İslami
düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatı, evrensel ufukları, umutları, vizyon ve
misyonu temsil yeteneğini bütünüyle kaybetmiştir. Oportünist muhafazakarlık ve
dindarlıklar nedeniyle toplumlarımızın zihin ve ruh dünyası, popülist
ayrıntılarla oyalanmaya devam ediyor. Evrensel İslami bilince yabancılaşan
toplumların/halkların, yerli-milli-mistik-resmi safsatalara mahkum olduklarını
görmek gerekir. Evrensel İslami bilinç, dini/politik popülizm ve hamaset
uyuşturucularının İslam toplumları yapısal bir etkisizliğe kapattığı dönemlerle
birlikte, bütünüyle değersizleştirildi. Dini/politik popülizm ve hamaset
uyuşturucularına maruz bırakılan toplumlar, bugün, evrensel
bilince/ufka/içeriğe yabancılaştıkları için, emperyalist çıkarlara hizmet eden,
emperyalist iradenin belirlediği sınırlar içerisinde siyaset yapan, İslam’ı
politik çıkarları doğrultusunda istismar ederek lime lime eden tiranları ümmet
liderleri olarak tebcil ediyor.
Her Müslümanın, insanlığa gönderilen bir bilinç ve vicdan
mektubu olması gereken bir dönemde, İslami ufku, vizyon ve misyonu
evrenselleştirmek zorunda olduğumuz bir dönemde, soykırım/katliam/tehcir
uygulamalarını siyasallaştıran ve masum Filistin halkını, Filistin’in masum
çocuklarını, kadınlarını ezeli ve ebedi bir düşman telakki eden İsrail vahşeti
karşısında, İslami bir bilinç ve irade bütünlüğünün sağlanması gereken bir
dönemde, etnik ve mezhepçi karşıtlıkların tahkim ediliyor olması, çok derin bir
utançla, zilletle sınandığımızı gösterir. Özel alana sıkıştırılmış bir
dindarlıkla, İslami bir mevcudiyet gerçekleştirilemez. Eşitsizliklere,
yoksulluklara, yoksunluklara, adaletsizliklere, haksızlıklara, otoriter
popülizmlerin yavanlığına, çoraklığına kayıtsız kalan bir dindarlık İslami
olamaz. Hangi kesimde ortaya çıkmış olursa olsun, kayıtsızlık, insanı, insani
değerlere yabancılaştıran bir barbarlıktır.
Muhalif olarak etiketlenen, aşağılanan, yargılanan, mahkum
edilmek istenen, muhalefet hareketlerinin/partilerinin taleplerini anlamaya
çalışmadan, onları olumsuz bir klişeye, kirli bir klişeye hapsetmek büyük bir
haksızlıktır. Muhalefet hareketi mensuplarının anlamaya, dinlemeye çalışmak
yerine, onların insani değerini ve onurlarını yok saymak, insani bir krizle
karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir. Müsamahasızlık hiçliğe giden yolları
açar. Farklı'nın, öteki'nin maruz bırakıldığı zulmü narsistik bir duyarsızlıkla,
kayıtsızlıkla karşılamak, şizofrenik bir politik iklimde yaşadığımızı gösterir.
islamianaliz