Bu eylemle sesini dünyaya duyuran Hizbullah başta Güney
Amerika ülkeleri olmak üzere anti emperyalist dünya tarafından büyük bir itibar
görmüştü. İslâm dünyasının bir kesimi ise mezhep taassubundan dolayı Hizbullah
yapılanmasına soğuk ve mesafeliydi. Hizbullah'ın ise odaklandığı tek bir derdi
vardı: İşgalci Siyonist çeteyi Güney Lübnan topraklarından çıkarmak. Siyonist
işgalcilere karşı sürdürülen savaş tamı tamına 18 yıl sürmüştü. Bu süreçte
Hizbullah başta üst düzey komutanlar olmak üzere binlerce şehid vermişti. Tarih
yaprakları 20 Mayıs 2000 yılını gösterdiğinde Lübnan'da büyük kutlamalar
yapılıyordu. Zira 18 yıl süren işgal sona ermişti. Siyonist çete tarihinde ilk
defa Hizbullah eli ile zilleti tatmıştı. Bu hezimet Siyonist çeteye çok ağır gelmişti.
Çünkü onların inancında işgal ettikleri topraklardan geri çekilmek yoktu. Fakat
Hizbullah'ın demir yumruğundan dolayı her gün verdikleri kayıp onları işgal
ettikleri toprakları terk etmek zorunda bırakmıştı. Bu durum Hizbullah için ise
hak edilmiş onur ve İzzetti. Hıristiyan sanatçı Julia Boutros verdiği
konserlerde Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'a atıfta bulunarak "Şerefli
insan" "Vaadine sadık insan" sözleriyle methü senalarda
bulunmuştu. Buna rağmen Hizbullah İslâm dünyasından gerekli takdiri alamamıştı.
Çünkü mezhep taassubu birilerinin gözlerini kör etmişti. Hizbullah ise kendi
hakkında ne düşünüldüğünü umursamadan Siyonist çeteye karşı Ehl-i Sünnet olan
Filistinli kardeşlerimiz adına "savaşa devam" kararı almıştı. Bu
düşünce aslında büyük bedeller ödemeyi de beraberinde getirecekti. Hizbullah
kendi topraklarını işgalden kurtardıktan sonra ulusal sınırlarına çekilip diğer
Arap ülkeleri ve Arap örgütleri gibi Filistin davasına kayıtsız kalıp tabiri
caizse keyfine bakardı. Hizbullah, "18 yıl savaştık, binlerce şehid
verdik, yorgunuz, bitkiniz, biraz da diğer Müslümanlar bu işe el atsın,
Filistin ile ilgilenecek takatimiz kalmadı; dile kolay 18 yıl süren çok yorucu
bir savaş verdik, bu süreçte binlerce şehidimiz oldu, çok yorulduk. Bölgede,
hemen Filistin'in yanıbaşında bu kadar Arap ülkesi var, birazda onlar Filistin
davasına sahip çıksın. Üstelik onlar bizim gibi gönüllülerden oluşan, gücü ve
imkânı sınırlı olan örgütler değil. Arap ülkelerinin orduları var, silahları
var, muharrib güçleri var, lütfen bize ilişmeyin, bizden beklemeyin, biz zaten
yeteri kadar savaşıp binlerce şehid vererek fedakârlıkta bulunduk, bizden bu
kadar" demedi. Hizbullah bunu yapmadı. Ki bu mazeretleri dile getirselerdi
kimsenin gönül koymaya hakkı olmazdı. Çünkü bu aktardıklarımız kendilerini
haklı kılacak mazeretlerdi. Ama Hizbullah böylesi bahanelerin arkasına
sığınmadı. Aksine, İran İslâm Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Ordusu
bünyesindeki "Kudüs Gücü"nün konsolide ettiği Direniş
Cephesi"nin bileşeni olarak işgalci İsrail'e karşı verilen savaşın
"en etkin muharrib gücü" sıfatıyla cihad meydanında saf tuttular. Bu
bir yıldan beri süren kutsal "Aksa Tufanı" savaşında 500'ün üzerinde
şehid verdiler. Elbette, ümmetin bir parçası olmak bu kutsal mücadeleyi zorunlu
kılıyordu. Hizbullah geçmişte de nice fedakârlıklarda bulunmuştu. Hizbullah
2000 yılından 2005 tarihine kadar İran'ın Filistinli özgürlük savaşçısı
gruplara Suriye üzerinden gönderdiği silah ve mühimmatın ulaştırlmadında büyük
yardımları olmuştu. Tüneller ise Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymanî
ile Hizbullah'ın askerî kanat lideri İmad Muğniye'nin projesi idi. Bildiğiniz
üzere 80'li yıllarda Gazzeli mücahid kardeşlerimiz işgalci Siyonist askerlere
karşı verdileri mücadelede ellerinde sadece sapan ve taş vardı. İran'ın
(tüneller vasıtasıyla) kendilerine ulaştırdığı ufak çaplı füzeler ve
konvansiyonel silahlar sayesinde verilen savaşın şekli de değişmişti. Nitekim
amansız bir şekilde, sabırla ve metanetle verilen silahlı mücadele sonucu 1967
yılından beri işgal altında bulunan Gazze 2005 yılında Siyonist çetenin
işgalinden kurtulmuş oldu. Fakat işgal çetesi bu yenilgiyi bir türlü hazmedemediğinden
dolayı belirli aralıklarla tekrar tekrar Gazze'yi işgale yeltendi. Her
seferinde dirençli bir mukavemetle karşılaştığından ve yediği darbelerden
dolayı emeline ulaşamamış olarak geri çekilmek zorunda kaldı. En son 7 Ekim
2023 tarihinde HAMAS'ın başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonunu bahane
eden Siyonist çete esirlerini kurtarmak amacıyla savaş hukukunu hiçe sayarak,
okul, mabed, hastane ayrımı gözetmeden Gazze'yi yoğun bir şekilde bombalamaya
başladı. ABD, İngiltere ve Fransa ise bu barbarlığa, bu vahşete rağmen Siyonist
çeteye arka çıkmak için hemen alel acele savaş gemilerini bölgeye sevk ettiler.
Başta ABD Başkanı Joe Biden olmak üzere Batılı ülke başkanları kan içici
Netanyahu'yu Tel Aviv’de ziyaret edip moral desteğinde bulundular.
"Arkandayız, katliama/soykırıma devam et" dediler. İşte tam bu
esnada, yani 8 Ekim'de Hizbullah savaşçı birliklerini harekete geçirip Siyonist
çeteye yönelik yeni bir cephe açarak Gazzeli kardeşlerinin yükünü hafifletme
girişiminde bulunmuş oldu. Öyle ki, Hizbullah'ın savaşa müdahil olmasıyla
işgalci İsrail askerî birliklerinin % 35'ini Kuzey Filistin'e kaydırmak zorunda
kaldı. Hizbullah bu fedakâr girişimi ile adeta paratoner vazifesi görmüştü.
Hizbullah hem geçmişteki savaş tecrübesi ile, hem İran ve Suriye'den tedarik
ettiği askerî mühimmat ve füzelerle (askerî envanterini güçlendirmiş olarak)
"vaziyet alıp" işgalci çeteye karşı darbe üzerine darbe vurmaya
başlıyor. Hizbullah vurduğu bu darbelerle düşmanın yerleşim birimlerini
boşaltmasına ve 15 km geri çekilmesine neden olmuştu. Ayrıca Siyonist çete
boşaltmış olduğu yerleşim birimlerinin sakinlerini çadır kentlere yerleştirerek
kendi halkına mültecilik zilletini tattırmış oldu. İşgalci İsrail’in tarihinde
bu bir ilkti. Bu zilleti de Hizbullah sayesinde tatmış oldu. Netanyahu yaşadığı
bu aşağılanmadan kurtulmak için mülteci kamplarında yaşayan halkını tekrar
geldikleri yere güvenli bir şekilde dönmeleri için son üç gündür Lübnan'ı yoğun
bir şekilde bombalamaya başladı. Siyonist çete bu bombalama eylemini özellikle
sivillere yönelik yapmaktadır. Siyonist katil sürüsü son üç gün içerisinde
1600'e yakın sivil insanı katletti. Buna mukabil Hizbullah bugüne kadar düşük
yoğunlukta sürdürdüğü saldırılarını arttırarak, etkin bir şekilde Siyonist
çeteye darbe üzerine darbe vurmaya başladı. Hizbullah son 48 saat içerisinde
Demir Kubbe'yi delerek Hayfa yakınlarındaki Atlit Askeri Üssü'nü ve Tel
Aviv'deki MOSSAD karagâhını balistik füzelerle vurdu. Dün akşam basına düşen
haberlere göre Hizbullah'ın Tel Aviv'e fırlattığı 60 adet balistik füzenin 45
tanesi Demir Kubbe'yi delerek hedefine ulaştı. Öte yandan Celile'ye 25 füzenin
düştüğü gelen haberler arasında belirtilmektedir. Hizbullah bu ara Hayfa, Akkad
ve Safad'ı da vurmaya devam ediyor. Hizbullah çok yoğun bir saldırı başlatmış
bulunmaktadır. Eş zamanlı olarak Irak'taki İslâmî güçler İHA'larla Ayn Yahuda
askeri üssünü ve Eilat Limanı'nı vurdu. Diğer taraftan da Yemen belirli
aralıklarla füze fırlatmaya ve hedefini vurmaya devam ediyor. Siyonist işgalci
halk sığınaklara kapanmış vaziyette ecel korkuları yaşıyor.
Bu savaşta Hizbullah'ın tek şartı, işgalci İsrail'in ateşkes
yapıp Gazze'den çekilmesi...
Bütün bunlar olup biterken ve Filistin davası uğruna nice
bedeller ödenirken, nice şehidler verilirken bir takım cemaat ve tarikat
şeyhleri hâlâ mezhep üzerinden Hizbullah düşmanlığını körüklemektedir. Siyonist
çete ile ağız birliği yapmışçasına Hizbullah'a karşı halkımızı kin ve
düşmanlığa tahrik ediyorlar. Bakıyorsunuz bir takım TV kanallarının müdavimi
olan emekli generaller ve nevzuhur gazeteciler de aynı ahlâksız tavırla itibar
cellatlığını yapıyorlar. Çok açık ifade etmiş olalım ki, mezhebî saikle öteden
beri Hizbullah'a karşı mesafeli olanlar Suriye konusunda düşmanlıklarını ayyuka
çıkardılar. Neymiş efendim? Hizbullah Suriye iç savaşına müdahil olmasaymış
ABD'nin kurup silahlandırdığı IŞİD, El-Kaida, El-Nusra ve ÖSO gibi tekfirci
gruplar Suriye rejimini yıkıp şeriat devleti kuracaklarmış! Buna Hizbullah ve
İran engel olmuş. Adama sormazlar mı, iki Türk askerinin üzerine benzin döküp
yakanlar mı şeriat devleti kuracakmış? Tekbirler getirerek 8 yaşında çocuğun
boğazını kesenler mi şeriat getirecekmiş? İnsanları demir kafeslere koyup suda
boğanlar mı şeriat getirecekmiş? İnsanları otomobilin içerisine tıkıştırıp
bazukalarla vuranlar mı şeriat getirecekmiş? Ezidi kadın ve kızlara tecavüz
edip köle pazarlarında satanlar mı şeriat getirecekmiş? Polis okulunu basıp
1500 öğrenciyi nehir kenarına götürüp kafalarına sıkanlar mı şeriat
getirecekmiş? Sayın okuyucumuz sayfalar dolusu bu vahşiyane uygulamalardan
örnekler verebiliriz. Bu insanların anlamadığı husus her sarıklı ve sakallıyı
kendilerinden zannetmeleri. Oysa bu tekfirci örgütleri kurup silahlandıran
büyük şeytan ABD'den başkası değildi. Nitekim ABD'nin eski başkanı Obama bu
örgütleri kendilerinin kurduğunu açık açık itiraf etmişti. Ayrıca bu örgüt
elemanlarının yaralılarını Siyonist çete Golan Tepeleri'nde kurduğu mobil
hastanelerde tedavi ediyordu. Bu da mı size bir şey anlatmıyor? Kan içici
Siyonist çete çocuk, kadın, bebek, yaşlı ayrımı gözetmeden Gazze'de katliam
üzerine katliam yapacak ama öbür taraftan Hizbullah'ın yaraladığı şeriatçı kardeşlerinizi
(!) Golan Tepeleri'ne kurduğu mobil hastanelerde tedavi edecek! Buradaki
çelişki bile o tekfirci savaşçıların kimlere hizmet ettiklerini ortaya koymuş
olmuyor mu? Ama bunu hâlâ anlamak istemeyen mezhep fanatizmi güden insalar var.
Bu işin bir de ahiret boyutu var. Atılan iftiraların ve yapılan tezviratların
vebâli büyük... Şu acı gerçeği itiraf etmiş olalım ki, ümmet olarak 2 milyara
varan nüfus potansiyelimize rağmen mazlum Gazze halkına sahip çıkmadık. Bir
kısmımız ise Gazze'ye sahip çıkma çabası içerisinde olanlara mezhebî saikle
düşman kesildik. Böyle olmamalıydı. Allah Teâlâ bize birlik olmamızı emrediyor.
Eğer ümmet olarak birlik olsaydık Filistin bu durumda olmazdı.
Sayın okuyucumuz, sonuç olarak tekrar edecek olursak
Hizbullah, yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir takım gerekçelerle Aksa Tufanı'na
dahil olmayabilirdi. Ama öyle yapmadı. Ne pahasına olursa olsun, ne bedel
ödemek gerekiyorsa gereksin ümmet bilinci ve sorumluluğu ile hareket ederek
mazlum Gazze halkını yalnız bırakmadı. Müdahil olmaması için Hizbullah'a rüşvet
kabilinden büyük tekliflerde bulunuldu. Hizbullah elinin tersiyle bu teklifleri
reddetti. Bugün gelinen noktaya bakın? Siyonist çete Lübnan'ı ikinci bir Gazze
yapmanın derdinde. Aynı canavarca yöntemle sivil yerleşim bölgelerini
bombalıyor. Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ise bu
canavarlığa alkış tutuyor. Tabi ki bizim memleketimizde de bazı cemaat
liderleri ve TV şarlatanları bu durumdan memnun ve sevinç duyuyor. Bu yaşanan
acılara sevinç duyanları Rabbim Siyonist çete liderleri ile birlikte
haşreylesin inşAllah. Ve şu hakikat de bilinsin ki, Siyonist çete 1982
yılındaki gibi ve 2006 senesindeki gibi muvaffak olamayacağı bir işe girişti.
Ve yine şu hakikat bilinsin ki, Kûr'ânî bir müjde olarak, "Kim, Allah'tan,
Peygamberinden ve inananlardan yüz çevirirse bilsin ki hiç şüphesiz galip
gelecek olan Hizbullah'tır." (Mâide: 56)
Not: Sayın okuyucumuz! Bu satırları yazdığımızda henüz
Hizbullah Lideri Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadet haberi gelmemişti.
"İnna lillahi ve inna ileyhi raciun."
Şehadeti mübarek olsun. Rabbim Sevgili Peygamberimiz'e komşu
eylesin inşAllah...