Lübnan Hizbullah Hareketinin Gücünün İki Temel Direği

GİRİŞ: 26.10.2024 16:36      GÜNCELLEME: 26.10.2024 16:36
Rasthaber -  İmad Muğniye’nin 12 Şubat 2008’de şehit edilmesinden önce onu, kişiliğini, zekasını ve operasyonel yeteneklerini çok az kişi biliyordu. Hizbullah'ın harekât dehası Mustafa Bedreddin'in 13 Mayıs 2016’da şehit edilişine kadar onu ve özel yeteneklerini çok az kişi biliyordu. Hizbullah'ın özel birimler komutanı Fuad Şükür’ün 30 Temmuz 2024’de şehit olmasına kadar çok az kişi Hizbullah'ın böyle bir komutanı olduğunu biliyordu. İbrahim Akil’in 20 Eylül 2024’de ve Ali Karki’nin 27 Eylül 2024’de şehit edilmesinden önce, Hizbullah'ta bu tür yıldızların var olduğunu yalnızca birkaç kişi biliyordu. Hüccetü’l İslam Şeyh Nebil Kavuk’un 29 Eylül 2024’de şehit edilmesinden ve Ayetullah Seyyid Haşim Safiyuddin’in şehadetinden önce, bu kişilerin kişisel özelliklerinin ve kapasitelerinin çok az kişi farkındaydı.

Şehit Süleymani'nin “Planlama Dehası” olarak nitelendirdiği İmad Muğniye'nin Şam'da şehit edilmesi sırasında birçok dostumuzun üzüntüyle, birçok düşmanımızın ise sevinçle “Hizbullah'ın ve Seyyid Hasan Nasrallah'ın beli kırıldı” dediğini hatırlıyoruz.

Tabii ki İmad Muğniye’nin şehadeti basit bir olay değildi. O dönemde içeriden bazı kişiler Hizbullah'a, Kudüs Gücü'ne ve Hacı Kasım'a, 1982’den beri Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, İsrail rejiminde ve bölgedeki bazı Arap ve Arap olmayan hükümetlerde terörist olarak görülen ve 23 yıldır kimliği belirlenemeyen bu kadar önemli bir kişiyi neden koruyamadıklarına dair ağızlarını açtılar ya da Hizbullah'ın böyle bir dehayı uzun süre nasıl koruyabildiğini sordular ve bu sorular,  Hizbullah'ın operasyon şefi dediği Mustafa Bedreddin’in şehadetinden Fuad Şükür’ün şehadetine kadar tekrarlandı ve yine bazı kişiler, son dönemde Suriye ve Lübnan'da yaşanan Hacı Ali Zahidi’nin şehadeti gibi ciddi olaylara dikkat çekerek, Lübnan direnişi böyle bir darbeyle karşı karşıya kalırken Hizbullah, İran vb. ne yapıyor? diye sordular.

Daha sonra Direnişin efsanesi Seyyid Hasan Nasrallah’ın şehadet haberi geldi. Şimdi Ayetullah Seyyid Haşim Safiuddin'in şehadeti ve yarın yine başka kişilerin şehadetiyle bu sorular tekrarlanacak.

Hizbullah, Hamas, İslami Cihad, Ensarullah, Haşdi Şabi vb. söz konusu olduğunda, “Abbas bin Ali’lerin” şehadeti şaşırılacak şey değildir.

Tarihi ve dönemi şaşırtan şey, Abbas bin Ali’lerin ruhlarının yüceliği ve mucizevâri şahsiyetleridir. Bu mucizevari ruhlar olduğu sürece her zaman Abbas bin Ali olma çabaları da sürecektir. İmad Muğniye tüm büyüklüğüyle şehit oldu, ancak Suriye savaşı ve İmad'ın yokluğu ve aynı zamanda Hizbullah'ın zaferi, Hizbullah'ın İmad Muğniye'den çok daha büyük ve güçlü olduğunu kanıtladı. Yine aynı şekilde,  Hizbullah'ın çok sevilen Genel Sekreteri Seyyid Abbas Musevi şehit edilince ve onun yokluğunda Güney Lübnan, terör ordusu İsrail’in kontrolünden kurtarıldı ve Hizbullah'ın Seyyid Abbas'tan çok daha büyük ve güçlü olduğu ortaya çıktı.

Fuad Şükür, İbrahim Akil ve Ali Karki ve diğer birçok komutan ile birlikte liderlik kadrosundan üç kişinin ve Hizbullah Genel Sekreteri’nin ağır bir savaş sırasında iki ay içinde şehit edilmesine rağmen, hâlâ Hizbullah'ın komuta ve ateş gücünün üstünlüğünden bahsediliyor ve bu da Hizbullah’ın liderlerinden ve komutanlarından çok daha büyük olduğu anlamına gelmektedir! Mucizelerin esas noktası budur, liderlerin, komutanların şehadetleri değil.

Peki neden böyle? Bunun nedeni, bir teşkilat ve hareket kurmanın büyüklüğü ve derinliği ve büyük bir  planlamadır. Artık insanların Hizbullah içindeki otoriteye kalbi olarak bir güvenmek için delile ihtiyacı varsa bu delil artık gün yüzüne çıktı ve üzerindeki örtü kalktı. Hizbullah çok güçlü ve sağlam bir merkezi fikre dayanmaktadır. Bu merkezi fikir, Kuran’ın da çeşitli ayetlerde vaad ettiği Salihlerin hükümet kurması gerektiğine olan inançtır ve bu, gaybet döneminde “Velayeti Fakih” ilkesine tutunmaktır.

Lübnan Hizbullah'ı hakkında söylenebilecek en açık şey budur. Pek çok kişi bu durumu kınayarak, bunu Hizbullah'ın zayıf noktası olarak tanıtmaya çalıştı. Bugün, Hizbullah'ın tek bir yerde bu kadar çok darbeye göğüs gerdiği ve kırılmadığı bir dönemde, bu merkezi unsurun onun gücü üzerinde ne kadar muazzam bir etki yarattığı açıkça görülüyor.

Velayet-i Fakih'in etkisi nedir? Toplumun yönetilmesi konusunda Velayet-i Fakih aslında gökle yer arasındaki bağlantıdır. Peki nasıl? Velayet-i Fakih’in bir yönü şer-i’dir. Masum İmam’ın (a.f) bulunmadığı bir dönemde yani gaybet döneminde, herhangi bir İslami toplumu idare etmenin ilahi modeli yalnızca Velayet-i Fakih’tir ve insanların dini, kalbi ve fıtri görevlerini açıklığa kavuşturur ve onları dağılmaktan ve sarsılmaktan korur.

Yeni bir bina inşa etmek isteyen ve yaygın olan söylemlere boyun eğmek istemeyen bir hükümetin veya Hizbullah gibi bir örgütün çalışma sürecinde pek çok zorluk ve düşmanlık yaşanmaktadır ve bazen bıçak kemiğe dayanır ve Kur'an'ın tabiriyle “Allah’ın yardımı ne zaman” feryatları yükselir. Bu durumlarda haklı olmaya ve hakkın gözetimi altında olmaya ve kendini hakkın temsilcisi olarak görmeye olan inanç, zihni ve pratikteki birçok düğümü çözer ve istikrarı artırır. Tıpkı İmam Ali’nin (a.s) “Mümin, fırtınaların yerinden oynatamayacağı sağlam bir dağ gibidir” hadisi gibi.

Eğer bu merkezi unsurda “Veliyyi Fakih” olmazsa, sadece dini inançlar ve sadece velayet inancı sorunları çözemez. Çünkü özellikle korku ve tehlike alanlarında mücahid kuvvetin amel hakikatini iman hakikatiyle bağdaştırıp tam güven mertebesine ulaşması için o aktif unsurun yani Velliy-i Fakih’in bulunması gerekir.

Velayet-i Fakih'in ikinci unsuru ise halk boyutudur. Toplumu yönetmeye en hakkı olan kişilerin en salih kişiler olduğu inancı birliğe sebep olur, çünkü bu akli bir kriterdir ve gerçek bir muhalifi yoktur. Bir kişi, halk tarafından, mahrumlar tarafından velayet ve rehberlik makamına ulaştığında, güvenli ve devamlılığı olan bir konuma sahip olur ve onun hükümeti her zaman meşru bir hükümet olarak görülecektir.

Lübnan Hizbullah'ının genel sekreterinden normal kuvvetlerine kadar tüm unsurları, Velayet’e ve Veliyy-i Fakih’e çok güçlü bir inanç beslemektedir. Dolayısıyla Hizbullah, ilk genel sekreter seçiminden şimdiye kadar hiçbir zaman bir bölünmeyle, yetkililerin istifasıyla veya bir iç anlaşmazlıkla karşılaşmamıştır ve bu, Hizbullah'ın çeşitli siyasi hareketlerdeki emsalleri için imrenilecek bir istisnadır. Dolayısıyla Hizbullah, lider ve komutanların şehadeti ile karşı karşıya kalsa bile kararlılıkla yoluna devam etmektedir.

Bir diğer husus ise cihadın devamı ve cihad düşüncesinin devam ettirilmesidir. Hizbullah, 1982 yılındaki ilk kuruluşundan ve 1984 yılındaki kapsamlı kuruluşundan bu günlere kadar, yani 40-42 yıllık süre boyunca savaştan hiç uzak kalmadı. Hizbullah kuruluş döneminden itibaren 18 yılını savaşla geçirdi, bunun ardından İmam Hamane’in onu Hendek Savaşı olarak adlandırdığı 33 günlük savaşı yaşadı, beş yıl sonra Suriye’de terörle mücadele etti, beş yıl sonra yoğun bir şekilde Gazze’yi savunma savaşına girdi.

Bu konu, yani cihada hazır olmak, Velayet-i Fakih inancından sonra Hizbullah’ın istikametinde ve canlılığında büyük rol oynamıştır. Hizbullah dördüncü aşamada (Eylül 2023’ten şimdiye kadar) güç, birlik ve etki açısından 18 yılı çatışmayla geçen 1982-2000 arasındaki ilk aşamaya göre çok daha güçlüdür. Oysa Hizbullah bu dönemlerde her zaman büyük liderlerin ve komutanların şehadeti ile karşı karşıya kalmıştır.

Peki neden? Bu zindeliğin ve tazeliğin sırrı “Sürekli cihattır”. İmam Ali (a.s) iyi olarak görülen ve düşünülen ne varsa, bunun düşmana karşı cihatla gerçekleşeceğini söylemiş ve şöyle buyurmuştur: “Bütün iyilikler kılıçtadır, kılıcın altındadır ve kılıcın gölgesindedir.” Savaşmaktan usanmamak, düşmanlara karşı cihada sırtını dönmemek ve savaşa girmeyi geciktirmemek, bugün Amerika'dan gaspçı rejime, İngiltere'den Fransa'ya ve bölgedeki bazı Arap ve Arap olmayan yönetimlere kadar bütün milletlerin düşmanlarının ortak kaygısı haline gelmiş ve çözüm bulamadıkları Hizbullah adında bir örgüt meydana getirmiştir!

Şimdi Hizbullah'ın 40 yıllık tarihini okumayan, ya da okuyan ama düşünmeyen ve Hizbullah'ın özünü kavrayamayan bazı kişiler, bu yoğun çatışmada Hizbullah'ın kaderinin ne olacağını görmeyi bekliyor! Son 40 yıldır bölgede ve dünyada yaşananları görenler biliyor ki, Hizbullah çıkan bazı seslere rağmen, Lübnan içinde ve dışında daha önce deneyimlemediği ve üstesinden gelmediği yeni bir şeyle karşı karşıya değildir. Hiçbir güç Hizbullah'ı Litani Nehri'nin arkasına itemez veya ona karşı Güvenlik Konseyinin 1559 ve 1701 sayılı eski kararlarını uygulayamaz; Hiçbir güç Hizbullah'ı direniş cephesinin merkeziyetinden ve bölgesel rolünden ayıramaz; Hiçbir güç Hizbullah'ın giderek daha modern silahlar edinmesine zarar veremez; Hiçbir güç Hizbullah'ı Lübnan'daki en etkili siyasi konumundan ayıramaz. Hizbullah ve direniş cephesi daha fazla güçle gelecekteki gelişmelere zemin hazırlayacaktır. Biraz bekleyin ve sabredin.

Sadullah Zarei

YORUMLAR

Analist 1 gün önce
Allah onların eksikliğini vermesin daima zafer nasip etsin inşAllah ve Allah cc o sünepe Arap yöneticileri kahru perişan etsin inşAllah

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM