ABD Gazetelerinden New York Times, Trump'ın zaferinde etkili
rol oynayan Amerikalı milyarder Elon Musk’ın, İran'ın Birleşmiş Milletler daimî
temsilcisi Emir Said İrevani ile İran ile ABD arasındaki gerilimi azaltmanın
yollarını görüşmek üzere gizli bir yerde buluştuğunu iddia etti.
Bu gazete, ismini açıklamadığı 2 İranlı kaynaktan naklen, İran
temsilcisi ile ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın yakın danışmanı Musk
arasındaki toplantının Pazartesi günü New York'ta gerçekleştiğini açıkladı.
Bu gazetenin kaynaklarının iddiasına göre, Elon Musk ile
İran'ın Birleşmiş Milletler'deki daimi temsilcisi arasında bir saatten fazla
süren ve gizli bir yerde gerçekleşen bu görüşme olumlu geçti.
Öte yandan Trump'ın iletişim direktörü Steven Cheung, böyle
bir toplantının gerçekleşip gerçekleşmediği yönündeki soruya şu yanıtı verdi: ‘Gerçekleşmiş
veya gerçekleşmemiş özel toplantıların raporları hakkında yorum yapmıyoruz.’
Elon Musk da bu konuda yorum yapmaktan kaçındı ancak New
York Times İranlı bir yetkilinin, toplantıyı talep edenin ve toplantı için İranlı
temsilci ile görüşme yerini seçenin Musk olduğunu söylediğini aktardı.
Bu Amerikan gazetesinin haberine göre, İran'ın Birleşmiş
Milletler’deki temsilcisi bu toplantı hakkında aleni bir yorum yapmayacağını
söyledi.
Şunu belirtmek gerekir ki, İran'ın Birleşmiş Milletler'deki
temsilciliği bu toplantıyla ilgili garip bir yanıt verdi, çünkü bu toplantı ya
gerçekleşti ya da gerçekleşmedi ancak bu şekilde cevap vermek toplantının
gerçekleştiğini gösteriyor. Tabii bunun gerçekleşmemiş olmasını umut ediyoruz.
Trump, İran'a karşı düşmanlığı ve kötü niyetiyle tanınıyor.
Trump'ın kabinesine bakıldığında bu kişilerin İran karşıtı ve Siyonist aşığı olmak
üzere iki özelliğe sahip olduğu görülüyor. Bu kişilerden bazıları İran'a ve
nükleer tesislerine saldırı çağrısında bulundu. Bu arada Elon Musk da Trump'ın
çok yönlü bir oyuncusu. Musk kendisini Trump'ın sağ kolu ve kabinesinin
ötesinde görüyor. Bir diğer husus da dış politikada bu tür konuların sistemin
ve Milli Güvenlik Yüksek Kurulunun makro politikalarının kapsamına girmesidir ve
İran'ın Birleşmiş Milletler'deki temsilcisinin Trump'ın temsilcisiyle görüşme
hakkı yoktur.
REFORM İDDİASINDA BULUNANLARIN ÇABALARI
Reform iddiasında bulunan medya, bu şartlar ve ortam içerisinde
diplomasinin yolunu Amerika’ya umut ve güven dönemine çevirmek için bu
toplantıyı bir fırsat olarak değerlendirdi ki bu bir felaketin yaşandığını ve
Şehit Reisi’nin devrimci hükümetinin dış politikasında köklü değişiklikler
yaşandığını ve batı yanlısı grubun, diplomasinin yolunu Amerika’ya umut ve
güven devrine döndürmeye çalıştıklarını gösteriyor.
Reform iddiasında bulunanlar, son derece dengesiz, güvencelerden
yoksun, şikâyet ve tazminat talep etme mekanizmasından yoksun bir anlaşmaya
imza attıktan sonra ve “ne pahasına olursa olsun anlaşma” gibi ulusal çıkarlara
aykırı bir yaklaşımla, İran’ı zayıf ve muhtaç göstermekle kalmıyor, Amerika ve
Avrupa'nın anlaşmayı ihlal etmesini protesto etmek yerine hep İran'ı suçluyorlar.
Oysa Nükleer Anlaşma hayata geçirildiği ilk günde Obama
döneminde Amerika tarafından İran karşıtı yaptırımlarla parçalanmıştı. Amerika
aynı zamanda yatırımcıları yaptırımlarla tehdit etti ve petrol alıcıları
üzerinde baskı kurdu.
TRUMP NÜKLEER ANLAŞMADAN NEDEN ÇEKİLDİ?
Batı yanlıları Trump döneminde, Trump Nükleer Anlaşmadan
çekilene kadar ABD ve Avrupa'nın Nükleer Anlaşmaya yönelik kötü niyetini haklı
göstermeye çalıştı. Politico dergisi, Trump'ın Nükleer Anlaşmadan çekilmesinden
bir hafta sonra şunu yazdı: “Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları
Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, bu birliğin konferansında şunları
söyledi: Amerika anlaşmadan çekilse ve yaptırımları geri getirse bile İran'ın Nükleer
Anlaşmaya bağlı kalacağına dair Ruhani'den garanti aldım!”
Ancak reform iddiasında bulunanlar, İran'ı yaptırımlar
karşısında çaresiz bırakarak Amerika'yı daha fazla yaptırım uygulamaya teşvik
etti ve yaptırımlar iki katına çıkarıldı. Onlar aynı zamanda konut, benzin ve
diğer sektörleri kasıtlı olarak kötü yöneterek, altın ve döviz rezervlerini
açık artırmaya çıkararak, yüzlerce fabrikayı kapatarak, bütçe yapısında reform yapmayarak
ve temel malları gümrük ve limanlarda depolayarak yaptırımların daha fazla etki
bırakmasına neden oldu.
Onlar hem dış yaptırımların teşvikçisi hem de iç
yaptırımların ajanıydılar ve aynı durumda yaptırım bahanesiyle İran’ın güç
kaynaklarını düşmana teslim etmek istiyorlardı! Girişimcilik ve ekonomik refah
için sekiz yıllık fırsatı boşa harcadılar ve dünyanın 18'inci büyük ekonomisi
altı sıra geriledi.
YENİDEN MÜZAKERE DAVULU ÇALANLAR
Batı yanlıları, Nükleer Anlaşma’nın Obama, Biden ve Trump
olmak üzere ABD’nin üç dönemindeki ihlallerinden bahsetmeden, Trump'ın zaferinden
sonra yeniden müzakere davullarını çalmaya başladı ve bu kişiler, alacaklının
ve borçlunun yerini değiştirip, rakibin ihtiyaçlarını gönül rahatlığıyla
karşılamak istiyorlar.
Şehit General Süleymani, Şehit Ebu Mehdi el Mühendis ve
arkadaşlarının suikastı Trump'ın emriyle gerçekleşti. Şehit Seyid Hasan
Nasrallah, Zahidi, Haniye, Nilfuruşan ve Haşim Safiuddin'in suikastı da Biden
döneminde yaşandı. Bugün Amerika'nın başarısızlığının devam ettiği ve bu
rejimin borçlu ve suçlu olduğu, İran'ın otoritesinin ve bölgesel rolünün ve ekonomik
ortaklarının genişlediği ve bazı yaptırımların aşıldığı bir durumda, terörist
hükümetle yeniden müzakere yapmak, ona prestij kazandırmaktan, İran'ı zayıf bir
duruma sokmaktan ve İran’ın yeteneklerini devretmek için uğursuz bir mücadeleye
girmekten başka bir şey değildir. Oysa, İran Nükleer Anlaşma olmadan ve
yaptırımları kaldırmadan petrol ihracatını yeniden canlandırabildi ve Şehit
Reisi hükümetinde %4-5'lik bir ekonomik büyüme elde edebildi.
TRUMP'IN PLANLARI HAKKINDA DÜŞÜNMEK İÇİN ÇOK FAZLA ZAMAN
HARCAYAN BİRİNİN ÇOK APTAL OLMASI GEREKİR!
Reform iddiasında bulunanlar Trump'ı bir iş adamı olarak
nitelendirip, onunla müzakere yapmaya çalışırken, geçtiğimiz günlerde ABD yayın
organı Newsweek şunları yazdı:
“- Donald Trump'ın sözleri ile eylemleri arasında çok fark
var. Kedinizi onun yaklaşımı hakkında tahminde bulunmak için yormayın.
- Trump'ın planları hakkında düşünmek için çok fazla zaman
harcayan birinin çok aptal olması gerekir!
-Trump’ın sabit bir bakış açısı yoktur. Seçim kampanyası
sürecinde bir şeyler söylüyor ama ofise geldiğinde bunları görmezden geliyor ya
da odada kimin olduğuna bağlı olarak fikrini değiştiriyor. O, herkes için çözülmemiş
bir gizem gibi olmaktan hoşlanıyor.
- Trump'ın ilk dönemine bakmayın. Trump NATO’dan hoşlanmıyor
ve Avrupalılara savunma bütçelerini artırmaları konusunda baskı yaptı ancak
politikaları söylemleriyle örtüşmüyordu.
-ABD’nin asker seviyeleri Avrupa genelinde sabit kaldı ve
Trump yaklaşık 10 bin askerin Almanya'dan çekilmesini emrettiğinde onların çoğu
diğer Avrupa ülkelerine yeniden konuşlandırılacaktı.
-Ya da Rusya hakkındaki politikasını inceleyin. Trump'ın
Putin'e olan kişisel hayranlığı iyi biliniyor. Ancak Trump döneminde Amerika
ile Rusya arasındaki ilişkiler o kadar da iyi değildi.
- Trump yönetiminin Moskova'yla Obama yönetiminden daha
düşmanca bir ilişkisi vardı. Yaptırımlar kurumsallaştırıldı ve genişletildi, onlarca
Rus diplomat ABD'den sınır dışı edildi, birçok Rus konsolosluğu kapatıldı ve
Trump Ukrayna'ya Javelin tanksavar füzelerini gönderdi oysa Obama bunu yapmamıştı.
- Trump'ın söyledikleriyle yaptıklarının aynı olması
gerekmiyor.”
Reform iddiasında bulunanlar, ABD'nin Nükleer Anlaşmada verdiği sözü ihlal etmesi nedeniyle İran'a tazminat ödemesi gerektiği ve İran’ın alacaklı olduğu bir durumda, İran'ın sanık olarak mahkeme masasına çıkmasını istiyor. İran dünyaya otorite mesajı veriyor, bölgesel denklemleri otoriter bir şekilde belirliyor ve yabancı çevreler uzun süre Amerika'nın elinde olan Ortadoğu'nun artık Beyaz Saray'ın elinde olmadığına inanıyor. Ancak Batı'nın İran'a karşı yürüttüğü kampanyanın İran içindeki ayakları dilenme diplomasisini tekrarlama sevdasına kapılmışlar. ABD'nin güvenilmezliğini görmezden gelmek, Trump'ın temsilcisiyle gizlice buluşup yeniden müzakerede bulunmaya çalışmak saflık mı yoksa ihanet mi?!