Bize döneceğim ancak bir örnek olay vermeliyim:
Tarih: 15 Aralık 2004.
Amerikan Senatosu onayladığı 235 sayfalık yasa teklifini Başkan Bush’a gönderdi. İki gün sonra imzalanan yasa, CIA’e tarihinde vurulan en büyük darbe oldu! Teşkilat paramparça edildi…
Oysa üç yıl önce, 11 Eylül saldırılarından sonra insanlar Beyaz Saray önüne geçip “CIA… CIA” diye kurum lehine tezahürat etti, teşkilatı göreve çağırdı.
Amerikalılar gururla CIA amblemli tişörtü giydi. Gençler teşkilata üye olmak için akın etti…
11 Eylül’de yaşanan istihbarat zaafının sorumlusu olarak Beyaz Saray’daki Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve itibarıyla başındaki Condoleezza Rice gösterildi.
-İstihbarat ile ilgili 5 Temmuz’da kendi düzenlediği kontrterör toplantısına Rice katılmamıştı.
- CIA başkanı George Tenet 6 Ağustos tarihli raporunda, el Kaide’nin büyük çapta saldırı düzenleyeceği uyarısını yapmış ama Rice bu raporu; kesin olmayan birtakım bilgilerle kabaca bir araya getirilmiş olarak değerlendirdi.
Akademisyenlikten politikaya geçen, pratiği zayıf Rice, yanıldı.
Bush da Amerikan halkı gibi el Kaide’ye saldıracak tek güç olarak CIA’den medet umdu. Ve Afganistan işgal edildi. Sırada Irak vardı…
İnsansız hava araçları ile el Kaide militanlarını tek tek avlayan CIA altın günlerini yaşıyordu…
İSTİHBARATIN POLİTİKLEŞMESİ
Tarih: 20 Mart 2003.
ABD, Irak’ı işgal etti. Saddam heykellerinin yıkıldığı bu işgal CIA’e büyük darbe vurdu! Şöyle:
Bush’un Başkan Yardımcısı Dick Cheney,
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yardımcısı Paul Wolfowitz gibi Beyaz Saray “şahinleri”, CIA istihbaratını ve analizlerini politik amaçları için ters düz etti. Mesela:
“Saddam’ın elinde kimyasal-biyolojik silahlar var” yalanı yayıldı. Oysa: Birleşmiş Milletler’in Irak’a gönderdiği müfettişler gibi kişilerce hazırlanan onca rapor tersini yazıyordu.
En kötüsü CIA idi; Beyaz Saray “şahinlerine” boyun eğdi. Bulgularının, değerlendirmelerinin politikleşmesine ses çıkarmadı. CIA, siyasete boyun eğdi, gerçekleri çarpıttı.
Öyle ki:
Saddam’ın kitle imha silahı için uranyumu Nijer’den aldığı yazılıp söylenince, New York Times gazetesinden -eski CIA mensubu- Joseph P. Wilson hakikatleri gün ışığına çıkardı: Hepsi yalandı.
Bunun üzerine ne yapıldı dersiniz; Dick Cheney, nükleer silahların kontrolü alanında çalışan Wilson’un eşi Valerie Plame’in gizli kimliğini açığa çıkarmakla kalmadı, işine son verdi!
Sonuçta Amerikan Ordusu Irak’a girdi. Ama ortada kimyasal silah yoktu. Keza:
Irak’ta yeni yönetimin belirlenmesinde -İran’ın Şii dini yapısı düşünülerek- ülkenin çoğunluğu Şii olmasına rağmen iktidar Sünni azınlığa verildi. Deneyimli idari personel görevlerinden uzaklaştırıldı.
Irak’ta yönetim kaosu ülkeyi sürekli çatışmalara yöneltti.
ABD bataklığa saplandı.
Sadece abartılı istihbarat yalanları değil, CIA hatalı siyasi değerlendirmeler/analizler konusunda da başarısız oldu.
Ayrıca yargısız infazlar, adam kaçırmalar, işkenceler, yanıltıcı haberler gibi hukuk dışı uygulamaları artık dünya kamuoyundan tepki toplamaya başladı.
Ve sonunda Irak başarısızlığı CIA’i hedefe koydu. İşte, 2004 yılı sonunda kapsamlı istihbarat reformu bu sebeple yapıldı.
CIA yetkileri budandı: ABD’de bütün istihbaratın başına Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI) getirildi; CIA buraya bağlandı. Vs.
CIA’İN BAŞINA GELEN MİT’E GELMESİN
Yeni yasa, CIA’in her gün analiz içeren rapor yazıp başkana sunmasını şart koştu. Amerikan başkanları kahvaltı sırasında CIA’in bu raporunu okudu/okuyor… Michelle Obama bu rapora isim buldu: “Ölüm, Yıkım ve Korkunç Şeyler Kitabı.”
Bu kadar bilgiden sonra gelelim bize:
Son günlerde sıklıkla karşılaştığım soruların başında “Suriye’de neler olacak” var?
Esat yıkılınca zafer naraları atıldı. İstihbaratçılarımız Şam’ın müdavimi oldu! Olsun, olmalı burada değilim...
Kafamda şu var:
İstihbarat analizleri siyasete göre mi yapılıyor? Yoksa iktidar hangi tavrı alırsa alsın, hangi propagandayı yaparsa yapsın, istihbarat raporları hakikat üzerine mi inşa ediliyor?
CIA’in yaptığı gibi istihbaratlar politik propagandaya malzeme sağlamak için eğilip bükülüyor ise sorun büyük demektir…
Bizim istihbarat bilgilerini ve istihbarat analizlerini bilmemiz mümkün değil… Ancak:
Gerek istihbarat teşkilatının “gölgesindeki” Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA)...
Gerek devletin haber kurumu Anadolu Ajansı (AA) vd. analizlerini sıklıkla okuyorum.
Buralarda 2025 yılı güvenlik analizlerinde dış politikaya dair sürekli “Türkiye İran ile çatışabilir” değerlendirmesi var.
- “İran’ın Suriye’den çekilmesi ve etkisinin azalması, İran’ın Suriye’de Türkiye’ye karşı asimetrik unsurları desteklemesine yol açabilir ve bu durum Ankara ile Tahran arasında çatışmacı bir rekabeti tetikleyebilir…”
Sanki olanı değil, olması gerekeni yazıyorlar.
İktidar medyasının geçen yıl “günah keçisi” ilan ettiği İran, anlaşılan bu yıl da hedefte olacak.
Tekrarlamalıyım; bu politik analizin metodolojisi/analitik yöntemi ne? Siyasi iktidardan bağımsız mı? Yoksa politikleşmiş analiz mi?
CIA’in başına gelen MİT’in başına gelmesin! Siyaset istihbaratı yönlendirmesin, sonucu büyük oluyor: Bataklık.