Kerbela...

GİRİŞ: 22.05.2025 20:24      GÜNCELLEME: 22.05.2025 20:24
Rasthaber -  TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un Şırnak Üniversitesi’nde verdiği konferansta yaptığı “ittifak” tarifleri tarihin derinliklerindeki olayları ister istemez bugünün sıcak gelişmelerine buladı.

Kurtulmuş, Anadolu’nun birliğini, dirliğini ancak kendi içinde kurduğu ittifaklarla başardığını anlatırken 1514’teki Çaldıran Savaşı’nda Yavuz Sultan Selim’le İdrisi Bitlisi ittifakının sonuçlarını övdü.

Bu değerlendirme, o dönem Anadolu’da yaşanan büyük kıyımları, acıları da övme olarak gündem oldu. Kurtulmuş’un tepkilerden sonra yaptığı açıklama, daha çok “açıklamama” gibiydi.

Mademki bugün Anadolu’da hep birlikte yaşamanın değerini konuşuyoruz, Kurtulmuş, “Alevileri inciten bir şey demedim” yerine, özür dileyip ne düşündüğünü daha net ifade edebilirdi.

***

Kurtulmuş’un konuşması tam da bizim ailecek Devlet Tiyatroları Cüneyt Gökçer Sahnesi’ndeki “Kerbela” oyununa gittiğimiz, üzerine uzun uzun konuştuğumuz günlere denk geldi.

Ali Berktay’ın yazdığı, Ayşe Emel Mesci’nin yönetmenliğini üstlendiği oyun üç saat boyunca insanın hem beynine hem yüreğine işliyor.

Oyun boyunca, “Bu cümleyi not etmeli” dediğimiz onlarca replik yağmuruna tutulduk.

İslam dünyasının daha ilk yüzyılda yaşadıkları, “İlk düğme yanlış iliklenince devamı yanlış gelir” sözünün tarifi gibi.

Oyunu kişilerden çıkarıp temsil edilen değerler gözüyle izleyince az önceki vurgumuz daha elzem hale geliyor.

Tarih biliminin sevmediği sözcüklerin başında “keşke” gelir. Tarihin keşkesi yok, gerçeği vardır. Yapılması gereken o gerçeği saptırmadan yeni kuşaklara aktarmaktır.

Kerbela gibi bir olayı yazmak, sahneye koymak, oynamak en az Kerbela olayı kadar zor.

Berktay, Mesci ve tüm oyuncuları kutluyoruz.

Gerek Türklerin tarihinde gerekse İslam tarihinde bütün mesele şu:

Gücü paylaşmayı ve devretmeyi bilmek ya da bilmemek!

Hz. Muhammed’den sonraki halifelerin eceliyle ölmemesi sadece İslam tarihi değil, siyasi tarih açısından da derin bir konu.

Muaviye’nin varılan mutabakata uymaması, yerine oğlu Yezid’i halife olarak göstermesi, Yezid’in dinden gelen gücünü tam bir otoriter, dayatmacı anlayış için kullanması, iktidar gücünü kullanırken babasını bile tanımaması...

Buna karşı Hz. Muhammed’in torunu, Hz. Ali’nin oğlu Hüseyin’in biat etmeyi reddetmesi, bunun tam bir ahlaki çöküntü olacağını inatla savunması, hangi koşulda olursa olsun merhameti elden bırakmaması, karşısındaki gücün kendisinden onlarca kat fazla olmasına karşın direnmeyi tercih etmesi...

Tüm insanlık için ders dolu iki yol...

Bugün için de...

***

Oyunda not aldığımız cümlelerden biri şuydu:

“Parçalanmış demir bile birleştirilir ama parçalanmış toplum birleştirilemez!”

Öteki söylem de şöyleydi:

“Suriye topraklarında mescitlerin yanı başına saraylar dikildi. Yoksulu sefil, fırsatçıyı mümin kıldılar.

Müslümanlar korkularından doğru bildiğini söyleyemez oldular.

Zindanlar haksızlığa karşı durmaktan başka suçu olmayanlarla dolu.

Hilafet değil, saltanat kurdular kendilerine.”

Aman yanlış anlaşılmasın!

Bu sözler 1345 yıl önce söylendi!

Mustafa Balbay/cumhuriyet

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM