Rasthaber -
Filistin Devleti’nin Tanınması; Soykırım Gerçeği Karşısında Diplomatik Bir Maskeli Balo
Çok geç gelen tanıma, soykırımı trajedi karşısında
Bazı Batılı ülkeler, Eylül ayında Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını duyuruyor. Ancak şu sorular kaçınılmaz: Neden şimdi? Neden bu kadar geç kalındı? Ve hangi devleti tanıyorlar?
75 yılı aşkın
bir süredir Filistin halkı, sistemli, planlı ve sürekli bir yok etme sürecine
maruz bırakıldı. Yüz binlerce sivil katledildi, şehirler yerle bir edildi,
topraklar parça parça
gaspedildi. Tüm bu süreç boyunca Batı, sözde insan hakları savunucusu olarak, gözlerini kapadı.
Filistin Soykırımı: Batı’nın görmezden geldiği tarihî bir suç
Bugün Filistin’de yaşananlar artık sadece bir “çatışma” değil. Bu, yavaş ama sistematik bir soykırımdır. Bir devlet eliyle yürütülen bu süreç şu gerçekleri barındırıyor:
•
Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar acımasızca öldürülüyor.
•
Hastaneler, okullar, camiler ve
kiliseler bombalanıyor.
•
Aç bırakma, kuşatma, toplu
cezalandırma gibi savaş suçları işleniyor.
Tüm bunlar ABD,
İngiltere ve büyük ölçüde
Avrupa Birliği’nin
açık veya örtülü
onayıyla gerçekleşiyor. Artık mesele sadece ahlaki değil, tarihî bir
sorumlulukla yüzleşilmesi gereken bir suç ortaklığıdır.
Gecikmiş
tanıma: Siyasi çıkarın vitrini mi?
Peki neden şimdi
Filistin Devleti tanınıyor? Üç temel neden öne çıkıyor:
•
Kamuoyu baskısı: Dünya genelindeki Filistin
destekli gösteriler,
Batı’daki anlatıyı zorluyor.
•
Ahlaki meşruiyet krizi: Batılı
ülkeler, savaş suçlarına sessiz kaldıkları için itibar kaybediyor.
•
Sembolik manevra: Gerçekte egemen
olmayan bir devleti tanımak, sahte bir çözüm izlenimi yaratıyor.
Yani, yok edilen
bir devleti “tanımak”
gibi çarpık bir ironiyle karşı karşıyayız.
Barış
konuşulurken, terör
devam ediyor
Avrupa
başkentleri “barış” ve “çözüm”
kelimelerini ağızlarından düşürmüyor. Oysa sahada durum bambaşka:
•
Gazze’ye bombardımanlar hâlâ sürüyor.
•
Batı Şeria’da yerleşim yerleri hızla
genişliyor.
•
Keyfi gözaltılar, yargısız infazlar,
işkenceler devam ediyor.
Böylesi bir terör ikliminde sunulan devlet tanıması, içi boş bir tekliften öteye geçemez.
İsrail
Devleti: Korunan bir terör
yapısı
Bugün
uluslararası toplumun en büyük çelişkisi şudur: İsrail’in açıkça bir terör devleti hâline gelmiş olması, ama
kimsenin bunu dile getirememesi.
•
Uluslararası hukuku sistematik olarak
ihlal ediyor.
•
Savaş suçları ve insanlığa karşı
suçlar işliyor.
•
Sivillere karşı yasaklı silahlar
kullanıyor.
Buna rağmen İsrail’e dokunulmuyor. Silah desteği sürüyor, BM’de kalkan oluşturuluyor,
hiçbir ciddi yaptırım uygulanmıyor.
Tanımanın
anlamı, cezasızlığın son bulmasıyla olur
Filistin Devleti’nin tanınması, ancak İsrail’e yönelik açık yaptırımlar, Lahey’de yargılama süreçleri ve sömürge düzeninin son bulmasıyla
anlam kazanır.
Aksi takdirde
bu, Oslo Anlaşmaları gibi bir başka oyalama taktiği olur. Filistin halkı sembol değil; adalet, özgürlük ve topraklarına dönüş hakkı talep ediyor.
Sonuç: Boş
semboller değil, gerçek adalet
Filistin Devleti’nin tanınması, sadece
diplomatik bir jest olmamalıdır. Bu adım:
• Soykırımın durdurulmasına yönelik gerçekçi hamlelerle,
• Devlet terörünün kınanması ve yaptıgı
insanlik dişi zulmün cezalandırılması
• Filistinlilerin tarihsel ve hukuki
haklarının tanınmasıyla anlam kazanır.
Aksi hâlde bu tanıma, başka bir Batı yalanı, acıların üstüne sürülen bir krem yama olmaktan öteye gidemez.
Mustafa K.Taşpınar