Rasthaber - Türkiye’nin davet edilmediği Roma’daki Suriye zirvesi, Ankara açısından derslerle doludur.
Alınacak ilk ders şudur: Çok kutuplu dünyada “çok
taraflı” politika yapmak ile neo Abdülhamitçi dengecilik uygulamak, iki zıt
yoldur. İlkinde kazanç, ikincisinde ise kısa vadede kazanç olsa bile orta ve
uzun vadede kayıp vardır.
Bu sonucu oluşturan fark ise şuradan kaynaklanmaktadır: Çok
taraflılıkta, ulusal çıkarlar gereği farklı taraflarla farklı işbirlikleri
yapılır; neo Abdülhamitçi dengecilikte ise bir tarafla yapılan işbirliği diğer
tarafla pazarlıkta kullanılmaya çalışılır.
ÜÇ EVRE
Roma’da ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya dışişleri
bakanları Suriye’yi konuştu ama Türkiye’yi davet etmedi. Oysa 13 yıl önce Esad’ı
yıkmak üzere birlikte Atlantik cephesi olarak yola çıkmışlardı.
ABD’nin hedefi belliydi; Irak’tan sonra Suriye’de de rejimi
değiştirmek ve sonrasında ülkeyi etnik ve mezhep temelinde parçalamak. Ankara
ne yazık ki uyarıları dinlemeyerek ABD’nin projesine eklemlendi.
Suriye’ye Atlantik saldırısının ikinci evresinde, Ankara
ABD’nin “Kürt koridoru” hedefi belirginleşince pozisyonunu
yenilemeye soyundu. Ama şu farkla: Hem çıkarlarının ortaklaştığı Rusya ve İran
ile birlikte hareket etmeye başladı hem de ABD’yle Suriye’deki işbirliğini
çeşitli düzeylerde sürdürdü. Çünkü neo Abdülhamitçi dengecilik ile
Rusya’yla işbirliği üzerinden manevra alanı sağlayacaklarını ve bunu ABD’yle
pazarlıkta kullanarak Suriye’de yine de kazanacaklarını düşündü.
Günün sonunda, Rusya ve İran’la işbirliğini kenara
itip Esad yönetimini yıkacak son harekata destek verdi. Esad yıkıldı,
HTŞ Şam’da iktidar oldu ve Ankara “zafer” ilan etti.
SURİYE’DEKİ SON TABLO
Ama Suriye’de asıl kazanan İsrail’di. Çünkü
İran’dan Lübnan’a uzanan direniş ekseninde önemli bir gedik açıldı, İran’la
işbirliği yapan Baas rejiminden kurtuldu ve Şam’da artık İran karşıtı HTŞ var,
işgal altında tuttuğu Golan’ı genişletiyor, kuzeyde Kürtlerin güneyde
Dürzilerin özerkliği ile parçalı ve zayıf bir komşu için uğraşıyor.
Suriye’de zafer ilan eden Ankara’nın beklentisi ise HTŞ’nin
kendi güdümünde olması ve ABD kontrolündeki PYD bölgesini dağıtması.
HTŞ Ankara’nın güdümünde olacağının izlenimini pek vermiyor.
Örneğin Türkiye yeni rejimi ilk ziyaret eden ülke olmasına rağmen yeni rejimin
dışişleri bakanı Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ile Ürdün’ü
ziyaret ettikten sonra Türkiye’ye ancak beşinci sırada gelebildi.
Özetle HTŞ, Batı-Körfez hattına dayanarak iktidarını
sürdürebileceğini hesaplıyor.
BARZANİ-MAZLUM ABDİ GÖRÜŞMESİ
Fırat’ın doğusundaki durum şu:
1) Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Milli
Savunma Bakanı Yaşar Güler’in beklentisinin aksine, ABD Trump döneminde
de Suriye’deki varlığını koruyacağının izlenimini verdi. Trump’ın
dışişleri bakanı adayı Marco Rubio, Senato Dışilişkiler
Komisyonu’nda sorulara verdiği yanıtta, SDG’ye desteklerinin süreceğini
açıkladı.
2) ABD, SDG ile ENKS’nin “Kürt birliği” oluşturması
için bir süredir taraflarla görüşüyor. ABD, Barzanicilerin kolu olan ve Ankara
tarafından desteklenen ENKS ile SDG arasındaki görüşmelerde ilerleme sağladı.
Son olarak SDG Komutanı Mazlum Abdi doğrudan Mesut
Barzani ile görüştü.
SIFIR MÜTTEFİK
Özetle Ankara; Suriye’ye Atlantik saldırısının birinci
evresinde ABD, İngiltere ve Fransa ile hareket etti, ikinci evrede Rusya ve
İran ile işbirliği yaptı ama bunu ABD’yle pazarlıkta kullanmaya çalıştığı için
derinleştiremedi, üçüncü evrede ise Rusya ve İran’a sırtını döndü.
Sonuçta Türkiye’nin Suriye’de müttefikleri olarak ne
Rusya ve İran var ne de ABD, İngiltere ve Fransa. Özetle Atlantik + Astana = 0
oldu.
cumhuriyet