Günlerdir Filistinlilerin verdiği izzetli savaş devam
ederken, bir taraftan da Hz. Zehra sa.'ın şehadetinin gerçekleştiği günlere
ulaştık...
يَا نُورُ يَا بُرْهَانُ يَا مُبِينُ
يَا مُنِيرُ يَا رَبِّ اكْفِنِي الشُّرُورَ وَ آفَاتِ الدُّهُورِ وَ أَسْأَلُكَ
النَّجَاةَ يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ
Ey Nur, Ey Delil, Ey apaçık, Ey Aydınlatıcı, Ya Rabbi, beni
kötülüklerden ve asırların belalarından koru ve Sûr'a üfürüleceği günde senden
kurtuluş diliyorum
Hırzı İmam Cevad as. ya da İmam Cevad as.'ın koruma duası
olarak belirtilen bu dua da dikkat çekici bir nokta var ki; bu İslam alemi için
Kudüs’ü de Hz. Zehra sa. da ayrı bir önemde ve konumda kılmaktadır...
Kudüs bir zamanlar hepimizin bildiği gibi Hz. Süleyman as.
tarafından inşa edilmiştir, içerisinde Hz. Meryem sa. bile yaşamış; sadece Yahudiler
için değil tüm tevhidi dinler için ayrı bir kutsallığı olan bir şehirdir. Buna
rağmen; Yahudiler Müslümanlara 'Sizin bir dini merkeziniz var, o da Kabe'dir.
Gidin kendi kıblenize ve Kabenize sahip çıkın, burası bizimdir.' derler ve Müslümanlar
bu durumu kabul ederlerse; nasıl bir konuma ya da sonuca ulaşırız?
Böyle bir şeyi kabul etmek demek; İslam’ın tüm tevhidi
dinlerle bağını koparıp, onların mirasından uzak, zamanın herhangi bir
döneminde hüküm sürmüş bir din haline gelmesi ve dahası imamın duasında
belirttiği gibi gelecekle de bağı kesilmiş bir tehlikeye duçar edecektir.
Bundan dolayıdır kı; imam as. duasında 'asırların belalarından koru ' ifadesine
yer verir. Yani geçmiş peygamberlerden aldığım bu emaneti sahibine yani; İmamı
Zamana af. ulaşmasına kadar vazifeyi yerine getirmem hususunda bana yardımcı ol
demektedir.
Islam‘ın geçmişle bağının kopmasının, sonra ki
peygamberlerin müjdelediği ve onayladığı bir peygamberle değil sadece belirli
bir zaman dilimi için ortaya çıkan, dolayısıyla mesajı ne evrensel olan ne de
gelecek içinde bir görüş ve çözüm önerileri olmayan münferit ve kendi çağına
müstakil bir din olacağını en iyi Allahu Teala biliyordu ki; İslam’ın ilk
yayıldığı günlerde kıbleleri bir süre Kudüs oldu ve daha sonra Kudüs’ten
de önce bir kutsallığı olan Hz. Ademle, Hz.
İbrahim'le kutsallığı şekillenmiş Kabe'ye yönelmeleri emredilmiştir.
Hz. Zehra sa.‘ın konumu da bizim için asırları birbirine
bağlayan karakteristik özelliğinden dolayı ayrı bir önem taşımaktadır. Onun
hakkında buyurulan; 'O nübüvvetle imameti birbirine bağlayan köprü gibiydi.' ifadesi
Hz. Zehra sa.'ın tüm zamanları birbirine bağlayan kişiliğine teveccüh etmiş,
değil sadece kendi çağının kadınları için ahir zamanda yaşanan zorluklarda
imanlarını koruyan gelecekteki kadınların bile ölümsüz modeli olmadaki rolünü
her daim koruyacağını ifade etmiştir.
Hz. Zehra sa.'ın hakkında birçok hadis nakledilmiştir ve
ayet nazil olmuştur ki; diyemeyiz ki bu hadis veya bu ayet onun hakkındaki en
önemlisidir. Zira rivayet edilen hadisler ve nazil olan ayetlerinde
birbirlerinden müstakil olarak ele alınması doğru değildir. Çünkü bir ayet bir
diğerinin tefsiri niteliğindedir ve müstakil olarak ele alınmaları muhtevasının
tam olarak anlaşılmamasına sebep olacaktır.
Ama onun ve diğer Ehlibeyt fertleri hakkında nazil olan
Mübahale ayeti özellikle Hz. Zehra sa.‘ın tüm asırlar için ebedi bir model olan
rolüne dikkat çekmektedir. Zira Mübahale hadisesinde (Alı Imran 61) Hz. Resulullah
saa’ın yanında hanım olarak sadece Hz. Zehra bulunmasına rağmen ayet de Allahu
Teala onun için ‚ kadınlarımız‘tabirini kullanmıştır. Yani, Hz. Zehra gelmiş
geçmiş ve dahası gelecekteki tüm hanımların temsilcisi olarak burada
bulunmaktadır.‘ demek istemektedir Allahu Teala.
Hz Zehra sa. ve diğer Ehlibeyt fertleri hakkında nazil olan
bir diğer önemli ayet vardır ki; tathir ayeti olarak biline Ahzab suresinin 33.
ayeti de Hz. Zehra sa.‘ın önemli bir özelliğine daha işaret etmektedir. Bu ayet
Müslümanlar arasında tathir ayeti olarak bilinirken; bazı kitaplarda bu
temizliğin sadece Ehlibeyt as’a ait olmadığı, Ehlibeyt as.în şefaat gibi bazı
yollarla sevenlerini de temizleyeceği ifade edilir.
'Çünkü ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan,
onları temizleyen, onlara Kitab´ı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen
O´dur. Kuşkusuz onlar önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler. ' Cuma Suresi
2. Ayet
Cuma Suresindeki bu ayet de; sözleri Kurandan başka bir şey
olmayan, Kuranı Kerimin ilmini onlardan öğrendiğimiz Ehlibeyt as.‘ın da kendi
emirlerine itaat eden kimseleri şefaat yoluyla temizleyeceğini tasdik
etmektedir.
Sorun şuradadır; Filistin halkı yıllardır Eyyami Fatimiye
kültürüyle beslenen ya da yıllardır dünyanın diğer yerlerindeki Muharrem
kültürünü yaşatıp Ehlibeyte ağlayan ve yas tutan bir millet olmadıkları halde;
nasıl bu ağlamayı kültür edinmiş milletlerden misal olarak biz Türkiye
şiilerinden öne geçtiler ve birbirleriyle dünyadaki ızdıraplara önem vermeyecek
ve dahası şehadet için yarışır hale geldiler? Bizler nerde hata yaptık ki;
ağlama kültürü daha da bizim hayal bile edemediğimiz bu yakınlıkla aramızdaki
fasılaya neden oldu?
Kuranı Kerimin diğer ayetlerine baktığımız zaman; Eyyami
Fatimiye günlerinden ya da Muharrem ayından insanların bir şeyi yanlış
anladıklarının farkındayız. İtaat ya da amelin değil de muhabbetin temizleyici
olduğunu düşünüyoruz. Bu nokta dikkate aldığında sorunun Eyyami Fatimiye
kültüründe değil, bu anmayı bir aşamaya dönüştüremediğimizden kaynaklandığını
görmek gerekir.
İslam İnkılabı Rehberi bir sohbetinde iyi amellerin
günahlarla birlikte yapıldığı taktirde; günahların havuzun altından açılan bir
su gibi tüm iyi amelleri alıp götüreceğinden bahseder. Ağlayacağım ama günah da
işlemeye devam edeceğim diyen bir millet de ağlamak anma bile değil ancak
insanın kendisini kandırmasıdır. Değil anmayı marifete götürecek bir merhaleye
dönüştürmek esasen bizler ağlamayı günah işlemeye bir basamak haline
getirmişizdir böyle bir mantıkla…
Allah Kuran’da tüm inananlara Hz. Asiye ve Hz. Meryem sa.‘ı
örnek gösterirken; Hz. Zehra da ne gibi bir vasıf vardı ki Allahu Teala’nın
sure sure ayet ayet överek bahsettiği bir Hz. Meryem sa.’dan bile üstündü, Hz.
Asiye ya da hz Meryem’i değil de onu tüm mümine hanımların temsilcisi olarak
tanıtmaktaydı mübahale ayetiyle?
'Allah, iman edenlere de Firavun’un hanımını örnek verir. O:
“Rabbim! Benim için katında, cennette bir köşk yap! Beni Firavun’dan ve
yaptıklarından kurtar; beni bu zâlimler topluluğundan halâs eyle!” diye niyâz
etmişti.Bir de İmrân kızı Meryem’i de örnek verir. O, iffetini çok iyi korumuş,
biz de ona rûhumuzdan üflemiştik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdîk
etmişti. O, Allah’a bütün samimiyetiyle boyun eğen, O’nun emirlerine gönülden
itaat eden¬ biriydi.' Tahrim Suresi 11-12 ayetler
Ayet de dikkat çekici bir nokta var ki; Hz. Fatıma ile bu
hanımlar arasında bir kıyaslama yapabilmek için önemli bir teferruattır; o da
hedefin ve marifetin farklılığıdır. Hz. Asiye cenneti zulmün son bulduğu, yani
şahitlik etmek zorunda olmayacağı bir mekan olarak görürken; Hz. Zehra için
cennet neydi?
Cennetle ilgili birçok ayet ve müminlerin konumuna ilişkin
farklı muhtevalara değinilse bile; Hz. Zehra sa.'ın ilahi hedefini ve konumunu
anlamamıza yardım edecek en önemli ayet Fecr Suresidir.
اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً
مَرْضِيَّةًۚ ' Razı olmuş ve
kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbine dön.' Fecr 28
Şimdi tahrim suresi ve fecr suresinde anlatılan iki cennet
mantığına bakıldığında; birincisinde arzulanan zulmün son bulmasıdır. Yani
Firavun ve firavun gibilerin hakimiyeti son bulsun ama fecr suresi bundan da
öte bir arzudan bahsetmektedir ki; sadece Firavunların hakimiyeti bitmesin.
İlahi öyle bir noktaya gelelim ki; senin hakimiyetin yayılsın, senin rızan her
tarafı kaplasın; ilahi bir saltanatın altında yaşayalım.
Tekrar Filistinlilerin durumuna dönecek olursak; yaşadıkları
zorluklar ve iman güçleri taktir edilecek değil imrenilecek büyüklüktedir. Bir
tanesinden değil şikayet; Hamas hakkında bile olumsuz bir serzeniş
çıkmamaktadır ağızlarından; batılı devletler Hamas’ı terör örgütü olmakla
suçlamasına rağmen. Bu bile gıpta edilecek büyük bir fazilettir...
Ama Filistin'in sonu ne olacak? Bir taraftan Türkiye
siyasetçileri de dahil olmak üzere iki devletli bir barış talebinde
bulunmaktadırlar ki; vallahi bunu hz Asiye bile istememişti. Hem Firavun
yaşasın hem Musa!
Filistin varlığını bugünün Fedek'i olmayı; velayetle bağını
koparmadığı sürece devam ettirecektir. Ne zaman ki; yüreklerini zamanın
münafıklarının çözüm önerilerine çevirdiler orada Filistin kaybettiğimiz bir
Fedek olacaktır...