Gadir-i Hum Bilimsellik ve Akılcılığı

GİRİŞ: 27.06.2024 17:15      GÜNCELLEME: 27.06.2024 17:15
Rasthaber -  Gadir-i Hum, İslam ümmetinin en büyük bayramı parolasıyla Türkiye'de son yıllarda yaygın olarak kutlanmaktadır. Bu yıl da güzel bir şekilde kutlandı.

Şairler şiirleri, çocuklar koroları ve meddahlar ilahileriyle renk kattılar kutlamalara.

Yemek ve ikramlar kutlamanın yorgunluğunu atmak için çekicilik bakımından iyi düşünülmüş.

Halk düzeyindeki düzenlenen bu kutlamaların gelecek yıllarda gittikçe daha görkemli ve çekici olacağı muhakkaktır.

Bazen Gadir-i Hum kutlamaları, davet edilen yerel politikacıların kutlamayla alakasız kendi politik görüşlerini gündeme taşıma sahnesine dönüşse de ayet ve hadislerin okunması kutlamanın asıl konusunun unutulmasını engellemektedir.

Düşünürlerin ve akademisyenlerin meydanda olmadığı bir süreçte alimlerin bu kutlamaları idare etmeleri normal karşılanmalıdır.

 Gadir-i Hum Sosyolojisi

Gadir-i Hum küresel sosyolojik bir konudur. Kendi yaşadığı bölgenin sosyolojisinden habersiz bir toplum, Gadir-i Hum sosyolojisini anlayıp anlatamaz. Dolayısıyla bu Bayramın derinliğini, toplumsal boyutlarını en iyi anlayan hiç kuşkusuz düşünürlerdir.

Gadir-i Hum'un azameti ve büyük bayram olması onun muhtevası ile alakalıdır. Suret ve şekil, içeriği korumak için olmazsa olmaz bir koruma zırhıdır.

Gadir-i Hum sosyolojik sorunlara deva olmuyorsa, toplumsal ihtiyaçlara cevap vermiyorsa, bilimsel problemleri çözmüyorsa, ahlaki yozlaşmaya çare bulmuyorsa, maneviyatı artırmıyorsa henüz muhteva, içerik mahcur kalmış/unutulmuş demektir.

Gadir-i Hum sosyolojisiyle önemlidir. Misyonu ile, işlevliği ile, toplumun mühendisliği ile, insanların yaşayış tarzının mimarlığıyla önem kazanır.

Yaşadığımız toplumda Gadir-i Hum'un tanıtılmaya da ihtiyacı vardır elbet, ama mesajının çeşitli toplum kesimlerine sunulması kutlamaları daha faydalı ve etkili yapacaktır.  Aksi takdirde sahte doyurma ve teselliden, eğlenmeden başka ne gibi getirisi olmayacaktır.

 Gadir-i Hum'un Bilimselliği ve Akılcılığı

Gadir-i Hum'un, insanın bireysel ve toplumsal, dünyevi ve uhrevi saadetini sağlamak gibi bir iddia ve hedefe sahip olması, evrensel bir yapıya sahip olmasını gerektirir. Bütün insanlığın hayat tarzı, en azından dünya endişesi, gelecek korkusu olduğundan Gadir-i Hum bütün beşeriyeti kapsayan bir proje ortaya koymalıdır.

Böyle bir inancın evrensel bir kaynağı, güvenilir etimolojisi, sağlam bir ontolojisi ve insanı yakiine ulaştıran bir epistemolojisi olmalıdır.

Gadir-i Hum'un kaynağının ilahi olması; Kur'an ayetlerine dayanması, nebevi destekli olması, uzmanların analiz ve yorumlarıyla etimoloji ve ontolojisini ispat etmek pek de zor değildir. Asırlarca yapılmıştır ve yapılmaktadır.

Ama epistemolojisini, hikmet ve felsefesini, işlevliğini ve misyonunu tebyin etmek öyle kolay değildir.

Velayetin epistemolojik yönü araştırmalar ve tahkikat yapmayı zaruri kılar. Bilimsellik ve akılcılığını ortaya koymadan bunu ispat etmek mümkün değildir. Bu açıdan ortaya konulduğunda Gadir-i Hum'un hakikati, insanın hayatına yansıması ve evrenselliği beşeriyete sunulmuş olacaktır.

 Gadir Hum sosyolojisi

Allah'ın teşrii ettiği her hüküm ve kanun beşer toplumunun sosyolojik gereksiniminden kaynaklanır. İnsanın sosyal ihtiyaçları, dünya hayatının gereksinimleri ilahi hükümlerin teşrii edilmesini sağlar.

Gadir-i Hum’da tebliğ edilen insanlara ilan edilen konu da muhakkak sosyolojik bir ihtiyacın cevabıdır. Risalet sonrası toplumsal sorunlar, ihtiyaçlar ve gereksinimler tanıtılmalıydı. Daha sonra ortaya çıkacak sorunları çözecek formül beyan edilmeliydi.

Toplumsal sorun, ihtiyaç ve problemlere cevap verip insanın dünya ve ahiret saadetini sağlıyorsa gerçekliği vardır, aksi takdirde sadece iddiadır, teoriden hipotezden ibarettir.

Gadir-i Hum’un bilimsellik ve akılcılığının beyan edilmesinin zarureti işte burda ortaya çıkıyor. İlan edilen İmamet ve Velayet olduğuna göre bunun sosyal bilimlerde bilimsellik ve akılcılığının beyan edilmesi gerekmektedir.

Gadir-i Hum’da ilan edilen Velayetin bilimselliğinin tebyin edilmesi demek, Kur’ani ve nebevi delillerinin sunulması değildir. Kur’ani ve nebevi boyutu velayetin teolojik/ilahiyat boyutu, yani Velayetin ilahi ve hakkaniyet boyutudur.

Ama bilimselliği bilimsel ölçütler, akli kanıtlar ve gerçekci öğretilerle ispat edilebilir. Bilimsellik boyutu varlık alemi ile uyum ve mutabık olma alanıdır.

Bilim dallarındaki gerçeklerle ve bilimsel verilerle mutabık olmasıdır. Özellikle, siyaset, sosyoloji, felsefe, ahlak ile tasdik edilmelidir.

Akli burhan/kanıtla uyum içinde olmasıdır. Hiçbir alanı akıl ile çelişmemelidir.

Diğer taraftan evrenselliği, zamanlar üstü ve bütün toplumları kapsadığı söyleniyorsa bunun anlamı tekvin alemine hakim kanunlarla mutabık olmalıdır demektir. Yani tekvin ve teşri birlikteliği ispat edilmelidir.

Gadir-i Hum’da ilan edilen Velayet insan hayatının şekillenmesinde ve yaşamın sorunlarını çözmede öğretisi, plan, proje, sistem ve stratejisi olması gerekir.

 İnsanın toplumsal hayatının bütün alanlarında teolojik teorik bilginin yanı sıra pratik çözüm sunmalıdır.

Aksi takdirde teoriden ve sadece kalbi bir inançtan ibaret kalacaktır.

Gadir-i Hum’da ilan edilen Velayetin dünyaya hakim beşeri ideolojiler karşısında küresel bir doktrin olarak kabul görmesi için bilimselliğinin tebyin edilmesi gerekir. Çünkü küresel iddiası varsa küresel doktrin ortaya koymaktan başka çare yoktur.

Bu konu sadece alimlerin değil, sosyolog, düşünür ve genel olarak aydın kesimlerin de vazifesidir.

Sabahattin Türkyılmaz

YORUMLAR

Eyyup Öztürk 2 ay önce
Selam. Velayet kavramı, aslında dost kavramı ile anlam olarak bir değildir. Kök olarak da aynı kökten gelmemektedir. Gelse bile anlamlar asla aynı değildir...Veli Mevla bir çok anlama gelse bile, bir kavram olarak ne olursa olsun kaç manaya gelirse gelsin ilk anlamı esastır. Misal din... Dinin bir çok anlamı vardır, fakat asıl anlamı kanun, yasa dır.. Dost kavramı hiç bir zaman veli anlamına gelmez, çünkü fonksiyonu göz önüne alınarak bakıldığında dost asla sorumlu tutulamaz ! Ama Veli sorumlu tutulur.. Bunu iman Ali a.s için uydurulan, sözde yemen den dönerken ganimet malları mevzusu dolayısıyla Hz Ali yi peygamber e s.a.a şikayet ettiklerinde, Resulullah, Ali'den ne istiyorsunuz, Ali den ne istiyorsunuz deyip ben kimin Veli isem Ali de onun velisi dir diye buyurdu, diye bu rivayeti Veli Dost manasına gelir diyerek tevil ediyorlar. Oysaki bu rivayeti doğru kabul etsek dahi, Hz Ali yi şikayet edenler onu ellerindeki ganimet mallarını geri aldığı için şikâyet ediyorlar bunu kabullenmek istemiyor oldukları için yani.! Peygamber s.a.a de Ali nin uygulaması benim uygulamam la aynıdır boşuna itiraz etmeyin ben kimin velisi isem Ali de onun velisi dir diyor..! Dostluk la hiç bir ilgisi yoktur bu meselenin.! Sonra ; her müslüman peygamberin dostuna dosttur, bu sadece Hz Ali ye mahsus değildir ki.. Peygamberin dostuna dost düşmanına düşman zaten din ve imanın gereği ve şartıdır onu sadece Hz Ali ye hasretmenin ne anlamı var...
MESUT EKİNCİ 2 ay önce
ALLAH RAZI OLSUN HOCAM GADİR-İ HUM U TAM MANASI İLE ANLAYAN VE HAYATININ HER BÖLÜMÜNDE KULLANAN İNSANA NE MUTLU
Tahsin Birdal 2 ay önce
Değerli hocam Sabahattin Türkyılmaz'a çok teşekkür ederim. Güzel bir makale. Bazı sosyolojik terimlerin Türkçe karşılığını kullanabilir miydi bilmiyorum, eğer biraz daha terimler anlaşılabilir olsa daha iyi olurdu düşüncesindeyim. Hocamızın ağzına kalemine sağlık.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM