HTŞ’nin Görevi İkinci İsrail’in Yolunu Temizlemek

GİRİŞ: 08.12.2024 16:48      GÜNCELLEME: 08.12.2024 16:48
Rasthaber -  ABD sevinçli, İsrail sevinçli, HTŞ ve “muhalifler” sevinçli ve PKK da sevinçli. HTŞ ile PKK/YPG arasında karşılıklı sıcak mesajlar, HTŞ’den ve “muhalifler” cephesinden İsrail’e selam göndermeler… İsrail’in ABD’deki baş savunucusu, İkinci İsrail’in fikri çalışmalarının merkezi olan Washington Yakındoğu Enstitüsü ve onlarca kuruluş, HTŞ ve “muhalifler”i parlatıyor.

HTŞ’nin “İdlib’i ne kadar iyi yönettiği, yeni ele geçirdiği Halep ve çevresinde otoriteyi nasıl başarıyla kurduğu” martavallarını pazarlayan yazılar döktürüyorlar. “Büyük Türkiye” masalının peşinde koşanlar, ABD ve İsrail’in ekmeğine nasıl yağ sürdüklerini başka hiç bir şeyden anlamıyorlarsa buradan anlasınlar.

ASTANA ÖNCESİNE DÖNÜLMESİNİN ANLAMI

HTŞ’nin ve sözde muhalefetin hâkimiyeti ele geçirmesi, 2017 öncesine dönmek demektir. Mevcut durum, binbir zorlukla inşa edilen ve Türkiye’nin sadece Suriye sahasında değil daha geniş ölçekte bölgesel menfaatleri lehine kazanımlar sağlayan Astana mutabakatının bütün olumlu sonuçlarının çöpe gitmesine neden olabilir.

Unutmayalım, Astana mutabakatı, ABD’nin sınırımızda kurmaya çalıştığı İkinci İsrail/terör koridorunun Akdeniz’e açılmasını önleyen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatlarının da zeminini oluşturan ortaklıktır. Yani, Astana öncesine dönülmesi, İkinci İsrail/terör koridorunun bozulması yönündeki kazanımları tehlikeye atmaktadır.

Altını bir daha çizelim: Suriye’de merkezi devlet çökerse, kargaşalık çıkar, mezhepsel ve etnik çatışmalar başlar. Bu sürecin sonunda, bırakın Türkiye’deki Suriyelileri geri göndermeyi, yenileri Türkiye’nin yolunu tutar.

KONTROL KİMDE?

Bugün, “kutlu yürüyüşleri(!)” alkışlanan HTŞ ve diğer “muhalifler”in, iddia edilenin aksine, ele geçirdiği yerleri bile yönetebilme kabiliyetleri yoktur. Aralarında dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilmiş silah-mühimmat, para ve gıda lojistiğini dışarıdan sağlayan, CIA-MOSSAD güdümündeki paralı askerlerin görevi, o ülkede yönetimin başına geçmek değil hedef devleti yıpratma savaşıyla zayıflatmak, yıkılmasını sağlayacak koşulları oluşturmaktır.

Aynı durum, Ankara’nın desteklediği Suriye Milli Ordusu adı verilen yapı ve sözde Suriye Geçici Hükümeti adlı organizasyon için de geçerlidir. Kontrol ettiği küçük yerleşimlerde esasen çapul ve haraçtan başka bir önceliği olmayan çok sayıda farklı fraksiyonun, ite kaka bir araya getirildiği bu oluşum milli de değildir, Ordu da değildir.

Ayrıca içindeki birçok grubu, Türkiye’den daha fazla CIA ve MOSSAD’ın kontrol imkanları bulunmaktadır.

EN FAZLA KAZANÇLI ÇIKAN: ABD, İSRAİL VE PKK

Bugün HTŞ ve “muhalifler”in Şam’a doğru yürüyüşünün amacı, İkinci İsrail’e giden yolu temizlemektir. Tıpkı Suriye’de olayların ilk başladığı 2011’den sonra olduğu gibi.

O zaman da, aynı anda çok sayıda cephede savaşan Suriye Ordusu’nun Şam’ın güvenliğini sağlamak için geri çekilmesi sonucunda, önce sözde cihatçı terör örgütleri Türkiye sınırında cepler şeklinde bölgeleri ele geçirmiş, kısa bir süre sonra bu bölgeler PKK/YPG’nin kontrolüne geçmişti.

Bugün de aynı manzarayla karşı karşıyayız. Suriye Ordusu’nun zayıflamasıyla PKK/YPG harekete geçti ve alan genişletmeye başladı. Arkasında ABD-İsrail’in açık desteği olan PKK/YPG’nin burada durmayacağını anlamak için uzman olmaya gerek yok.

Suriye’de son bir haftalık süreçte en fazla kazançlı çıkan, ABD, İsrail ve PKK’dır. Çünkü Şam’daki merkezi otorite çökerse, Suriye devleti yıkılırsa, Suriye’nin bölünmesi kesinleşir. Bu sadece Suriye’nin değil aynı zamanda Türkiye’nin, Rusya’nın, İran’ın da sorunudur.

Toplam olarak değerlendirilirse, Suriye’nin bölünmesi, ABD önderliğindeki Atlantik cephesinin gelişen dünyaya karşı savaşında büyük bir kazanç anlamına gelmektedir. O nedenle bu süreci tersine çevirecek askeri ve diplomatik hamlelere girişmek, Türkiye için olduğu kadar başta Astana ortakları ve bütün gelişen dünya açısından” yaşamsal önemdedir.

AYDINLIK

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM