Ama bu kez Türklerle değil Araplarla.
Geçen hafta Rumlar’ı İsrail’le askeri işbirliği yapmak ve
topraklarını yabancı güçlere açmakla suçlayan Lübnan Hizbullah lideri Nasrullah
‘Gerektiğinde bunun karşılığını veririz’ türünden tehditler savurmuştu . Peş
peşe açıklamalar yapan Rum yetkililer Nasrallah’ın söylemlerini yalanladı
ama haberlere bakılırsa Rumlar başta İsrail olmak üzere bazı ülkelere üs
vermeye hazırlanıyor.
Şimdi ise adadaki İngiliz üsleri Amerikan silahlarının
İsrail’e silah taşınmasında ve Gazze’yi gözetlemekte kullanılmaktadır.
Rumlar’ın son yıllarda İsrail ile çok sayıda askeri işbirliği anlaşması
imzaladığını ve ortak tatbikatlar yaptığını herkes biliyor ve yakından takip
ediyor.
Çünkü Kıbrıs; İsrail, Yahudiler ve Siyonistler için çok
önemli bir coğrafyadır.
Temmuz 1902’de Lord Rothschild’e mektup gönderen Siyonist
lider Herzl bakın ne diyordu:
“Kıbrıs’ı düzene sokmalıyız ve birgün Filistin’in üzerine
gitmeliyiz ve güç kullanarak almalıyız. Kıbrıs’tan Müslümanlar gider, Rumlar da
iyi bir fiyatla topraklarını satar, Atina’ya veya Girit’e göç ederler. Filistin
Yahudiler için küçük bir toprak parçasıdır. Bu nedenle Filistin’e yakın bir yer
sağlamamız gerekiyor. Kıbrıs ya da ve El-Ariş (Mısır’da) Filistin’e
katılmalıdır.”
Şimdi azıcık yani 500 yıl kadar geriye gidelim.
Kanuni’nin sarayında danışman olarak görev yapan Yasef
Nassi’nin “Kıbrıs kralı” olmak ve adayı “bir Yahudi yerleşim merkezi” haline
getirmek istediği anlatılır. Kanuni’nin annesinin ve eşinin Yahudi olmasından
yararlanan Nassi amaçlarını gerçekleştiremeyince 100 altın lira karşılığında
Sultan Süleyman’dan Filistin’de Tabariye Gölü kenarında bir köy satın aldığı ve
orada bir okul kurduğu anlatılır.
1887’de Kıbrıs’ın İngilizlere kiralanması, 1897’de Basel’de
ilk Siyonist kongrenin toplanması ve 1917’de Filistin’in İngilizler tarafından
işgal edilmesinden sonra Yahudilerin Kıbrıs ilgisi daha arttı. Bu süre içinde
yüzlerce Yahudi aile farklı Avrupa ülkelerinden taşınarak Kıbrıs’ta
yerleştirdi. Ama Kıbrıs ile ilgili o dönemin en kapsamlı, en ayrıntılı planı
ise 1939’da hazırlanmıştı.
“Yahudi Sorununa Bir Çözüm” adını taşıyan bu plan, 11 Mart
1939’da Siyonist hareketin liderleri tarafından İngiltere Başbakanı
Chamberlain, Sömürgeler Bakanı Anthony Eden ve daha sonra Başbakan olan
Churchill’e sunulmuştu. Bu plana göre Kıbrıs’taki Rum nüfus boşaltılarak
Selanik’in bir bölgesine yerleştirilecekti.
Selanik’teki Yahudiler ise Kıbrıs’a aktarılacaktı. Böylece
Kıbrıs’ta Yahudilere yer açılacak ve Selanikli Yahudiler, Kıbrıs’ta oluşacak
yeni topluluğun çekirdeğini oluşturacaktı.
1930-1946 yılları arasından Kıbrıs; Filistin’e taşınan
Yahudiler için bir dinlenme ya da ara uğrak yeriydi. İsrail devletinin 1948’de
kurulmasından ve 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız olmasından sonra ada
çok daha fazla Siyonistlerin ilgisini çekmeye başlamıştı. İngiliz üslerinin
adada bulunması ve ABD’nin adada etkin olması İsrail’in işini
kolaylaştırıyordu.
1960’lı yılların sonu ve 1970’li yılların sonuna kadar
Türkiye’de sokaklara dökülen solcu gençler ise ‘Kıbrıs NATO üssü olamaz’ diye
bağırıyorlardı ama zamanla Kıbrıs İsrail üssü oldu. Kıbrıs sorununun çözümü
için ABD Özel Temsilcileri Richard Haas, Nelson Ledsky, Clark Clifford, George
Harris, Ellen Laipson ve Richard Hoolbroke’un Yahudi olması ise bir rastlantı
olamazdı ve hepsi çözüm değil çözümsüzlük için çaba harcamıştı. Çünkü Kıbrıs
adası, Amerikalı Evanjilistler için özel bir anlam taşımaktadır. Bu dini
inanışın kehanetlerine göre Evanjelikler cennete kavuşmadan önce bazı olayların
gerçekleşmesi gerekmektedir. Cennet yolunun açılabilmesi için kıyametin meydana
gelmesi ve onun öncesinde büyük bir savaşın ( Armageddon) çıkması
gerekmektedir. İnanışa göre bu büyük savaş sırasında İsrail kötü güçlerce işgal
edilecek, ancak Kıbrıs’taki ABD ve İngiliz askeri güçleri hemen yardıma koşarak
İsrail’i kurtaracaktır.
Görüldüğü gibi Kıbrıs, bu ilahi konumu açısından dini bir
statüye oturtulmuş ve elden çıkması Evanjelizm için tasarlanan ilahi planların
altüst olması anlamına gelecektir. Öncesinde İngilizler ve 1974 sonrasında
Amerikalıların Kıbrıs ilgisi ve soruna çözüm bulmama gayretine de bu çerçevede
bakılmalıdır. Çünkü İsrail, Siyonist örgütler ve sahipleri Yahudi olan farklı
ülkelerin kurumları adanın güneyinde çok kapsamlı legal ve illegal (Mossad)
faaliyetlerde bulunuyorlar.
Kuzeyde ise satın alınan geniş araziler, hayali şirketler,
kumar için adaya geldikleri söylenen İsrail vatandaşlarının karanlık
faaliyetleri ve İskele bölgesinde faaliyet gösteren ve sahipleri Yahudi olan
yat limanı (Suriye ve Lübnan’ın karşısında) ile ilgili ilginç hikayeler
anlatılıyor. Limanın adı ise The Gate (kapı) olunca iş farklılaşıyor. Çünkü
dinsel kökenli söylemlere göre ‘olası bir Arap saldırısı durumda Filistin’den
kaçmak zorunda kalabilecek Yahudilerin sığınabilecekleri tek yer var o da Kıbrıs’.
Durum böyle olunca adanın İsrail ve Yahudiler açısından
önemi daha artar ve doğal gaz keşfinden sonra İsrail’in adaya olan ilgisinin
artması çok doğal. Bunlar doğal olunca Hizbullah lideri Nasrallah’ın tehditleri
farklı bir anlam kazanır. Çünkü bölgede konuşulan senaryolara göre sekiz aydır
Hamas’la baş edemeyen İsrail yenilgisini örtbas etmek için savaşı genişletmenin
hesaplarını yapıyor. ‘Genişletmek’ demek Lübnan’a saldırmak demektir. Lübnan
Hizbullah’a saldırmak ise İran ve Suriye’yi savaşa çekmek demek. Suriye ve
Lübnan İse İsrail, Gazze ve Mısır gibi Kıbrıs adasının tam karşısında.
Yani herkes için The Gate!
Belki de bundan dolayıdır ki Yahudilerin Kıbrıs sevdasına
paralel Suriye Milliyetçi Sosyal Partisi, kurulduğu 1932’de adayı sahiplenmiş
ve Arap coğrafyasının bir parçası olarak görmüştü. Parti; Yahudilerin talip
olduğu Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgenin haritasını çizerek burası için
“Arap Verimli Hilali” demiş ve Kıbrıs’ı bu Hilal’in yıldızı olarak göstererek
Arapların adaya ilgi göstermesini istemişti.
Gecikmeli de olsa Nasrallah şimdi bunu yapıyordur!
Bir zamanlar Haçlıların yaptığı gibi!
Güney merkezli bu karmaşık hesaplar yapılırken kuzeyde yani
KKTC’de her şey çökmüş ve bu durum kimsenin umurunda değil. Türk dünyasının
kardeş ülkelerinin liderleri ise ‘bir el atıp da yardım edelim’ demiyor çünkü
bazıları ABD’yi diğerleri de İsrail’i seviyor.
Örneğin Azerbeycan. Olası bir savaşta belki de İsrail ve
Rumlar’dan yana savaşır! Bu coğrafyada artık her şey çok saçma.
Kimin eli kimin hangi cebinde ne yapıyor bilen yok!
Kaynak: TELE1