Türk dış politikasının ciddi bir karakter sorunu var.
Türkiye ne doğu ne de batıda güvenilir bir müttefik muamelesi görüyor. Bunun
nedeni Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bloklar arasında gelgitleri ya da hasım
güçleri birbirine karşı kullanarak kendine pozisyon yaratma alışkanlıkları.
Batı ile pürüzlerin idare edilebilir bir düzeye indirilmesinin ardından
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çin ve Rusya’da kritik temaslarda bulundu.
Mesajlarda Türkiye’nin BRICS’e üye olma isteği öne çıktı.
Erdoğan’ın Çin’i Doğu Türkistan’da soykırımcı olmakla
suçlamayıp ardından nedamet getirdikten sonra Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’nden
nasiplenme hevesleri Pekin’de beklenen ölçüde karşılık bulmadı. Erdoğan,
Türkiye’ye önem atfetmelerine rağmen Çinlilerin güvenini kazanamadı.
3-5 Haziran’daki ziyarette Fidan terör, ticaret savaşı, dış
müdahale ve savaş tehditlerini reddedip Çin’in ‘Tek Çin’ politikası, toprak
bütünlüğü ve siyasi egemenliğini desteklediklerini söylemişti. Bunlar, Batı'nın
Sincan, Tayvan ve Tibet üzerinden müdahaleci politikalarına bir eleştiri olarak
yankı buldu. Çinliler bu ileri adıma karşın iki geri adımı not ettiler. Şanghay
Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yang Chen, Çinlileri Türkiye’nin samimiyeti
konusunda şüpheye düşüren noktaları yazdı:
“Türkiye Dışişleri Bakanı Urumçi ve Kaşgar’ı İslam-Türk
şehirleri olarak adlandırdı. Bu ifade çok garip, çünkü biz Çin şehirlerini
tanımlamak için İslami, Türki, Hıristiyan, Budist gibi kelimeleri kullanmayız.
Bu da olumsuz çağrışımları tetiklemiştir… Dışişleri Bakanı’nın Çin ziyareti
vesilesiyle, Türk donanmasına ait Yavuz fırkateyni Tayvan Boğazı’nı geçerek
Doğu Çin Denizi’ne girmiş ve PLA 052D füze destroyerinin takip ve izleme
yapmasına neden olmuştur. Bu hareketin Çin’in temel çıkarlarını ihlal ettiği açıktır.”
Kaş yaparken göz çıkarmak buna deniyor sanırım.
***
Türkiye, ABD’nin ittirmesiyle Çin’i çevreleme stratejisi
geliştirmeye çalışan NATO’nun kilit ortaklarından biri. Ayrıca Doğu Türkistan,
Uygur diasporası ve neredeyse 10 yıldır Türkiye’nin kalkan olduğu İdlib’de
barınan Doğu Türkistan İslami Partisi nedeniyle Pekin, Ankara’nın ayak izlerine
bakıyor. Fidan da açık veriyor. BRICS üyeliğine gelince; Rusya ve Çin,
Türkiye’ye herhangi bir blokla angajmanı olmayan ülkelerden farklı
davranabilir. Bu, Türkiye ile ilişkileri göz ardı edebilecekleri ya da NATO ekseninden
sapma gösterme potansiyeline ilgi göstermeyecekleri anlamına gelmiyor.
Yine Çin, Kalkınma Yolu projesine katılımla ilgili
Ankara’nın beklentilerini dikkate alabilir. Türkiye’nin çok istediği Güney
Kafkasya, Hazar ve Orta Asya bağlantılı Orta Koridor’a da yeniden
yoğunlaşabilir. Bunlar ihtimal dahilinde. Pekin bu koridoru ağırdan alıyor.
Türkiye’nin BRICS’e heveslenmesi, Ruslar arasında NATO’da çatlak yaratma
fırsatı olarak okunuyor. Çinlilerin ağzı biraz daha sıkı. Fakat son kertede
Moskova ve Pekin’in değerlendirmesi çıkarlar kadar bazı kuşkular üzerinde de
birleşebilir.
Yang Chen’in çizdiği çerçeveye bakılırsa karşılıklı güvenin
tesisi bir gecede olmayacak. Çin atasözündeki gibi “Bin millik bir yolculuk tek
bir adımla başlar” ve küçük şeylerden başlayan ilişkinin hızı kademeli olarak
artar. Ama bunun dozunu yine bir Çin atasözü belirler: “Bir kişinin ne
söylediğini dinleyin ve ne yaptığını gözlemleyin.”
***
Erdoğan hızlı karar alan, aniden çark eden, sonra ‘U’
dönüşüyle aynı noktaya gelebilen bir lider. Bu tür bir profil küresel güç
savaşının farklı uçlarında yer alan devletler için hem fırsat hem de risk
anlamına geliyor. Fırsat ve risk tenakuzunu özellikle Ruslar yakından tecrübe
etti. Ukrayna savaşında çatışan iki rol paralel yürüdü: Birinde Kiev’e SİHA,
155 mm’lik top mermisi ve askeri teknik temin edip NATO’nun genişlemesine yeşil
ışık yakan bir Türkiye var; diğerinde savaşan taraflar arasında arabuluculuk
yapan ve yaptırım altındaki Rusya’ya ticari kanallar açan bir Türkiye. İdaresi
zor bir ortaklık.
Rusya’da “Orta Doğu Pokeri” kitabının yazarı Finans
Üniversitesi’nden Doç. Dr. Gevorg Mirzayan, Erdoğan Türkiye’sini anlaşmaları
son dakikada iptal edebilen ya da uygun gördüğü şekilde yorumlayabilen zorlu
bir müzakere ortağı olarak tanımlıyor. NATO’ya üyeliğin karşılığında İsveç ve
Finlandiya'dan kopardığı tavizleri hatırlatıyor. Ve Ankara’nın BRICS'e
katılamayacağını öngörüyor. “Türkiye'nin tüm dış politikası dengeleme üzerine
kurulu. Ankara'nın büyük doğal kaynakları, süper verimli bir ordusu ve enerji kaynakları
yok ama coğrafi bir konumu ve diplomatik pokerden çok hoşlanan bir
cumhurbaşkanı var. Erdoğan güç merkezleri arasında denge kurmak dahil
diğerlerinden kaynak çekiyor. Ama tam olarak dengeleme; aksi ya Batı'da ya da
Doğu'da rakipler edinecektir” diyor. Ankara’nın BRICS hikâyesini sadece
Türkiye’nin jeopolitik önemini artırma, Batı'ya baskı yapma ve taviz koparma
aracı olarak değerlendiriyor. Ve Rusya açısından desteklemeye değer bir yönelim
olmadığını düşünüyor.
St. Petersburg Devlet Üniversitesi’nden Prof. Dr. Stanislav
Tkaçenko da “BRICS’in üyelik kriterleri netleşene kadar Türkiye’nin birliğe
kabulü meselesi zor görünüyor” diyor. BRICS’e katılması için ideal koşulların
başında Türkiye’nin NATO üyeliğinden vazgeçmesinin geldiğini savunup ekliyor:
“Türkler bunu kabul etmeyecektir.” Hatta sadakat açısından NATO’nun bile berbat
bir ortak olarak gördüğü Türkiye’nin hiçbir uluslararası örgüte bağımlı
kalmayacağını öngörüyor. Doğrusu BRICS üyeliğinin koşulları için “NATO’lu mu
NATO’suz mu” tartışması henüz erken.
***
Beri tarafta Türkiye ile Rusya arasında iki tarafın da
ilişkilere yansıtmaktan kaçındığı sıkıntılar ziyadesiyle birikti. Rus lider
Vladimir Putin’in Türkiye ziyaretini 2023 baharından beri ötelemesinin nedeni
aradaki sorunların çözümden uzak olması ve artan güvensizlik. Putin, Erdoğan’ın
Batı ile kavga ettiğinde ya da onları kızıştırmak istediğinde ‘kardeşim’ diye
kendisine yöneldiğini, rüzgâr tersine dönünce NATO’nun el kitabına sarıldığını
biliyor. Buluşmanın uzaması da sorun. Fidan’ın 10-11 Haziran’da BRICS+
toplantısı vesilesiyle gittiği Rusya’da yürüttüğü temaslar olası liderler
buluşmasından önce biraz hasar tespit çalışmasını andırıyor. Moskova’da
Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergey Şoygu ve Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı
Sergey Narışkin’le görüşen Fidan daha sonra Nijniy Novgorod’da mevkidaşı Sergey
Lavrov’la buluştu. 11 Haziran’da tekrar Moskova’ya dönen Fidan bu kez Kremlin
Sarayı’nda Putin tarafından ağırlandı. Putin’in yabancı dışişleri bakanlarıyla
nadiren görüştüğü dikkate alınırsa meselelerin epey ciddi olduğu anlaşılıyor.
Putin 3-4 Temmuz'da Astana’daki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde Erdoğan’la
görüşeceğini duyururken “Tüm konuları tartışma fırsatı bulacağız" dedi.
Putin’in, NATO’da çatlak yaratacaksa Türkiye’nin BRICS’e üyelik arzusunu
köpürtmesi şaşırtıcı olmaz. Ki Putin, Fidan’ı kabulünde üyelikten bahsetmeden
"Türkiye'nin BRICS’in çalışmalarına ilgisini memnuniyetle karşılıyoruz.
Birlik ülkeleriyle birlikte olma isteğini mutlaka destekleyeceğiz"
ifadelerini kullandı.
Üyelik hedefi ve samimiyeti sorgulansa da bu yönde bir
arayış Putin’e Ukrayna’da savaştığı ‘kollektif Batı’ya gol atma fırsatı
sunuyor. Rusya ve Çin Amerikan hegemonyasına karşı çok kutuplu dünya için
BRICS’i önemsiyor. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ile başlayan
yolculuk Suudi Arabistan, BAE, İran, Mısır ve Etiyopya ile genişledi.
Türkiye’nin üyeliği Erdoğan’ın 2018’de Johannesburg zirvesinde gündeme gelmiş
ama sonra sönümlenmişti. Rusya’daki BRICS+ oturumuna Türkiye, Bahreyn, Bangladeş,
Belarus, Cezayir, Endonezya, Kazakistan, Küba, Laos, Moritanya, Nijerya,
Tayland, Sri Lanka, Venezuela ve Vietnam da davet edildi.
***
Ankara, BRICS’in AB ve NATO’ya alternatif olmadığını
söylüyor. AB’ye üyelik artık ufuk çizgisinin dışında. AB’nin Türkiye ile
ilişkilere geçirdiği çerçeve netleşti: İstikrarlı ticaret ortaklığı, NATO’ya
sadakat, Rusya’ya mesafe ve mülteci akınını kesen bariyer. Türkiye’yi AB’de
görmek isteyen üç-beş devlet de Erdoğan’ın otoriter rejim inşasından sonra
sessiz. Beri taraftan BRICS’in 28,5 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü, dünya
ekonomisinin yüzde 28'ine denk geliyor. Yine BRICS dünya ham petrolünün yüzde 44'ünü
üretiyor. 2014’te BRICS çerçevesinde kurulan Yeni Kalkınma Bankası 2023’e kadar
altyapı projelerine 32 milyar dolar kredi sağladı. İplerini dünden daha fazla
ABD’ye kaptıran AB’nin ekonomik ve oyunculuk kapasitesi aşınırken Türkiye’nin
küresel güneyin arz ettiği potansiyele bigane kalması zor. Fakat Erdoğan
Türkiye’yi o kadar ucube bir elbisenin içine soktu ki ne iki yakası bir araya
geliyor ne de manşetleri birbirini tutuyor.
Erdoğan’ın ekibi mali piyasaları rahatlatmak için Londra,
Brüksel ve Washington’da kapılar aşındırırken Avrupalı ortaklar da Rusya’ya
yaptırımların delinmemesi konusunda Türkiye’yi teste sokuyor. Ticaret
hacmindeki düşüş Türkiye’nin bazı önlemler almak zorunda kaldığını gösteriyor.
İşte bu noktada 2023 seçimine doğru Erdoğan’ı rahatlatmak
için doğalgaz ödemesini ertelemek ve Akkuyu nükleer santralinin inşası için fon
aktarmak gibi jestlerde bulunmuş olan Putin’in kaşları çatılıyor. Rus liderin 5
Haziran’da St. Petersburg’daki ekonomi forumunda yaptığı uyarılar son derece
sıra dışıydı. “Türkiye, Ukrayna ile işbirliği yaparken Kiev, Türkiye’ye gaz
taşıyan boru hatlarını vurmaya çalışıyor. Erdoğan’a gerçekte neler olduğu
konusunda bilgi verin lütfen” dedi. İkinci uyarısında doğrudan Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’i hedef aldı: “Türkiye’nin ekonomi yönetimi Batılı finans
kuruluşlarından kredi, yatırım ve hibe almaya odaklanıyor. Bu muhtemelen kötü
bir şey değil. Ama bu Rusya ile ilişkilerin kısıtlanmasından kaynaklanıyorsa,
Türk ekonomisinin kazancından çok kaybı olacaktır.”
Bu arada Şimşek, Türkiye’ye kredi miktarını 17 milyar
dolardan 35 milyar dolara çıkartan Dünya Bankası Başkanı Ajay Banga’yı
ağırlamaya hazırlanıyordu. Putin muhtemelen eteğinde biriken taşları Astana’da
Erdoğan’ın önüne yığacak. BRICS bu taşları hafifletir mi, göreceğiz.
***
Türkiye’nin BRICS macerası ciddiye binerse suyun her iki yakasında da epeyce gürültü kopabilir. Rusya ve Çin’i tehdit sayan NATO’dan bir üyenin BRICS’e girmesi her iki kampta da lehte ve aleyhte çıkarımlara neden olabiliyor. Bir tarafta “Türkiye’nin BRICS’te NATO’nun Truva Atı olacağı” endişesine karşı “bir NATO müttefikinin üyeliği ile BRICS’in güçleneceği” öngörüsü var. Diğer tarafta “NATO’daki uyumun bozulacağı” uyarısına karşın “Türkiye’nin BRICS’te Batı karşıtı yönelimi önleyeceği” beklentisi var. Tezat çıkarımlar BRICS’in yolda dizilen bir kervanı andırıyor olmasından kaynaklanıyor. AB gibi bütüncül ve kurumsal değil; katılım koşullarına ilişkin somut bir yol haritası ya da kriterler seti yok. BRICS’in kendini “Batı karşıtı” olarak konumlandırmaması ilişkileri çeşitlendirmeye çalışanlara manevra alanı açıyor. Ama BRICS ‘ulusalcı’, ‘bağımsızlıkçı’ ve ‘egemenlikçi’ çizgilerle çok kutupluluğu öne çıkarırken doğal olarak Batı’nın liberal ve müdahaleci hegemonyasını aşındırıyor. Tezat çıkarımlara yardımcı olan bir diğer faktör Erdoğan’ın öngörülemez liderliği.