Şiiliğin tarihine bakıldığında siyasi mücadelenin hiç
kesintiye uğramadan her asırda devam ettiği görülür. İktidarlara bakışları
ancak Şii siyasi ilkeleri ile olmuştur; iktidarların meşruluğunu onunla
ölçerlerdi. Hangi iktidarla nereye kadar beraber olabileceklerini o ilkelerle
belirlerdi.
Yani siyasete yön veremeseler de siyasetin kendilerini
yönlendirmesine izin vermezlerdi. Siyasi mücadele kesintisiz devam etmesine rağmen
maalesef tarihte siyaseti yönlendiren Şiilik son zamanlara kadar bir sistem
olarak ortaya çıkmamıştır. Siyasetin yönlendiremediği alimler ya zindana
atılmış, ya sürgüne gönderilmiş veyahut şehid edilmişlerdir.
Siyaset, Şiiliği asla yönlendirememiştir ama siyasetin
yönlendirdiği bazı Şiiler tarihte hep var olmuştur. Bunlar maslahat adı altında
iktidarın nimetlerinden yararlanmaktan çekinmemiş ve iktidarda kim olursa olsun
karşı gelmemişlerdir.
İmam Humeyni (ra) öncesine kadar Şii ulemanın üç seçeneği vardı;
ya bireysel olarak siyasete yön vermeye çalışmış ya siyasetin yönlendirdiği alimler
olarak iktidarın yanında yer almış ya da siyasetten uzak kalmayı tercih etmişlerdir.
İmam Humeyni(ra) tarafından siyasete yön veren Şiiliğin
ortaya çıkmasıyla yeni bir dönem başlamış oluyordu. İslam İnkılabının zaferiyle
siyasete yön veren Şiilik ilk defa bir sistem olarak İran'da ortaya çıkmış
oldu.
Böylece siyasete yön veren Şiilik dünya sathında etkinliğini
göstermeye başlamıştır.
İran dışındaki Şiiler için seçenekler artık azalıyordu.
Çünkü ya imamet inancına göre temeli atılmış, zulme ve istikbara karşı mücadele
ilkeleri belirlenmiş ve siyasete yön veren Şiiliği kabul edeceklerdi veya
siyasetin yönlendirdiği Şiiler olmaya devam edeceklerdi.
Siyasete yön veren Şiiliği içselleştirmeyen; zulme,
adaletsizliğe ve baskıya direnmeyen Şiiler, tağuti siyasetlerin, baskıcı
iktidarların çizdiği daireden çıkamadılar.
Uluslararası sulta sisteminin genelde Müslümanlar özelde ise
Şiiler üzerindeki planlarından birisi de işte buydu. Müslümanların namaz ve orucuyla, taharet ve
abdestiyle, zekat ve haccıyla, Muharrem, matem ve Erbain yürüyüşü ile bir
düşmanlığı olmayacak, çerçevesini kendilerinin belirlediği siyasetin güdümünde
olduğu müddetçe dini ritüellerini yerine getirmelerinde herhangi bir beis
görmeyecekti.
Ama Şiilik düşüncesi toplumu
yönlendirmek ve siyasi sistem ilkelerini gündeme getirmek istediği takdirde tahammül
edilmeyecekti.
Günümüzde başta İran ve Irak olmak üzere merceiyetin
belirleyici olduğu ülkeler ve bölgelerde Şiiler siyasete ilkeler doğrultusunda
yön verebiliyorsa İmamet çizgisini sürdürmüş olacaklardır. Ama başkalarının
belirlediği siyasetlere teslim olarak bir takım çıkarlar, içi boş birlik
beraberlik sloganları bahane ederek siyasetin belirlediği çizgide hareket ederse o
zaman siyasetin yönlendirdiği Şiiler olmaktan kurtulamayacaktır.
Bu kural tüm Şiiler için geçerli bir kural olup İran İslam
Cumhuriyetinde de inkılap ilkeleri ve paradigması terk edilip milli menfaat,
maslahat, emniyet paradigmasına evrildiği takdirde artık siyasete yön veren
Şiilikten ayrılmış, siyasetin yönlendirdiği Şiilere dönüşmüş olacaktır.
Uluslararası sulta sisteminin uyguladığı
yaptırım ve baskıların baş amacı da
İran’ı İnkılap çizgisinden saptırma ve uluslar arası toplum dedikleri sisteme
katmak yönündedir.
Irak nereye evriliyor?
Sulta sisteminin öncüsü ABD artık askeri saldırılar, askeri
darbeler ve işgallerle emperyal emellerine ulaşamayacağı sonucuna varmış
bulunuyor. Bunu hem teorik olarak kabullenmiş hem de pratikte uygulamaya koymuş
bulunuyor. Afganistan’dan rezil bir şekilde kaçışı da bunun en açık örneğidir.
Irak’tan da askerlerini tamamen çekmek zorunda olduğunu biliyor.
ABD ve müttefiklerinin halkların direnişi karşısında askeri
yenilgiler almaları onların emperyal
emellerinden vazgeçtiği olarak algılanmamalıdır.
ABD, dini kullanmanın, hedefinden saptırmanın dini düşünceyi
yıkmaktan daha kolay olduğunu anlamış olarak Irak’ta siyasal idareyi yönetecek
Şiiliği engellemek için siyasetin yönlendirdiği Şiileri kullanmak yöntemini
seçmiş bulunuyor.
Dört yıl önce yapılan seçimlerde halkın destek ve iradesiyle
iş başına gelen Adil Abdulmehdi hükümetinin anti-emperyalist siyasetlerine
tahammül edemeyen ABD Irak içindeki kuklalarını hareket geçirerek geniş çaplı
gösteriler başlattı. Bu planın farkında olmayan bazı dini çevreler de güya ülkede
huzurun sağlanması kagısıyla Adil Abdulmehdi hükümetinin istifası etmesini ve
yerine tarafsız bir kişinin başbakanlığında bir hükümetin kurulmasını
istediler. Yani bilerek veya bilmeyerek ABD’nin sinsi planına yardımcı oldular.
Bilindiği üzere bu plan doğrultusunda Kasım Süleymani ve Ebu
Mehdi Mühendis’in şehadetinde ABD ile işbirliği yaptığı sanılan Mustafa
El-Kazimi iş başına getirildi.
ABD, Irak’ta, arkasında din/mezhep ve milli/etnik güç olan
Kazimi hükümetini sağlamlaştırıp istediği rejimi oluşturarak işgal ile fethedemediği
Irak’ı din ile fethetmiş olacaktır.
2021 yılın başlangıcında Papa’nın Irak ziyareti rastgele
gerçekleşmemişti, büyük bir planın bir parçasıydı.
Papa’nın Irak ziyareti pratikte bu sürecin adımlarından
biriydi. Papa’nın ziyaretiyle “DİNLERARASI DİYALOG” adı altında düzenlenen
konferans Irak’ı din ile dizayn etme projesinin bir parçasıydı.
Papa’nın ziyaretinde Irak sokaklarındaki Billboardlarda
Ayetullah Sistani’ye ait olduğu söylenen şu cümle yazılıydı; “ SİZ BİZİM BİR
PARÇAMIZSINIZ BİZ DE SİZİN BİR PARÇANIZ.” Bu cümle Ayetullah Sistani’ye ait
midir bilmiyorum ama merceiyeti bu plana dahil etme çabaları gözden kaçmıyor.
Siyasetin Irak’ta Şiileri yönlendirme projesi de böylece hayata geçirilmek
isteniyor.
Tarih boyunca Şiiliğin en büyük iftihar ve başarılarından
biri hiç kuşkusuz merceiyyetin siyasetin güdümüne girmemiş olmasıdır. Emperyal
güç onlarca yıldır bunu kırmaya çalışıyor, merceiyeti siyasetin yönlendirmesi
için çaba harcıyor. Şimdilik bu hedefine ne kadar ulaştığı tartışılabilir
ama sürdürülen gizli açık planlar sulta
sisteminin gelecekte bu siyasete daha çok yoğunlaşacağının işaretleridir.
Irak’ta bir ay sonra düzenlenecek genel seçimler arefesinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un sulta sisteminin temsilciliğinde
Bağdat’ta düzenlenen Irak’a Komşu Ülkeler Toplantısında boy göstermesi, Irak’a
komşu Suriye’nin bu toplantıya davet edilmemesi, Emmanuel Macron Kazimeyn’de İki masum
İmam’ın haremlerini ziyaret ederek
inanmadığı kutsallara saygı gösterir gibi
davranması vb davranışları aynı emperyal plan çerçevesinde
değerlendirilmelidir. Uğursuz planlarını gerçekleştirmek için Mustafa Kazimi’yi
bir ay sonra yapılacak seçimlerde galip çıkarma çabaları bu planın ilk
adımıdır.
Sabahattin Türkyılmaz