YAHUDİ BURJUVAZİSİNİN PLANI
Rasyonel Yahudiler çözümü, Avrupa
Burjuvazisinin inşa edeceği medeniyet ve demokrasilerde dinlerini, kimliklerini
ve kültürlerini koruyarak, yaşadıkları toplumlara uyum sağlayarak, din, mezhep
ve etnik çatışmalar yerine millet olmak ve Yahudilerin, nerede yaşıyorlarsa bu
modern milletlerin parçası olmakta gördüler. Marks ve Engels gibiler dil, din,
köken, cins farkı gözetmeyen ezilenlerin, üreten ve yöneten İşçi sınıfının
iktidarı altında sadece Yahudilerin değil her ferdin adaletli, huzurlu ve özgür
bir toplumda yaşama imkânı bulacağı bir nizam için mücadele etti. Bu ideal,
Yahudi Burjuvazisinin en büyük tanrıları tarafından kabul göremezdi. Avrupa
Burjuva demokrasilerinin uzun ömürlü olmayacağını, sermayenin fıtratında
sahibini daha çok elde etmeğe ve tekelci olmaya zorladığını, bu sebeple toplumsal
kavgaların, savaşların, sömürge tamahların daha şiddetli olacağını iyi
biliyordu. Bu savaşların sadece dışarda, sömürgelerde değil Avrupa’da da
yaşanacağını ve tepişen fillerin ayakları altında en çok Yahudilerin
ezileceğini görüyorlardı. Bu sebeple sadece parçası oldukları Batı devletlerine
güvenmek ve onlardan medet ummak yerine hem Avrupa’daki varlıklarına güç ve
koruma kalkanı sağlayacak hem de tüm Avrupa’nın arzuladığı Asya ve Afrika’nın
kesişen merkezinde kendilerine ait bir karakolun inşa edilmesi daha uygun
olacaktı. Bunun için birçok girişimde bulundular.
SÜVEYŞ KANALI PROJESİ
Mesela 1571’de Osmanlı
hâkimiyetine geçen Kıbrıs adasında bir Yahudi Krallığı talebinde bulundular.
Uzak-yakın tüm devletlerin sömürmek ve etkin olmak istedikleri Asya ve
Afrika’nın ağır sıklet merkezinde, Âlemin ‘atan nabzı’ Şam, Mısır, Anadolu ve
Irak coğrafyasında, Akdeniz’de bir koloni, hanedanlık, devlet kurma fırsatı
1874’te geldi. Süveyş Kanalı’nın (1869) açılışından sadece 5 sene sonra Mısır,
Kanal’daki hisse senetlerini, kanalı açan Fransa hükümetinin karşı çıkmasına
rağmen, satmaya karar verir. Zira o koşullarda Fransa’nın talep edilen rakamı
ödeyebilme durumu yoktu. Kanal, İngiltere için hayati önemdeydi.
İngiltere-Hindistan arasındaki mesafeyi en az 4 ayda alan gemiler için kanal
sayesinde bu süre 4 haftaya inmişti. Kanalı kullanan gemilerin beşte dördü
İngiliz gemileriydi. İngiltere’de Başbakan Benjamin Disrail’i vardı. Adıyla
müsemma olan bu zat Rothshild hanedanlığın memuruydu. B M Rothshild ve Oğulları
Londra Bankası Evi’nin sahibi Lionel de Rothshild’in “aile dostu” olarak
tanıtılır. İngiltere hükümeti adına alınan Süveyş kanalı hisselerin değeri olan
4 milyon İngiliz poundu (bugünkü değeri birkaç milyar dolar) Rothshild Fonundan
sözleşmesiz, sadece aralarındaki “dostluk ve centilmenlik ilişkisine” binaen
verir.
Tabi ki buna kargalar poposuyla
güler. İngiliz Hükümetini bypass eden bu ticaret ve ilişki İngiltere’de infial
yaratır. Paranın 4 ay sonra geri ödendiği iddia edilir. Ancak Rothshild
hanedanlığın Kanal ve Mısır’da aldığı imtiyazlar, Kıbrıs adasının 1878’de
İngiltere tarafından “kiralanması”, 1882’de Mısır’ın işgal edilmesi tüm bu
gelişmelerin Avrupa Yahudi Burjuvazisinin Batı Asya’da kendilerine ait bir
merkezin kurulması için ortaya konulan faaliyetlerdir.
BALFOUR DEKLARASYONU
Ağustos 1897’de İsviçre’de
toplanan ilk Uluslararası Siyonist Kongresi Avrupa Yahudi Burjuvazisinin Avrupa
dışında İspanyollar, Portekizliler, İngilizler, Fransızlar, Hollandalılar,
Almanlar, İtalyanlar, Belçikalılar, Amerikalılar gibi kendilerine ait veya
bağlı karakol devletler misali bir Yahudi devleti kurma girişimidir. Fikir
babası, finansörü ve alınan kararları dikte eden Rothshild hanedanlığıdır.
Kongrede bu devleti Afrika ve Amerika kıtasında kurma tartışmaları sürerken Rothshild
son noktayı koyar: Bu devlet Filistin’de kurulacaktır; Filistin’i anavatan
olarak kabul eden dindar Yahudileri ikna etmek daha kolaydır. Rusya ve Doğu
Avrupa’da yaşayan yoksul Yahudilere toprak, imkân ve baskılardan kurtulma
imkânı sunar. Filistin, Mısır ve Şam coğrafyasını birbirine bağlayan köprüdür.
Bu köprünün ele geçirilmesi iki coğrafyayı ayırır. Bu merkez, Süveyş kanalı,
Kızıl Deniz, Afrika, Arap Yarım Adası, Akdeniz, Kıbrıs ve diğer adalarda
Jeo-stratejik üstünlük kazandırır. İngilizlerin Amerika’da, Afrika’da,
Avustralya’da, Yeni Zelanda’da kullandıkları meşhur yalanlarıyla işe
koyulurlar; “Filistin insansız, bedevi, barbar, çöl, kuru topraktır, biz de
topraksız, çalışkan, medeni toplumuz.” Bu kararların hayata geçmesi Birinci
Cihan Harbi sonrasında mümkün olur. İngiliz hükümeti üzerindeki nüfuzu ve savaş
esnasında İngiltere’nin savaştığı ülkelerdeki Yahudilerden istihbarat ve destek
sağlamak karşılığında 1917’de İngiltere’nin Savaş Kabinesinde Dış işleri Bakanı
olan James Balfour’un adını taşıyan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere Yahudi
Burjuvazisinin arzusunun yerine getirileceğini vaat eder.
“Filistin'de Yahudi halkı için
ulusal bir yurt kurulmasına” destek vermeği taahhüt eden Balfour Deklarasyonu,
İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı arasında sağlanan ve müttefik İtalya’nın
da destek verdiği, ‘Savaştan muzaffer çıkılması halinde Osmanlı İdaresi altında
olan ve kurtaracakları bölgelerde, ‘mezhep, etnik ve din temelli’ koloniler
(devletler) inşa etmeyi amaç edinen Sykes-Picot Projesinin (BOP onun ABD
liderliğinde güncellenmiş halidir) maddeleri ile uyum içindeydi. Buna binaen
Şam coğrafyası Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün olarak 4 ana parçaya
bölünecekti. Lübnan’da Marunî Katolikler için bir koloni kurulacak. Ürdün’de
bir başka bir Arap kabile devleti olacak. Suriye, Sünni, Alevi, Dürzi, Süryani
diye taksim edilecek. Bu etnik ve mezhepsel taksime uygun olarak ta Filistin’de
bir Yahudi koloni inşa edilecek.
Devam edecek…
Mehmet Yuva