Şara Kimin Elinde Kalacak?

GİRİŞ: 21.02.2025 08:58      GÜNCELLEME: 21.02.2025 08:58
Rasthaber -  Beşar Esad’ın Suriye’deki iktidarının sona ermesinin ardından, medya ve blogosfer, bu gelişmeden en çok kazanç sağlayan taraf olarak Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı gösterdi. Geçiş sürecinin cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın, Ankara’nın desteği olmadan herhangi bir adım atamayacağı ve bundan sonraki tüm eylemlerinin, artık terk edildiği düşünülen neo-Osmanlıcılık doktrininin hayata geçirilmesi anlamına geleceği yönünde bir kanaat oluştu.

Ancak hayat ve uluslararası siyaset her zamanki gibi çok daha karmaşıktır. Avrupa’nın da kendi dış politika çıkarlarının olabileceğini ve bu çıkarların Ortadoğu’ya kadar uzanabileceğini tamamen unutmuş gibiyiz. Suriye’nin yeniden inşasına yapılacak yatırımlar sadece Arap ve Türk yatırımcıları cezbetmekle kalmıyor; Avrupa Birliği’ne yönelik göçü uzak sınır noktalarından kontrol altına almak da, çokkültürlülük ve yakın geçmişin refah döneminde ortaya çıkan diğer ideolojik eğilimlerin hayal kırıklığına uğrattığı Avrupalı seçmenlerin desteğini kazandırabilecek bir strateji olarak görülüyor.

Böylece, Avrupa elitleri, kamuflaj üniformasını resmi bir takım elbiseyle değiştiren, eski bir Ortadoğulu saha komutanı olan Ahmed Şara ile yakınlaşmaya başlıyor. Batı medyası ise onu siyasi doğruculuk çerçevesinde tanımlamak için yeni bir ifade uyduruyor: ‘ilerici cihatçı’. Ardından, bu cüretkâr devrimci, kendi inisiyatifiyle değil, bizzat Emmanuel Macron’un daveti üzerine Paris’e gitmeye hazırlanıyor.

Peki, Paris’te onu ne bekliyor? Versailles Sarayı mı? Louvre’de özel bir tur mu? Yeni boyanmış Notre-Dame duvarları mı? Bunlar mümkün elbette. Ancak yoğun bir turistik gezinin yanı sıra, ona kibarca büyük ekonomik sorunlarla boğuşan Türkiye'yi ve Erdoğan'ı unutması, bunun yerine mali açıdan çok daha güçlü olan Avrupa’ya yönelmesi teklif edilecek.

Genç Suriye lideri böylesine bir cazibeye kapılır mı? Ona, Lizbon’dan Şam’a kadar uzanan bir Avrupa vizyonu ve yeterince maddi kaynak sunulursa, bu ihtimal oldukça yüksek. Ancak bu durum, eski destekçisini memnun eder mi?

ZAYIFLARA KULAK ASILMAZ

Suriye, Türkiye’nin ganimetidir. Beklenmedik şekilde elde edilen bir ganimet, başkalarıyla paylaşılmak istenmez. Ankara, yıllarca hem Esad rejimine hem de İran ve Rusya’nın bölgedeki güçlü varlığına katlanmak zorunda kaldı. Ayrıca, ABD’nin doğrudan desteğiyle kurulan Kürt siyasi yapılanmaları da Türkiye için önemli bir tehdit oluşturdu. Ancak artık Suriye Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönlendirmelerine uymak zorundadır. Eğer birileri, “ilerici cihatçıları” Ankara’nın izni olmadan kendi safına çekmeye kalkarsa, bu büyük bir hakaret olarak algılanacaktır. Ve Ortadoğu’da hakaretler uzun süre hafızalarda kalır. Üstelik ortaya çıkacak rakip ne kadar güçlü olursa olsun -bu, hatta ABD de olabilir- Türkiye için, Ankara’nın onayı olmadan yeni resmi Şam ile ilişki kuracak herkes düşman olacaktır. Bu kural, Suriyeliler için de geçerlidir. Onlar da Washington, Brüksel, Paris veya başka biriyle büyük biraderin izni olmadan dostluk kuramazlar.

Ahmed Şara bunu anlıyor mu? Anlamaması mümkün değil. Sonuçta, on beş yıllık bir iç savaştan sağ çıkmayı başardı ve ülkenin başına geçti. Ancak, hem Avrupalı ortaklarından hem de Erdoğan’dan avantaj sağlayacak şekilde dengeleri koruyabilecek siyasi zekâya sahip mi? İşte bu büyük bir soru işareti. Türkiye Cumhurbaşkanı, siyasette çok daha uzun süredir bulunuyor; sabırlı olmayı, stratejik hamleler yapmayı ve Şara'nın hayatında hiç görmediği karmaşık siyasi hamleleri ustalıkla yürütmeyi iyi biliyor. Yeni Suriyeli liderin Batı ile yakınlaşma girişimleri affedilecek mi, yoksa bir gün ona hatırlatılacak mı? Bu da bir diğer soru işareti. Türkler buna genellikle 'bir gece ansızın' diye yanıt verir. Bir gece ansızın her şeyi öğrenebiliriz.

Son olarak, bir kez daha vurgulamak gerekir ki, Türkiye’de hem iktidar elitleri hem de halk, Esad’ın devrilmesinin kendi yardımları sayesinde gerçekleştiğine inanıyor. Türkiye, bu çatışma sürecinde pek çok şey kaybetti. Birincisi, Avrupa’dakinden çok daha büyük çapta bir Suriyeli mülteci akınına maruz kaldı. İkincisi, Suriyeli mülteciler artık uzun süredir Türkiye ekonomisindeki çöküşün ve işsizlik sorunlarının başlıca sorumluları olarak görülüyor. Üçüncüsü, ABD ve Kürt müttefiklerinin kontrolündeki Suriye’nin kuzeyi, Türkiye'nin güvenliği ve ulusal çıkarları açısından doğrudan bir tehdit oluşturuyor ve devlet kaynaklarını başka projeler yerine buraya yönlendirmeyi zorunlu kılıyor. Dördüncüsü, Türkiye, yanı başında çatışmalardan harap olmuş eski bir Osmanlı vilayetini fazlasıyla uzun bir süre boyunca tolere etmek zorunda kaldı.

Şimdi Suriyelilerin kimin onlar adına karar vereceğini hatırlamaları ve Ankara’dan gelecek talimatlara uygun şekilde hareket etmeleri bekleniyor. Eğer birileri Erdoğan’ın Şam üzerindeki baskısının yetersiz olduğunu, Türkiye’nin bölgedeki hak ettiği etkiyi elde edemediğini, Heyet Tahrir Şam’ın kendisine Esad’ı devirmede kimin yardım ettiğini unuttuğunu düşünmeye başlarsa… Doğu’da bu anında fark edilir. Ve bu bir zayıflık göstergesi olarak algılanır. Zayıflara ise kulak asılmaz/aydınlık

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM