Direniş lideri Şehit Seyyid Hasan Nasrallah ve Seyyid Haşim
Safiyüddin’in cenaze töreni öncesi, Siyonist rejime karşı mücadelede büyük
devrim yaratan direniş şehitleri hakkında daha fazla bilgi edinmek yerinde
olacaktır.
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, Lübnan'ın içeriden ve
dışarıdan düşmanlar tarafından kuşatıldığı en zor dönemde, Lübnan halkının
protesto hareketini büyük bir direniş örgütüne dönüştürmeyi başaran ve
kamuoyunu bilinçlendirme ve psikolojik savaşta yeteneklerini en iyi şekilde
kullanan bir liderdi. Öyle ki bölgedeki gelişmeleri ve direniş ekseninin
mahiyetini pek iyi bilmeyenler bile, direnişin şehit liderine olan büyük ilgiyi
inkar edemezler.
Şehit Nasrallah siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana
sadece silahlı bir hareketin lideri değil, aynı zamanda caydırıcılık
denklemlerinde gerçek bir mühendis ve düşmanın zaaflarını kullanmada usta bir
isimdi; hatta Siyonistler bile bu konuyu defalarca dile getirdiler.
Şehit Nasrallah siyaset sahnesine çıktığı günden bu yana
sadece silahlı bir hareketin lideri değil, aynı zamanda düşmanın zaaflarını
bilen güçlü bir isimdi; Siyonistler bile bu konuyu defalarca dile getirdiler.
Peki Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, "İsrail örümcek
ağından daha güçsüz" kavramını gerçek anlamda ve sahada nasıl ortaya
koyabildi ve Siyonist rejimin sözde yenilmez ordusunun imajını hangi
yöntemlerle yerle bir edip işgalcilere varoluşsal bir tehdit oluşturabildi?
Bu yazıda, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın ideolojik
söylemini, askeri stratejilerini, direniş cephesi anlayışını ve Siyonist
rejimle mücadelede oynadığı yapıcı rolünü incelemeye çalışacağız.
Küresel Direniş Modeli ve Filistin Sorununun
Küreselleşmesi
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah sadece siyasi bir lider ve
askeri bir komutan değildi; Aksine o, coğrafi ve mezhepsel sınırların ötesinde
direniş ideolojisini yayabilen stratejik bir düşünürdü. Şehit Nasrallah,
Siyonistlerle yaşanan çatışmanın sadece dinsel veya etnik bir çatışma
olmadığının gayet iyi farkındaydı; Bu, zulme ve işgale karşı bir mücadeledir.
Direnişin şehit lideri aynı zamanda Filistin meselesini Arap ulusal sorunundan
küresel bir insani soruna dönüştürdü.
Şehit Nasrallah, ideolojik açıdan farklı olan Filistinli
grupları ve siyasi grupları birleşik bir direniş cephesi oluşturmaya yöneltti.
Şehit Nasrallah'ın Filistin'deki direniş gruplarını
birleştirme çabaları sadece sözlü talimatlarla sınırlı kalmadı; Bilakis, Gazze
ve Batı Şeria'daki direnişe doğrudan koordinasyon ve destek yoluyla uygulanan
pratik bir strateji çerçevesindeydi.
Bunun en bariz örneği, 1993 yılında Siyonist İsrail ve
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında imzalanan Oslo Anlaşması'nın ardından
Şehit Nasrallah'ın Filistin direnişine verdiği destektir. Zira düşman, Filistin
Özek Teşkilatı ile işbirliği yaparak Filistin'deki direnişin ideolojisini ve
eylemlerini tamamen yok etmeyi amaçlıyordu.
O dönemde işgalden kurtuluşun tek yolunun direniş olduğunu
savunan Şehit Nasrallah, Filistin'deki ideolojik boşluğu doldurmayı başarmıştı.
Şehit Nasrallah direniş gruplarının birliğinin gücüne inanıyordu.
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın Arap ve Müslümanlara hitaben
yaptığı konuşmalarının mesajlarını analiz ettiğimizde, stratejik konuları
ustaca aktardığını görüyoruz.
Şehit Hasan Nasrallah konuşmalarında, Siyonist rejimle
yaşanan çatışmanın zalim ve mazlum perspektifinden mahiyetini vurgulayarak,
Filistin davasına insani bir boyut kazandırmış, dinî ve siyasi sınırları aşarak
Filistin'in bir Arap ve İslam meselesi olmaktan çıkıp küresel bir mesele haline
gelmesini sağlamıştır.
Filistin Direnişini Destekleme Taktikleri
Filistin'deki direniş süreci, 1987'deki ilk Filistin
ayaklanması olan İntifada'dan bu yana niteliksel olarak pek çok değişikliğe
tanık oldu, ancak stratejisinde köklü bir değişim, Şehit Seyyid Hasan
Nasrallah'ın desteğiyle gerçekleşti. Şehit Nasrallah, Filistin direniş
güçlerine yardım ve askeri teçhizat sağlamakla ya da askeri eğitim vermekle
yetinmedi; Aksine, Lübnan'ın işgale karşı direniş ve Siyonistleri yenilgiye
uğratma deneyimini Filistin'le paylaştı ve Filistinlilerin düşmana karşı
mücadeledeki moralini güçlendirdi.
1990'lı yıllarda Filistin direnişi taşla başlattığı İntifada'dan
Siyonist işgalcilere karşı feda operasyonları yürütmeye doğru evrildi. İşte
şehit Seyyid Hasan Nasrallah, Filistin direnişi düzeyindeki bu gelişmeleri
yalnızca askeri olarak değil, aynı zamanda işgale karşı koymanın meşru ve tek
yolu olarak silahlı direnişi meşrulaştıran ideolojik bir çerçeve üzerinden de
desteklemiştir.
Bu ideolojik çerçeve, Şehit Nasrallah'ın işgale karşı etkili
mücadele sürecine ilişkin derin anlayışını yansıtmış ve etkisini 7 Ekim 2023'te
icra edilen Aksa Tufanı Harekatı'nda göstermiştir. Siyonist rejim Filistinli
gruplar arasında bir ayrışma yaratmayı başardığını düşünmesine rağmen,
Filistinli gruplar arasında benzeri görülmemiş bir koordinasyon sağlandı.
Siyonist rejimin Batı ve Amerikan yapımı teknolojilere sahip olmasına rağmen,
Aksa Tufanı, Siyonist düşman için en büyük istihbarat ve güvenlik skandalı
olarak kayıtlara geçti.
Temmuz 2006 Lübnan Savaşı’nda, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah
liderliğindeki Hizbullah, düşmanın özgüvenini zayıflatmak amacıyla savunma
aşamasından saldırı aşamasına geçip işgalcilere büyük bir yenilgi yaşatmayı
başardı. Bu olay, Filistin direnişi tarafından 7 Ekim 2023'te tekrarlandı.
Siyonistlerin de itiraf ettiği gibi, Şehit Nasrallah
psikolojik ve medya savaşının usta bir ismiydi ve savaşı düşman sahasına
kaydırmayı çok iyi biliyordu. Zira Siyonist rejim, Filistin'in işgalinden bu
yana sürekli askeri saldırıya alışmış ve etkili bir savunma taktiğine sahip
değildir.
Kriz yönetimi ve Bölgesel İttifaklar Oluşturma
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah’ın en belirgin stratejik
özelliklerinden biri, direnişin ideolojik ilkelerini tehlikeye atmadan karmaşık
krizleri yönetebilme ve bölgesel ve uluslararası ittifaklar kurabilme
yeteneğiydi. Örneğin, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin yoğun yaşandığı bir
ortamda Şehit Hasan Nasrallah, İran'ın Hizbullah'a verdiği destek ile hareketin
Filistin davasına yönelik bağımsız politikası arasında hassas bir denge kurmayı
başarmıştır.
Hizbullah’ın şehit lideri, bölgesel ittifakların sadece
ideolojik temeller üzerine kurulmadığını biliyordu; Böylece İran, Suriye ve
Hamas ile İslami Cihad gibi Filistin direniş gruplarını da içine alan karmaşık
bir ittifak ağı yarattı. Bu bölgesel koalisyon sadece askeri bir ittifak değil,
aynı zamanda bölgedeki Siyonist-Amerikan hegemonyasına karşı mücadelede ortak
bir vizyona sahip stratejik bir ittifaktı.
Direniş Grupları Arasında koordinasyon Sağlama
Şehit Nasrallah'ın büyük çabalarla elde ettiği direniş
cephelerinin birliğinin pratikteki yansıması, 2023'teki Aksa Tufanı
Harekatı'nda açıkça görüldü; Filistin direnişinin bu operasyonu duyurmasının
hemen ardından Şehit Hasan Nasrallah, Lübnan İslam Direnişi'nin Gazze'ye
desteğini vurgulayarak, Siyonist rejim ordusunun Gazze cephesine tam olarak
yoğunlaşmasına izin vermemiş, böylece Gazze direnişinin üzerinden büyük bir yük
kalkmıştır.
Hizbullah'ın Aksa Tufanı Harekatı'na katılmasının ardından,
Yemen'den Irak'a kadar diğer direniş grupları Filistinlilerin yardımına koştu.
Bu, sadece askeri bir eylem değildi; Aksine, farklı direniş cepheleri
arasındaki koordinasyonun gücünün ve yeni çatışma taktiklerinin gösterildiği
yeni bir direniş aşamasının duyurusuydu.
Aksa Tufanı, direnişin artık sadece İsrail saldırganlığına
karşı bir tepki olmadığını gösterirken direniş gruplarının Siyonistlere karşı
saldırıya geçme ve yeni caydırıcılık denklemleri dayatma yeteneğini de ortaya
çıkardı.
Şehit Nasrallah'ın Etkileyici Konuşmaları
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, konuşmalarını sıra dışı
olaylara dönüştüren eşsiz bir karizmaya sahipti ve Arap ile İslam dünyasındaki
milyonlarca insan, hatta Siyonist toplum bile onun konuşmalarını bekliyordu.
Onun konuşmasında dürüstlük vardı; Örneğin, İsrail ordusunun
2006 yılında Beyrut'un güneyindeki bir binayı hedef alması üzerine Şehit
Nasrallah, binanın Hizbullah'ın askeri haberleşme merkezi olarak kullanıldığını
söylemişti. Bu itiraf, Şehit Nasrallah'ın dünya kamuoyundaki itibarını artırdı
ve Siyonistlere, Şehit Nasrallah'ın psikolojik savaş biçiminde de olsa
söylediği her şeyin doğru olduğunu gösterdi.
Ayrıca Şehit Nasrallah, öyküsel bir üsluba konuşuyordu ve
tutumlarını açıklamak ve stratejilerini meşrulaştırmak için tarihsel örnekler
veya gerçek olaylardan yararlanıyordu. Bu yaklaşım izleyiciler üzerinde büyük
bir duygusal etki yaratıyordu.
Psikolojik Savaşı Yönetme Yeteneği
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın 2000 yılında Güney Lübnan'ın
kurtuluşundan sonra söylediği meşhur "İsrail, örümcek ağından daha
güçsüz" sözü, sadece lâfta değil, İsrail'in psikolojisini yıkmayı
hedefleyen bir stratejinin parçasıydı.
Siyonist rejim daha önce korku yaratmak ve direniş
ideolojisini etkisizleştirmek için İsrail ordusunun yenilmez askeri güç
iddiasına güvenmişti. Ancak Şehit Nasrallah, Siyonist rejimin bu iddiasının psikolojik
bir algıya dayandığını çok iyi biliyordu.
Temmuz 2006 Savaşı sırasında İsrail'in örümcek ağından daha
güçsüz olduğu kavramı pratikte ortaya çıktı; Lübnan direnişi, ABD ve Batı
ülkelerinin tam desteğiyle bölgenin en güçlü askeri varlığına karşı bir aydan
fazla direndi. Şehit Nasrallah bu savaş boyunca her zaman düşündürücü
konuşmalar yapıyor, işgal altındaki Filistin'in derinliklerine yönelik başarılı
operasyonlar düzenleyeceğini duyuruyordu. Ayrıca Şehit Nasrallah'ın bütün
konuşmalarında yüz ve ses tonunda görülen sakinlik, İsrail kamuoyunun moralini
bozmuş ve bu rejimin yöneticilerinin hesaplamalarını altüst etmiştir.
"İsrail, örümcek ağından daha güçsüz" sözü
Siyonist çevrelerde hala analiz ediliyor ve bu durum rejimin toplumunda
İsrail'in varlığını sürdürebilme kabiliyeti konusunda birçok şüpheye yol
açarken, Siyonist yerleşimcilerle rejimin siyasi ve askeri liderleri arasındaki
güveni de sarsmıştır.
Medya Gücüyle Düşmanın Psikolojik Savaşını Etkisiz Hale
Getirme
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, medyanın sadece haber aktarma
aracı olmadığını, aynı zamanda kamuoyunun yönlendirilebileceği stratejik bir
silah olduğunu çok iyi biliyordu. Bu nedenle Şehit Nasrallah, Batı ve İsrail'in
medyasına meydan okumak ve onların söylemlerinin yanlış olduğunu kanıtlamak
için medyayı akıllı ve bir şekilde kullandı.
Şehit Nasrullah konuşmalarında direnişin moralini
yükseltmeyi ve zafere olan inançlarını güçlendirmeyi amaçlıyordu, o aynı
zamanda düşmanın moralini zayıflatmayı ve İsrail'in yerleşimcileri koruma
kabiliyeti konusunda şüphe yaratmayı hedefliyordu.
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın söylemlerinde dikkat çeken
ve önemli girişimlerinden biri de Batı ve Amerika'nın insan hakları konusunda
uyguladığı çifte standartları ortaya koymayı başarmış olmasıdır. Şehit
Nasrallah, İsrail'i mağdur olarak gösteren ve rejimin Filistin ve Lübnan
halkına yönelik saldırganlığını meşrulaştıran Siyonist-Batı medyasının
iddialarını çökertti.
Şehit Nasrallah'ın Mirası ve Direnişin Geleceği
Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadetinin ardından Filistin
direnişi ve Hizbullah temel zorluklarla karşı karşıya kaldı. Ama onun geride
bıraktığı miras stratejik düşünce ve yenilikçi taktiklerdir ve direnişin
liderlerinden veya komutanlarından biri veya birkaçının yokluğu Hareketi
etkileyemez.
Şehit Nasrallah, Hizbullah Genel Sekreteri olarak görev
yaptığı 30 yıl boyunca, bölgesel ve uluslararası gelişmelere uyum sağlayabilen
esnek örgütsel yapılar oluşturmak için çalışmış ve şehit edilişinden sonra bile
direniş yolunun devam etmesini sağlamıştır.
Şehit Nasrallah'ın yolunu izlemek isteyen yeni liderlerin,
bu yolun devamlılığını sağlamak için ciddi bir kararlılığa ihtiyaçları vardır
ve bu konuda atılacak ilk adım, Lübnan ve Filistin'in ulusal birliğini
güçlendirmek, siyasi karar alma bağımsızlığını koruyarak bölgesel ve
uluslararası ittifakları genişletmektir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Şehit Nasrallah
direnişin bir kişiyle sınırlı olmadığını ispatladı; Direniş aslında zamana ve
mekana uyum sağlayan, yeni nesilleri özgürlüğe ve adalete doğru yöneltecek bir
düşüncedir.