Bazı kesimler, son 40 yıllık ABD dış politikasını değiştirme
vaadiyle işbaşına gelen Trump’ın programını hayata geçiremeyeceğini, çünkü
Amerikan “müesses nizam”ının buna izin vermeyeceğini savunuyor.
Gerçi, aynı kesimler o her şeye kadir “müesses nizam”ın
Trump’ın seçilmesini engelleyeceğini de iddia etmişti. Trump seçilince bu kez
“Onu aslında müesses nizam seçtirdi.” diyorlar. Yani her durumda kazanan o
adresi belirsiz “müesses nizam” oluyor.
Bu niteleme kimi zaman neo-conlar, kimi zaman ABD’deki etkin
olan siyonist lobi, kimi zaman “şahin” olarak adlandırılan sertlik yanlıları,
kimi zaman da hepsi için aynı anda kullanılıyor. Aslında gerçek durum şöyle:
“Müesses nizam”ın Türkçesi kurulu düzen. Kurulu düzenin sahipleri ise ABD
devletinin patronu olan hâkim sınıflar.
Son olarak Trump ile Harris yarışında ortaya çıkan farklı
programlar, ABD hakim sınıfları içinde dünya hegemonyasını sürdürmek için
tutulması gereken yol konusundaki farklılıktan kaynaklanıyor.
GERÇEKÇİLERİN POLİTİKALARI
Türkiye’de de, dünyada da gelişmeleri maddi veriler
üzerinden tahlil etmek yerine, kim olduğu belli olmayan “derin güçler”in
düzenlediği komplolar, tuzaklar ya da oyunlar üzerinden anlatmayı meslek
edinmiş olanlar var.
Bu bakış açısından, ABD’nin gücünün ve politikalarının
değişmez olduğu, aynı doğrultuda sürekli olarak ilerleyeceği şeklinde bir tablo
çiziliyor. Oysa Trump’ın her türlü engellemeyi alt ederek farklı bir programla
seçilmesi, ABD hakim sınıfları içinde “içe dönme” siyasetinin ağırlık
kazandığını açık bir şekilde gösteriyor.
ABD’de, Trump’ın yükselişini sağlayan zeminde, aynı dönemde
etkili bir odak haline gelmeye başlayan Quincy Sorumlu Devlet Yönetimi
Enstitüsü (Responsible Statecraft for Quincy Institute)’nün uzmanlarının
Trump’a tavsiyeleri, ABD içindeki gerçekçi kanadın yaklaşımı hakkında bilgi
sunuyor. Enstitü uzmanları Trump yönetimi için önerdikleri öncelikleri şöyle
sıralıyor:
İsrail: Trump, Netanyahu hükümetini Gazze’de
çatışmayı durdurmak için bir ateşkes anlaşmasına uymaya ikna etmeli ve İsrail’e
yapılan ölümcül silah transferleri sınırlandırılmalı. Washington, iki devletli
bir çözüm için baskı yapmaya devam etmeli ve İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak
etmesine karşı kararlı bir şekilde karşı çıkılmalı.
İran: İran konusunda Trump, ekibindeki bazı
kişilerin Tahran’a karşı “azami baskı” kampanyasını yeniden dayatma çabalarına
direnmeli ve bunun yerine hem Tahran’ın nükleer programını sınırlamak hem de
Kızıldeniz’deki Husilerle çatışmanın sona erdirilmesine yardımcı olmak için
görüşmelere başlanmalı.
Çin: Trump, Pekin ile Tayvan konusunda bir
savaştan kaçınmak için “Tek Çin” politikasına bağlı kalmalı. ABD, Pekin ile
Tayvan Boğazı’ndaki kendi askeri gerginliklerini azaltmaya yardımcı olurken,
Taipei’ye kendisini savunmak için ihtiyaç duyduğu araçları almaya devam
edeceğine dair güvence vererek Çin-Tayvan yeniden birleşme sorununa barışçıl
bir çözüm bulunmasını teşvik etmeye devam etmeli. Ticaret konusunda daha az
dışlayıcı olunmalı ve karşılıklılık esasına göre davranmalı.
Küresel Güney: ABD’nin hayati çıkarlarına
yönelik kanıtlanabilir bir tehdit olmadığı sürece, silahlanma ve üsler kurma
yerine, sürdürülebilir ortaklıklar oluşturulmalı ve Küresel Güney’de
kazan-kazan ekonomik fırsatları yaratılmalı (Responsible Statecraft, 1 Ocak
2025).
YENİ DÜNYA, YENİ STRATEJİLER
Kuşkusuz bu öneriler, Trump yönetiminin bire bir savunduğu
politikalar değil. Ama bunları, Trump’ın işbaşına gelmesine neden olan
uluslararası ve ulusal ölçekteki politik dinamiğin basit ve özlü bir şekilde
ifade edilmiş hedefleri olarak görmek mümkün.
Trump’ın, özü yukarıda sıralanan programı ne ölçüde
uygulayabileceğini, ABD sistemi içindeki farklı kanatlar arasındaki güç
mücadelesi belirleyecek.
Aynı zamanda, Türkiye gibi gelişen dünya ülkelerinin, bu
yeni duruma göre izleyeceği strateji ve taktikler de önemli ölçüde etkili
olacaktır.
AYDINLIK