Rasthaber - ABD’nin SDG’yle ortaklığı ve İsrail’in Kürtlere yaklaşması,
Kürt meselesinin dış müdahale gerekçesi olmaktan çıkarılması ihtiyacını ortaya
koyuyor. Öcalan devletin korkusuna hak verip bunu çözüm için katalizöre
dönüştürmeye çalışıyor.
Suriye ile birlikte bütün bir bölge ‘bindi bir alamete,
gidiyor kıyamete’. Şam’ın fessiz efendisi Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) lideri Ebu
Muhammed el Colani, Suriye’de kendi selefî rejimini kurmaya çalışıyor.
Colani’yi meşrulaştıran pek çok tarafın temennisi, HTŞ yönetiminin martta geniş
kesimleri kapsayan bir hükümete dönüşmesi, anayasa hazırlığına geçilmesi ve
demokratik seçimlerle geçişin tamamlanması. Colani ise kabine üyeleri ve atanan
valilerle kendi rejimini kurmaya odaklandığını göstermekle kalmayıp El
Arabiye’ye demecinde ümitvar olanlara “ölme eşeğim ölme” dedirttirecek bir yol
haritası verdi: “Yeni anayasa taslağının hazırlanması üç yıl, seçimlerin
düzenlenmesi 4 yıl alabilir.”
O zamana kadar da HTŞ rejimi şekillenmiş, kazık çakmış ve
temellendirilmiş olur.
Şu an geleceğe yüklenen nedir? Yeni Suriye’de selefî-cihadî kadrolar dümene
geçiyor. Her şeyden önemlisi Baasçı muhaberat gidiyor, El Kaideci muhaberat
geliyor. Rejim rengini anayasayı beklemeden alıyor. Mesela Colani, Ebu Ahmed
Hudud kod adını kullanan Enes Hattap’ı Suriye Genel İstihbarat Direktörü yaptı.
Sıradan bir isim değil. Enes Hattap, Irak’ta El Kaide ve Irak İslam Devleti
saflarında savaştı. 2012’de Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Suriye
yapılanması Nusra Cephesi’nin kurucuları arasında yer aldı. Colani'nin yoldaşı
ve kara kutusu. Acımasız biri. İdlib’de HTŞ istihbaratının temelini attı,
muhalifleri ortadan kaldırdı ve Colani’yi rakipsiz kıldı. Tüm istihbarat
teşkilatlarının sil baştan kurulacağını duyurdu. HTŞ rejimi çok ciddi bölünme
ve çatışmaları da beraberinde getirebilir.
Beri tarafta kurulmakta olan HTŞ rejimiyle taban tabana zıt bir yapılanmanın
kaderini konuşuyoruz. Fırat’ın doğusuna dair tartışmalar, Suriye Demokratik
Güçleri’ni (SDG) yeni düzene yedirme hedefine göre ilerliyor. Kürtler eş
başkanlık sistemi ve kotalarla kadının merkeze alındığı seküler demokratik
özerklik modelini Suriye’nin bütünü için bir çözüm olarak öneriyordu. Bu yapıyı
bütün iddialarından vazgeçirerek HTŞ rejiminin ana güç kaynağına bağlamaksa
mesele, bu adım, intihara eşdeğer bir çözüm anlamına gelir. Özerkliğin bazı
hususiyetlerini koruyarak HTŞ rejiminin içine almak da kan uyuşmazlığına neden
olabilir. Tabii mucize eseri başka bir Suriye kurulacaksa konunun bağlamı
değişir.
***
Türkiye’nin ABD ile pazarlıkları, HTŞ’yi koşullandırma
çabaları, farklı Kürt kanallar üzerinden SDG’yi sıkıştırma hamleleri ve
İmralı’da Abdullah Öcalan’ı devreye sokma girişimleri tek bir hedefe
kilitleniyor: PKK kadrolarının Suriye’den çıkarılması, SDG’nin dağıtılması ve
özerklik statüsüne giden yolun kapatılması. Yani tam tasfiye.
Bu süreçte SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, Tel Rıfat ve Menbic’ten sonra
Fırat’ın doğusunda Kobani’yi hedefe koyan Özgürlük Şafağı Operasyonu’nu
durdurmak ve kalıcı ateşkes sağlamak için bazı tekliflerde bulundu. Kobani’nin
silahlardan arındırılmasını önerdi. Ardından PKK kadroları dahil yabancı
savaşçıların Suriye’den çıkabileceğini söyledi. Sonra sınır kapılarını Şam’daki
hükümete bırakabileceklerini belirtti.
Suriye'nin birliği ve bütünlüğünden yana olduklarını, federalizm peşinde
koşmadıklarını vurguladı. SDG’nin müzakereye dayalı uzlaşmayla Suriye ordusunun
bir parçası olabileceğini kaydetti. Buna zemin olacak talepleri de şöyle
sıraladı: Suriye'nin demokratik çoğulculuk ilkeleri temelinde adem-i
merkeziyetçi bir sistem, merkezden yerel meclislere yetki devri, Kürtler ve
diğer azınlıkların haklarını garanti altına alan bir anayasa. Kandil’den de PKK
kadrolarının çekilmesi önerisine destek geldi. Duran Kalkan, “Suriyeli olmayan
Kürtler varsa ve onların çıkması için karar alırlarsa çıkarlar. Bizim için
hiçbir sorun yok” dedi.
Bunlar Fırat hattındaki saldırıları durdurmaya yetmedi. Fakat Türkiye’nin
askeri çözüm stratejisi de tıkandı.
Fırat’ın doğusuna yönelik harekâtı çıkmaza sürükleyen üç temel faktör belirdi:
- ABD, Ankara’ya fren yaptırdı. Yaptırım tehditleri Türkiye’nin havadan
yürüttüğü operasyonlar dışında karadan harekât geliştirmesini önledi.
- Menbic’ten çekilen SDG, Karakozak Köprüsü ve Tişrin Barajı’nı geçilmez hale
getirdi.
- Türkiye’nin kara unsuru olarak kullandığı Suriye Milli Ordusu’nda (SMO)
motivasyon dağılmaya başladı. Herkes rejimin dağılmasından sonra kendi
bölgesine dönerken ya da Şam’da yeni Suriye’den pay kapmaya çalışırken onlar
Fırat hattında saplanıp kaldı.
Bu zorluklar yeni bir değerlendirmeyi beraberinde getirdi. Fırat’ın doğusu
HTŞ’ye havale edildi. Yeni Suriye yönetimi SDG’yi ortadan kaldırmada zorlanırsa
Türkiye devreye girer denildi.
***
Bu yolun da sonuç garantisi yok. Çünkü başka açmazlar
devreye giriyor. Askeri harekâtın önündeki Amerikan caydırıcılığı yeni Suriye
yönetimi için de geçerli. Ankara, Amerikan güçleri sahadayken yapamadığı
harekâtı Şam’dan bekliyor. Ayrıca Şam’da sadece Ankara söz sahibi değil. ABD
başta olmak üzere başka aktörler de Colani’nin ensesinde boza pişiriyor.
Amerikan yönetimi, Şam’da kontrol mekanizmalarına ihtiyaç duyuyor.
Buradaki olası senaryoda, Türkiye’nin Kürtlerle olan gerilimlerini emecek bir
formülün arandığını öngörebiliriz.
Colani, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la ortak basın toplantısında devletin
dışında hiçbir silahlı gücün olmasını istemediklerini vurgularken güç
kullanmaktan bahsetmedi. Elbette Colani’nin tercihi SDG’nin olmadığı bir
Suriye’dir. Ayrıca fiili özerk yönetimin benimsediği sosyal sözleşme, HTŞ’nin
Suriye’ye giydirmeyi hedeflediği elbiseyle uyuşmuyor. Fırat’ın doğusundaki
modeli de ortadan kaldırmak ister. Gönlü, Türkiye’nin tasfiye planından
yanadır. Ama Amerikan tarafı da çatışmasızlık içinde SDG’nin sisteme entegre
edilmesini bekliyor.
Colani bu cendere karşısında Türk ve Amerikan temsilcilere, “Önce siz kendi
aranızda anlaşın, orta yolu bulun, ben çıkan sonuca razıyım” diyen bir
pragmatizm sergileyebilir.
Fidan, Şam’dan dönerken “Bu iş tamam” havasındaydı. Fakat Colani’nin dün
El-Arabiye kanalına yaptığı açıklama çatışmasız çözümün öncelik olduğunu
gösterdi. Colani, “Suriye'nin kuzeydoğusundaki krizi çözmek için SDG ile
müzakereler devam ediyor” dedi. Kürtlerin Suriye'nin ayrılmaz bir parçası
olduğunu vurguladı. “Suriye'nin hiçbir şekilde bölünmesi söz konusu olmayacak”
dedi. Suriye'nin PKK için bir fırlatma rampası olmasına izin vermeyeceğini
kaydetti.
Entegrasyon olumlu ama tanımsız bir ifade. HTŞ ve HTŞ’nin başını çektiği
Feth’ul Mubin koalisyonunun, Suriye Milli Ordusu bileşenleri ve güneydeki
örgütler dahil tüm silahlı gruplarla yeni Suriye ordusunu kurma hedefi var.
Mazlum Abdi, SDG’nin bazı hususiyetlerini koruyarak yani kısmen özerkliğini
muhafaza ederek Suriye ordusunun bir parçası haline gelebileceklerini söylüyor.
Colani entegrasyonun statülü mü statüsüz mü olacağına değinmezken bunun Türkiye
ile ABD arasındaki pazarlıklara kaldığını tahmin ediyoruz.
ABD Dışişleri, Colani ile görüştü. Olumlu izlenimler edindi. Ama Şam’da kendi
önceliklerine göre bir iktidar şekilleninceye kadar fazladan ödüllendirmek
istemiyor. Bir kere Suriye’ye yaptırımları 2029’a kadar uzattılar. Amerikan
askerlerinin sayısını da 900’den 2000’e çıkardılar. Öyle anlaşılıyor ki ABD
Şam’ı kendi haline bırakmayacak ve havuç-sopa taktiği ile Suriye’yi
şekillendirecek.
İsrail’in tutumu da Washington’ı etkilemeye yönelik. Dışişleri Bakanı Gideon
Saar “Suriye'deki yeni rejim terörist bir çetedir… Suriye'deki durum güven
vermiyor. Sahil kasabalarında çatışmalar var, Erdoğan'ın Kürtlerin özerkliğini
ortadan kaldırmaya yönelik açık tehditleri var, Hıristiyanlara yönelik tacizler
var ve bu rejim tüm Suriye'yi kontrol etmek isteyen İslamcı bir rejimdir” dedi.
İsrail, Esad’ın devrilmesine muhteşem katkılar sunup Suriye’nin bütün askeri
varlığını yok ettikten sonra şimdi bu ülkenin etnik ve mezhebi fay hatlarına
oynuyor. Elbette hakikate temas etse de asıl derdi azınlıklar değil. Çaresiz,
kırılgan ve müdahaleye açık bir komşu istiyor. İstismar edebileceği kanallar
açmaya çalışıyor. Amerikan tutumunun Türkiye’yi sınırladığını, İsrail’in de
kışkırttığını söyleyebiliriz.
Ayrıca Ankara, SDG’yi çaresiz bırakmaya çalışırken ABD ve
Fransa, Kürt partiler arasında birliği sağlayıp Şam’a ortak heyet göndermek
için girişimlerde bulunuyor. Yani konuyu, Türkiye’nin hedefindeki PYD-YPG
meselesi olmaktan çıkartıp Kürt sorununa yükselten bir hamle bu. Buna Kürt
mollalar da dahil olunca işin rengi biraz değişiyor. Şeyh Mürşid Haznevi, Kürt
partiler arasında birliği sağlamak için devreye girdi. Ardından Irak
tarafındaki Kürdistan İslami Hareketi bir inisiyatif geliştirdi. Hem Rojava’da
Kürtler arası uzlaşmayı sağlamak hem de HTŞ ile diyalog zeminini geliştirmek
için hareketin 2011’de kapatılan Şam ofisleri yeniden açıldı. Bu, Rojava için
HTŞ ile İslami ıstılahlarla konuşabilecek bir kanalın açılması anlamına
geliyor. Bu girişimler nereden tutulduğuna göre iki tarafa da açılabilir: Biri
Kürt partilerin ortaklığı Türkiye’nin PYD ile ilgili kırmızı çizgisini aşmaya
yarayabilir. İkincisi, Türkiye olumlu tarafından bakıp bunu Kürtlerle çözüm
için bir manevra alanına dönüştürebilir.
***
Malum MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sözcülüğünü
yaptığı Öcalan açılımı, İsrail’in saldırılarına bağlı olarak Orta Doğu’da
haritaların değişebileceği ve Türkiye’nin Suriye’de buna hazırlıksız
yakalanacağı korkusuna dayanıyordu. Suriye’de beklenmeyen hızlı çöküş,
Türkiye’ye bir anda ciddi bir açılıma gitmeden de saha temizliği yapma fırsatı
verdi ama az önce sıraladığım faktörlerden dolayı sonunu getiremedi.
Sanırım Öcalan açılımının yeniden aciliyet kazanmasının nedeni sahadaki yeni
denklemin de hedeflenen sonucu garantileyememesiydi. Öcalan’ın DEM Parti
heyetiyle gönderdiği mesaj, öncekilerde olduğu gibi Suriyeli Kürtler için
‘Türkiye himayesi’ çağrışımı yapıyor. Konuşmaların içeriğini bilmeden biraz
afaki yazıp çiziyoruz.
Öcalan’ın Rojava’daki Kürtler üzerinde etkisi büyük. Ankara İmralı’daki
görüşmelere, Öcalan’ın eliyle fişi çektirme misyonu yüklüyorsa bu yol çıkmaza
işaret ediyor. Sıfırlanma pahasına silahlara veda edin çağrısı, kendi etki
alanında Öcalan’ı da sıfırlayabilir. Devlet, Öcalan’ın etkisine bel bağlıyorsa
bu tür bir sonuç stratejik olarak arzulanmayabilir. PKK’nin silahlara veda
etmesi temel hedef. Fakat görüşmelerin Suriye’ye bakan kısmı bize ne söylüyor?
Çünkü orada PKK’yi aşan bir durum var. Her şeyden önce ABD, SDG’nin ana
tedarikçisi ve destekçisi. Çözüm olarak faraza Kürt kimliği ve diline resmi
statünün yanı sıra esnek adem-i merkeziyetçi bir çözüm ara yol olarak öne
çıkabilir mi? Burada tabir caizse telefon sessizliğe düşüyor! Türkiye’nin
çözümsüz Kürt meselesi, Suriye’de kurulacak sistemle ilgili temel bir sorun
haline geldi. Bir anlamda Suriye’nin kaderi de Türkiye’de tartışılıyor!
Öcalan’ın Türk-Kürt kardeşliğinin güçlendirilmesi, tüm siyasi partilerin
pozitif katkı sunması ve bu konuda TBMM’nin asıl zemin olması yönündeki çağrısı
PKK’nin feshedilmesine karşılık Kürtlerin beklentileri için açılması gereken
alana işaret ediyor.
Bahçeli ve Erdoğan’ın destek verdiği yeni paradigmaya pozitif katkı sunmaya
hazır olduğunu belirtiyor.
Hükümet tarafındaki paradigma, PKK’nin feshine endeksliyse ki öyle, Öcalan’ın
buna katkısı bir karşılığı gerektirir. Kürt ve Türk kardeşliğinin hukuki
zeminine dair devlet ile Öcalan arasında nelerin konuşulduğuna vakıf değiliz.
Öcalan açılımını tetikleyen ana unsurun Suriye olmasından hareketle ben işin bu
tarafındayım.
Öcalan’ın bu yeni diyalogda, devletin ABD ve İsrail’in Kürtlere yaklaşımından
kaynaklanan korkularını satın aldığını görüyoruz. Öcalan “Gazze ve Suriye’deki
olaylar, dış müdahalelerle derinleşen sorunların çözümsüzlüğünü gözler önüne
serdi” diyor. ABD’nin SDG’yle ortaklığı ve İsrail’in Kürtlere yaklaşması, Kürt
meselesinin dış müdahale gerekçesi olmaktan çıkarılması ihtiyacını ortaya
koyuyor. Öcalan devletin korkusuna hak verip bunu çözüm için katalizöre
dönüştürmeye çalışıyor. Fakat bu yaklaşım karşılıksız fesih ya da sıfırlanmaya
“Evet” dediği sonucunu vermeyebilir.
Öcalan’dan beklenen asıl çağrıyı yapması hem içerdeki yasal düzenlemelere hem
de Suriye’yi etkileyecek koşulların biraz olgunlaşmasına bağlı. Bir kere her
iki taraf da Donald Trump’la birlikte Amerikan tutumunun yeni halini bekliyor.
Kürtler HTŞ ile müzakerelerden ne çıkacağını ve martta kurulacak yeni hükümette
yerlerinin ne olacağını da görmek isteyebilirler.
gazeteduvar