Bu Ne Aç Gözlülük Büyük Kaos Kapımızda!

GİRİŞ: 19.03.2023 11:45      GÜNCELLEME: 19.03.2023 11:45
Rasthaber - İnsan üzerine olan Yazı serimizi devamı olarak “Bu ne açgözlülük büyük kaos kapımızda” ile yazı serimi bitireceğim. En son yazımızda parmakla sayılır, şeytanında saptıramayacağını kabul ettiği, Salih insanların varlığı suyu yüzü hürmetine dünyamız insanların insanlıktan çıkmış hallerine sabrı ediyor demiştik.  Allah'ın emri üzerine, Halife kıldığı İnsanoğluna dünya ve ona bağlı olan her şey boyun eğmekte (itaat etmekte), bunula birlikte dünyayı kaos çeviren “insan” türüyse, Allah'ın onlar bahşettiği gücü üçüncü tarafa kullandıran (hür iradesini kiraya veren) hayvandan aşağı olan insan kılıklı yaratıklardır. Hayvandan aşağı olan “insan” türünün doyumsuz açgözlülüğünden ötürü her şey tek hükmeden olma hırsıyla dünyamızı savaş alana döndürdü. Neden? Çünkü halife sıfatının birçok insan kendi içinde hazzedemedi, taşıdıkları vücuda ağır geldi, insanoğlu, nankör, cahil ve aceleci bu da onları aşırı derecede açgözlü ve doyumsuz yaptı. İlahi mesajların asıl hedefi; insanın sahip olduğu gücü kontrol etmesidir. Peygamberimiz bir hadis de der ki; “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Allah (cc) bir ayetten de peygamberimiz için der ki Ve muhakkak ki sen pek büyük bir ahlak üzerindesin” (Kalem-4) Buradan anlaşılan o dur ki insan oğlunun asli hedefi güzel ahlak (halifetullah) sıfatına korumak ve mükemmelleşmeye doğur yol almaktır.

Birçok arkadaşım bana insanları yazımda neden bu kadar küçümsediğim/ kötülediğimi sormakta. Ben, Allah'ın halifesi olan insanları katiyen küçümsemiyor ve kötülemiyorum daha önceki yazılarımda insanın üstünlüğünden Hz. Ali (as) dediği gibi; “tüm kâinatı içinde barındıran” Allah'ın kendine halife seçtiği en yüce varlık olarak bahsettim. Fakat son yazılarımda bahsettiğim varlık bu tanımlamadan çok uzak, Allah'ın halifesi olmaktan öte, kendisine hizmet etsin diye yaratılmış dünya süslerine kısaca virtuel maddenin kölesi olmuş ve hayvanlardaki olan yaşam standardından daha bile aşağı bir yaşam seçen yaratıktan bahsediyorum. Ne yazık ki bu tip yaratıklar dünyamızı yönetmekte ve biz insanlar topluğuna yön vermekte. Bizlerde bunların bu oyunlarını severek, isteyerek oynuyoruz, maalesef gerçekleri bildiğimiz halde egosantrik arzularımıza boyun eğiyoruz. Hakikati gördüğümüz halde bir takım konjektürel kavramlarla kendimize kılıf uyduruyoruz. Konjektürel lafı bile hakikati gizlemek (suçumuzu örtmek) için kullandığımız bir kılıf, Hakikatin konjektüreli olmaz, saptırması olur yalanı olur.

İlahi düzen, anarşik yapıya ve yapılanmaya karşıdır ve reddeder. Vücudumuzu örnek alın, göreceksiniz. Vücudumuzdaki sistemi bozduğumuz anda ki aldığımız halleri (şekileri) ve hastalıklar hepimiz biliyoruz ve yaşıyoruz. Ama bunun bilinmesine rağmen insanlar kendi kaosların kendi elleriyle yaratmaktadır. İlahi düzenden kastım dinden bahsetmiyorum. Doğanı kanunları/ tabiat kanunları kısaca “İlim & Bilimden” bahsediyorum. Daha önceki yazılarımda vurguladığım gibi Allah kendi var ettiği kurallara ve düzen uyarken biz insanoğlu, egosantrik arzularımız için bu düzeni değiştirmeye çalışıyoruz. Tabiat ise buna karşı ve her defasında kendini yeniliyor aynı hasta bir insanın vücudunun kendini iyileştirmeye çalışıyor olması gibi fakat biz insanoğlu, uyuşturucuya müptela olmuş bir kişi gibi kısa süreli zevkimiz & arzularımız için kendi vücudumuza zarar verdiğimiz gibi dünyamıza & tabiata aralıksız zarar veriyoruz.

Ne yazık ki bilim adamlarının yaptıkları olup bitenleri yorumlamak oluyor ve insanın bu halinden kendilerine çıkar elde etme yollunu seçiyorlar. İnsanlık ilmi & bilim & teknolojiyi hikmetli olarak kullanmaktan daha çok egosantrik taleplerini tatmin etmek için kullanılıyor.

Dünyanın en büyük çıkar endüstrileri insanoğlunun zaafından faydalana Silah sanayileridir;

-          Konvansiyonel & inkonvasiyonel silah sanayisi.

-          Biyolojik & virolojik silahlar Sağlık sanayi. (İlaç, bakteriyel & viral epidemiler)

Gelmekte ve bu iki sanayinin kullandığı en büyük silah ise günümüzde

-          MEDYA (Yazılı & görsel & sosyal medya)

İnsanları kendi yalanlarına inandırıyorlar ve arkasından insan toplumları işin en pis ve en kötü kısımını kendilerine (bedensel & ruhsal zarar vermekle) kendi elleriyle yaptırıyorlar. Şeytanin dediği gibi İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: 'Doğrusu, Allah, size gerçek olan vadi vadetti, ben de size vaade bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni (Allaha) ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.” (Ibrahim-22). Şeytan demek istiyor ki; ‹beni, kendi pisliklerinize ortak etmek istediniz, ben ise bunu kabul etmedim, ben, sadece sizleri yalana çağırdım ama sizler yaptıklarınızla beni hayrete düşürdünüz! beni bile solladınız! Ben, Allah'ın sadece tek emrine itaat etmedim o da size secde etmedim, fakat Allah’a şirk koşmadım ve ondan korkarım fakat siz, korkmayı bırakın O’nun varlığını bile inkâr ediyorsunuz, bıyık altından gülerek, ‹sizin şerrinizden Allah’a sığınırım› der gibi.

İnsanların çektiği kaosları temelinde ilim ve teknoloji adına yapılan tüm gelişmelerin hikmetsiz & ruhsuz bilim & teknolojiyle insanlara hükmetme gücü elinde bulundurmak amacı ile yapılıyor olmasıdır. Halk (Avam) tabakası piramidi sırtında taşıyan ana sütunlar ve onu üzerinde zevk ve sefa dan dört köşe olmuş bir kısmı varlıkların tabiatın sunduğu güzellikleri insanları yönetmek & hükmetmek ve yönlendirmek için kendi kurallarıyla engellemesi. İnsana yaptıkları, boynuna halka iple bağlanmış keçi misali dünyanın & tabiatın güzellikleri gösterip bağladıkları ip uzunluğu kadar İnsanları faydalandırıyor olmaları, bu sırada insanlarda kendi aralarında erişemeyecekleri hedefleri için bir birilerini yiyorlar.  Fakat böyle bir ortamı insan kabullense de tabiat, kendi kanunlarıyla buna karşı çıkıyor. Çünkü tabiat kanunları haksızlığı kaldırmıyor ve kendi düzeninin bozulmasına karşı çıkıyor (“Büyük balık küçük balığı yutar” diyenler olacak ama unutmayın ki göz ile görünmeyen bir mikrop dünya ekonomisini ve insan sosyal hayatını alt üst etmek için kullanıldı ve başardılar) ve tabiat bizleri de kendi dilince uyarıyor. “Kıtlık”, “kuraklık”, “mevsimlerin anormal hal alması”, “yağan yağmurların her şeyi silip süpürmesi”, “depremler”, “büyük orman yangınları”, “Pandemiler” ve bunu bağlı olarak “sosyal-ekonomik sıkıntılar” tabiatın bizlere; “aşırıya gittiniz, kendinize geliniz yoksa büyük kaos kapıda” demesidir. Ne yazık ki insanlarımız bunu görmüyor, anlamıyor, es geçiyor, çünkü yaşadığımız sistem insanı egosantrik arzularına köle ettiği için; Bencilliğinden, aç gözlülüğünden, cahilliğinden, kibrinden, kıskançlığından dahası her şeyin tek sahibi kendini görmesini sağladığı için, içinde olduğu gemiyi batırdığından haberi bile olmuyor.

İnsanoğlu kendini ne olduğunu bilmiyor. Madde vücuduna köle olmuş ve sadece onu tatmin için ömrünü harcıyor ve sonunda, istese de istemse de o yıpranmış vücudunu bırakıyor, terk ediyor. Fakat insan oğlu yaşadığı zamanı öylesine gözünde büyütüyor ki sanki hiç ölmeyecekmiş gibi (vücudunu hiç terke etmeyecekmiş gibi). Fakat Ölümünden sonra ona sorulan soruda “dünyada kaç gün kaldın’a verdiği cevap ise; ‹yarım gün, yok 1 saatten de daha az› olacak. Anlayacağımız şekilde söylemek istersem; en fazla 2 saniye süren rüyamızda dünya turu yapıp, her yeri gezip, yiyip-içip çeşit-çeşit insanlarla görüşüp & tanışıp, evlenip, evler alıp içinde çocuklarımızla oturup hayatın tadını çıkartırken bir canavarın gelmesiyle uyanmamıza benzer. Ve “Aaa! Rüya görüyormuşum” deriz. Ölüm, bizim dünya rüyasından uyandıran kimine canavar kimine dost adıdır. Öldüğümüzde söyleyeceğimiz şey “Aaa ! Rüya görüyormuşum” olacaktır.

Neden bu rüyayı yaşıyoruz? Bu sorunun cevabı ise neden dünya hayatında Rüya görüyoruz diyerek konumu dağıtmamak olacak fakat rüya alemi bizim cevap veremediğimiz gerçekleri görmemizi sağlamakta.

Nefsimiz ilahlaştırmaya bırakıp İnsan olduğumuzu hatırlayalım, dünyadaki zevk ve sefaya dalıp hakikati ıskalayamayalım, dünyanın zevki ve sefası evet bizler için ama hedefimiz ona sahip olmak değil zaten ona sahibiz, onların varlık sebebi bizim içindir. Fakat bizler gerçek zevki ve güzelliği bencilliğimizle, hırsımızla, aç gözlülüğümüzle kibrimizle, dünyamızı, toplumumuz, ailemizi yaşanmaz hale getirip bu güzelliklerin gerçek tadını ıskalıyoruz ve görmeden yanından geçiyoruz.

Ne yazık ki İnsanları yönlendiren kimliksizler, insanlığı insanlıkla yok etme peşinde bizlerde egosantrik arzularımızla bunu körüklüyor ve hızlandırıyoruz.

Benciliğimizi, aç gözlülüğümüzü bırakıp, Hayatı mutsuz, çekilmez kan gölüne çevirenler müsaade etmeyelim onların sunduğu her türlü oyuncaklardan uzak duralım, bu onların sunduğu teknolojiye sırtımızı dökmek ise dönelim onu yerine hikmetli, insanın hayatını yücelten fakat küçültmeyen, bencil arzularımızı tatmin etmek yerine toplumdaki huzur ve insanlık seviyesin yükseltecek teknolojiyi kendi hizmetimiz ve kontrolümüze alalım.

Ne yazık ki görüne köy kılavuz istemez, insanlar görsel medyanın oyuncağı olmuş, her an istedikleri gibi insanları kuruyorlar & kurguluyorlar, madde (Para, mülk, şöhret sevgisi ve fakirlik korkusu) ile insanlar istedikleri şekilleri veriyorlar. Buna karşın insanlar ne akıllarını “Hür iradelerini” kullanıyor ne de kalplerinin “sevgi duygusunu” dinliyor. Eğer bizler kendimizi değiştirmezsek bu gidişin sonu duvara çok fena toslamak olacak ve bizlerin yerine hür iradesine sahip ve kalbini dinleyen insanlar topluluğu gelecektir.

Mustafa Kemal TASPINAR

12 MARS 2023

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM