Birçok arkadaşım bana insanları yazımda neden bu
kadar küçümsediğim/ kötülediğimi sormakta. Ben, Allah'ın halifesi olan
insanları katiyen küçümsemiyor ve kötülemiyorum daha önceki yazılarımda insanın
üstünlüğünden Hz. Ali (as) dediği gibi; “tüm kâinatı içinde barındıran” Allah'ın kendine halife
seçtiği en yüce varlık olarak bahsettim. Fakat son yazılarımda bahsettiğim
varlık bu tanımlamadan çok uzak, Allah'ın halifesi olmaktan öte, kendisine
hizmet etsin diye yaratılmış dünya süslerine kısaca virtuel maddenin kölesi
olmuş ve hayvanlardaki olan yaşam standardından daha bile aşağı bir yaşam seçen
yaratıktan bahsediyorum. Ne yazık ki bu tip yaratıklar dünyamızı yönetmekte ve
biz insanlar topluğuna yön vermekte. Bizlerde bunların bu oyunlarını severek,
isteyerek oynuyoruz, maalesef gerçekleri bildiğimiz halde egosantrik
arzularımıza boyun eğiyoruz. Hakikati gördüğümüz halde bir takım konjektürel
kavramlarla kendimize kılıf uyduruyoruz. Konjektürel lafı bile hakikati
gizlemek (suçumuzu örtmek) için kullandığımız bir kılıf, Hakikatin konjektüreli
olmaz, saptırması olur yalanı olur.
İlahi düzen, anarşik yapıya ve yapılanmaya karşıdır
ve reddeder. Vücudumuzu örnek alın, göreceksiniz. Vücudumuzdaki sistemi
bozduğumuz anda ki aldığımız halleri (şekileri) ve hastalıklar hepimiz biliyoruz
ve yaşıyoruz. Ama bunun bilinmesine rağmen insanlar kendi kaosların kendi
elleriyle yaratmaktadır. İlahi düzenden kastım dinden bahsetmiyorum. Doğanı
kanunları/ tabiat kanunları kısaca “İlim & Bilimden” bahsediyorum. Daha
önceki yazılarımda vurguladığım gibi Allah kendi var ettiği kurallara ve
düzen uyarken biz insanoğlu, egosantrik arzularımız için bu düzeni değiştirmeye
çalışıyoruz. Tabiat ise buna karşı ve her defasında kendini yeniliyor aynı
hasta bir insanın vücudunun kendini iyileştirmeye çalışıyor olması gibi fakat
biz insanoğlu, uyuşturucuya müptela olmuş bir kişi gibi kısa süreli zevkimiz
& arzularımız için kendi vücudumuza zarar verdiğimiz gibi dünyamıza &
tabiata aralıksız zarar veriyoruz.
Ne yazık ki bilim adamlarının yaptıkları olup
bitenleri yorumlamak oluyor ve insanın bu halinden kendilerine çıkar elde etme
yollunu seçiyorlar. İnsanlık ilmi & bilim & teknolojiyi hikmetli olarak
kullanmaktan daha çok egosantrik taleplerini tatmin etmek için kullanılıyor.
Dünyanın en büyük çıkar endüstrileri insanoğlunun
zaafından faydalana Silah sanayileridir;
-
Konvansiyonel & inkonvasiyonel silah sanayisi.
-
Biyolojik & virolojik silahlar Sağlık sanayi.
(İlaç, bakteriyel & viral epidemiler)
Gelmekte ve bu iki sanayinin kullandığı en büyük
silah ise günümüzde
-
MEDYA (Yazılı & görsel & sosyal medya)
İnsanları kendi yalanlarına inandırıyorlar ve
arkasından insan toplumları işin en pis ve en kötü kısımını kendilerine
(bedensel & ruhsal zarar vermekle) kendi elleriyle yaptırıyorlar. Şeytanin
dediği gibi “İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan
der ki: 'Doğrusu, Allah, size gerçek olan vadi vadetti, ben de size vaade
bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm
yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni
kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni
kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni (Allaha) ortak koşmanızı da
tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.” (Ibrahim-22). Şeytan
demek istiyor ki; ‹beni, kendi pisliklerinize ortak etmek istediniz, ben ise
bunu kabul etmedim, ben, sadece sizleri yalana çağırdım ama sizler
yaptıklarınızla beni hayrete düşürdünüz! beni bile solladınız! Ben, Allah'ın sadece
tek emrine itaat etmedim o da size secde etmedim, fakat Allah’a şirk koşmadım
ve ondan korkarım fakat siz, korkmayı bırakın O’nun varlığını bile inkâr
ediyorsunuz, bıyık altından gülerek, ‹sizin şerrinizden Allah’a sığınırım›
der gibi.
İnsanların çektiği kaosları temelinde ilim ve teknoloji
adına yapılan tüm gelişmelerin hikmetsiz & ruhsuz bilim & teknolojiyle
insanlara hükmetme gücü elinde bulundurmak amacı ile yapılıyor olmasıdır. Halk
(Avam) tabakası piramidi sırtında taşıyan ana sütunlar ve onu üzerinde zevk ve
sefa dan dört köşe olmuş bir kısmı varlıkların tabiatın sunduğu güzellikleri
insanları yönetmek & hükmetmek ve yönlendirmek için kendi kurallarıyla
engellemesi. İnsana yaptıkları, boynuna halka iple bağlanmış keçi misali
dünyanın & tabiatın güzellikleri gösterip bağladıkları ip uzunluğu kadar
İnsanları faydalandırıyor olmaları, bu sırada insanlarda kendi aralarında
erişemeyecekleri hedefleri için bir birilerini yiyorlar. Fakat böyle bir ortamı insan kabullense de
tabiat, kendi kanunlarıyla buna karşı çıkıyor. Çünkü tabiat kanunları
haksızlığı kaldırmıyor ve kendi düzeninin bozulmasına karşı çıkıyor (“Büyük
balık küçük balığı yutar” diyenler olacak ama unutmayın ki göz ile
görünmeyen bir mikrop dünya ekonomisini ve insan sosyal hayatını alt üst
etmek için kullanıldı ve başardılar) ve tabiat bizleri de kendi dilince
uyarıyor. “Kıtlık”, “kuraklık”, “mevsimlerin anormal hal alması”, “yağan
yağmurların her şeyi silip süpürmesi”, “depremler”, “büyük orman yangınları”,
“Pandemiler” ve bunu bağlı olarak “sosyal-ekonomik sıkıntılar” tabiatın
bizlere; “aşırıya gittiniz, kendinize geliniz yoksa büyük kaos kapıda” demesidir.
Ne yazık ki insanlarımız bunu görmüyor, anlamıyor, es geçiyor, çünkü
yaşadığımız sistem insanı egosantrik arzularına köle ettiği için;
Bencilliğinden, aç gözlülüğünden, cahilliğinden, kibrinden, kıskançlığından
dahası her şeyin tek sahibi kendini görmesini sağladığı için, içinde olduğu
gemiyi batırdığından haberi bile olmuyor.
İnsanoğlu kendini ne olduğunu bilmiyor. Madde
vücuduna köle olmuş ve sadece onu tatmin için ömrünü harcıyor ve sonunda,
istese de istemse de o yıpranmış vücudunu bırakıyor, terk ediyor. Fakat insan
oğlu yaşadığı zamanı öylesine gözünde büyütüyor ki sanki hiç ölmeyecekmiş gibi
(vücudunu hiç terke etmeyecekmiş gibi). Fakat Ölümünden sonra ona sorulan
soruda “dünyada kaç gün kaldın’a verdiği cevap ise; ‹yarım gün, yok 1
saatten de daha az› olacak. Anlayacağımız şekilde söylemek istersem; en
fazla 2 saniye süren rüyamızda dünya turu yapıp, her yeri gezip, yiyip-içip
çeşit-çeşit insanlarla görüşüp & tanışıp, evlenip, evler alıp içinde
çocuklarımızla oturup hayatın tadını çıkartırken bir canavarın gelmesiyle
uyanmamıza benzer. Ve “Aaa! Rüya görüyormuşum” deriz. Ölüm, bizim dünya
rüyasından uyandıran kimine canavar kimine dost adıdır. Öldüğümüzde söyleyeceğimiz
şey “Aaa ! Rüya görüyormuşum” olacaktır.
Neden bu rüyayı yaşıyoruz? Bu sorunun cevabı ise
neden dünya hayatında Rüya görüyoruz diyerek konumu dağıtmamak olacak fakat
rüya alemi bizim cevap veremediğimiz gerçekleri görmemizi sağlamakta.
Nefsimiz ilahlaştırmaya bırakıp İnsan olduğumuzu
hatırlayalım, dünyadaki zevk ve sefaya dalıp hakikati ıskalayamayalım, dünyanın
zevki ve sefası evet bizler için ama hedefimiz ona sahip olmak değil zaten ona
sahibiz, onların varlık sebebi bizim içindir. Fakat bizler gerçek zevki ve
güzelliği bencilliğimizle, hırsımızla, aç gözlülüğümüzle kibrimizle, dünyamızı,
toplumumuz, ailemizi yaşanmaz hale getirip bu güzelliklerin gerçek tadını
ıskalıyoruz ve görmeden yanından geçiyoruz.
Ne yazık ki İnsanları yönlendiren kimliksizler,
insanlığı insanlıkla yok etme peşinde bizlerde egosantrik arzularımızla bunu
körüklüyor ve hızlandırıyoruz.
Benciliğimizi, aç gözlülüğümüzü bırakıp, Hayatı
mutsuz, çekilmez kan gölüne çevirenler müsaade etmeyelim onların sunduğu her
türlü oyuncaklardan uzak duralım, bu onların sunduğu teknolojiye sırtımızı
dökmek ise dönelim onu yerine hikmetli, insanın hayatını yücelten fakat
küçültmeyen, bencil arzularımızı tatmin etmek yerine toplumdaki huzur ve insanlık
seviyesin yükseltecek teknolojiyi kendi hizmetimiz ve kontrolümüze alalım.
Ne yazık ki görüne köy kılavuz istemez, insanlar
görsel medyanın oyuncağı olmuş, her an istedikleri gibi insanları kuruyorlar
& kurguluyorlar, madde (Para, mülk, şöhret sevgisi ve fakirlik korkusu) ile
insanlar istedikleri şekilleri veriyorlar. Buna karşın insanlar ne akıllarını “Hür
iradelerini” kullanıyor ne de kalplerinin “sevgi duygusunu” dinliyor. Eğer
bizler kendimizi değiştirmezsek bu gidişin sonu duvara çok fena toslamak
olacak ve bizlerin yerine hür iradesine sahip ve kalbini dinleyen insanlar
topluluğu gelecektir.
Mustafa Kemal TASPINAR
12 MARS 2023