Ehl-i Sünnet Adına İnsanlara Öğretilen Din Eksik Ve Yanlış

GİRİŞ: 02.07.2022 19:00      GÜNCELLEME: 02.07.2022 19:00
Rasthaber -  İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu'nun cenaze namazı kılınması esnasında oğlunun mikrofonu alıp, "Muhterem cemaat babamın vasiyetini açıklamak durumundayım. Babam kendisinden sonra bu cemaatin başına Hasan Kılıç Efendi'nin geçmesini buyurdular" dedi. İslâm tarihinde geleneksel olarak ister halife olsun, ister bir tarikat veya cemaat lideri olsun kendisinden sonra işbaşına geçmesi gereken şahsı tayin etmektedir. Söylentilere göre, her ne kadar son on yıldan beri söz konusu cemaatin lideri "alzheimer" olsa da inançsal ve fıkhî teamül gereği böyle bir açıklamada bulunma ihtiyacı hissettiler. Bu tür bir açıklama özellikle Ehl-i Sünnet dünyasında da zorunlu bir gelenektir. Ama gelin görün ki, Ehl-i Sünnet dünyasının âlimleri İmâm Ali'nin velâyetini inkâr etmek ve Sakife şurekasının yaptığı gaspı haklı çıkarmak için "Peygamber kendisinden sonra Müslümanlara rehberlik yapacak vasî tayin etmemiştir" diyerek başta Gadir-i Hûm hadisi olmak üzere birçok defalar dile getirilen İmâm Ali'nin vasîliği ile ilgili hadisler inkâr edilmiştir. Bu konu ile ilgili ironi olsun diye bir hadise anlatılır: "Şiî bir genç Ehl-i Sünnet kardeşleri arasında Ebubekir ve Ömer hakkında ileri geri konuşuyormuş. Bir gün bu delikanlıyı tedib etmek maksadıyla yaka-paça yakalayıp sorgulamaya başlıyorlar. "Sen Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer hakkında ileri geri konuşup eleştiriyormuşsun" diyerek yakasını silkeliyorlar. Genç bakıyor papuç pahalı hemen şu sözleri söylemeye başlıyor: "Hayır efendim ben asla Hz. Ebubekir ve Hz Ömer hakkında kötü konuşmadım, hatta onlar hakkında sürekli methü senada bulunmaktayım. Bakınız Hz. Ebubekir ve Hz Ömer Peygamberimiz'den bile daha basiretli ve ferasetli kişilerdi, Peygamberimiz akledip kendisinden sonra vasî tayin etmemiş, fakat Hz. Ebubekir ve Hz Ömer büyük bir feraset ve basiretle bu ümmeti başıboş bırakmamak için vasî ve şura tayin etmişlerdi." Gencin verdiği bu cevap karşısında afallayıp kalıyorlar ve "o kadar da değil" deyip genci serbest bırakıyorlar...

Aklen-mantıken düşünelim, basit bir şirketin genel müdürü birkaç günlüğüne bir yere gidecek olsa kendi yerine geçici de olsa birini bırakmaz mı? Peki nasıl olur da ahirete irtihal edecek bir peygamber kendisinden sonra vâsî tayin etmez, bu olacak iş mi? "Son peygamber" beyanıyla ilgil ayet (Ahzab: 40) nazil olunca sahabe Allah Resulü'ne, "Ya Resulullah peki senden sonra bu ümmete kim rehberlik edecek?" diye sorduğunda, "Sizi başıboş bırakacağımı mı sandınız?" (Kıyamet: 36) diye ayet nazil oluyor.

Evet, Ehl-i Sünnet dünyasının en büyük açmazlarından biri Allah Resulü'nün kendisinden sonra vâsî tayin etmediğine inanmalarıdır. Eğer vâsî tayinine inansalar kendi düşünce ve inanç yapıları da değişmiş olacak. Bu yüzden buna bir türlü yanaşmıyorlar ve çelişkilerle dolu inançlarına devam ediyorlar. Albert Einstein diyor ki: "İnsanların ön yargılarını kırmak atomu parçalamaktan daha zordur."

Sevgili Peygamberimiz İmâm Ali'ye diyor ki: "Ya Ali, ben insanlarla vahyin tenzili hakkında mücadele ettim, sen ise vahyin tevili hakkında insanların itirazlarına maruz kalacaksın."

İnsanlar Emevîlerin düşmanca sürdürdüğü yok sayma ve tezviratlara dayalı manipülatif yönlendirmelerinin etkisinde kalarak İmâm Ali'nin velâyetini inkâr ettiler ve bu minvâl üzere eserler yazarak literatür oluşturdular. Sonra nesiller boyu bu literatür Ehl-i Sünnet'in  temel müracaat ve inanç kaynağı oldu. Bu kaynaklardan ilim tedris eden insanlar vasîliğin inkârı üzerine bir din anlayışına sahip oldular. Kısacası Emevi saraylarında hazırlanan kaynak eserler sultanların yönlendirmesi ile şekillenince Kûr'ânî hakikatler tersyüz edilmiş oldu. Said-i Nursi gibi sözüm ona bazı âlimler ise Ehl-i Beyt imâmlarının ilim, takva ve liyakatteki üstünlüklerini itiraf etmesine rağmen onlara siyasetin dışında "manevî lider" payesi vermektedir. Emevilerden yola çıkarak, "Siyaset kirlidir bu yüzden Allah onların bu kire bulaşmasını murad etmemiş" diyor. Oysa kirli insanların siyaseti kirlidir, temiz insanların siyaseti temizdir. Adama sormazlar mı, Allah Resulü Medine'ye hicret ettiğinde ilk iş olarak 52 maddelik bir anayasa metni hazırlayıp hukukun üstünlüğünü esas alarak İslâm Devleti'ni kurmadı mı? Onun yaptığı siyaset değil miydi? Allah Resulü'nün yaptığı siyaseti neden Ehl-i Beyt imâmlarından esirgiyorsun? Üstelik başta Gadir-i Hûm olmak üzere onca hadislere rağmen..

Bakınız, hangi hadiseyi ele alırsanız alın baştan sona Ehl-i Sünnet'in tarihi yorumlama biçimi ve tarihe bakış açısı da yanlış. Ayrıca fıkhî konularda da çelişkiler içerisindeler, birinin dediğini diğeri tutmuyor...

Örnek vermeye devam edelim, Türkiye'nin en büyük Ehl-i Sünnet âlimlerinden biri çıkmış olduğu televizyon kanalında Ak Parti'sinin kuruluş aşamasını konuşurken, "İki İslâmî parti olmaz gerekçesiyle Saadet Partisi'nin kendisini fes etmesi gerektiğini söyleyince, moderatör, 'Neden iki parti olmasın ki, sanırım tarihte de bunun örneği var" deyince, "Ha evet tarihte de bunun örneği var, Muaviye'nin Şam'da, Hz. Ali'nin de Kufe'de partisi vardı" deyiverdi. Allah aşkına şu yaklaşıma ve şu yoruma bakar mısınız? Bir tarafta İslâm Devleti ve bu devletin başında meşru bir lider, meşru bir imâm var, diğer taraftan tuleka olarak azledilmiş bir valinin eşkiya sürüsünden oluşturduğu çete var ve bunlar birbiri ile kıyaslanıp "iki İslâmî parti" nitelemesi yapılıyor. Yuh artık, elinsaf, bu nasıl bir din algısı, bu nasıl bir yorum? Bu gibi âlim müsveddelerinin yorumu asla İslâmî değil.. Evet, orada iki parti var bu doğru. Ancak ikisi de İslâmî parti değil, Kûr'ân'ın tabiriyle biri Hizbullah yani Allah'ın partisi, diğeri Hizbulşeytan, yani şeytanın partisi. Olay bu kadar basit ve net...

Bakınız bunlarda öyle âlim ve kalem erbabı var ki, Kerbelâ hadisesinde adeta Yezid melununu haklı çıkarıcı yaklaşım sergiliyorlar. Neymiş efendim, Yezid ibni Ziyad'a "öldürmeyin, esir alın" demiş ama ibni Ziyad Yezid'i dinlemeyip katliam yapmış. Aslında bütün suç ibni Ziyad'ta imiş. Hatta bazı aklı evvel âlim müsveddeleri var ki, "İşte efendim Yezid meşru halifeydi, İmâm Hüseyin ona biat etmeliydi" diyenler var. Sarhoş ve ayyaş olan Yezid melunu nasıl meşru halife oluyor. Onun babası meşru değildi ki kendisi meşru olsun!

Bakınız bir başka örnek: Ehl-i Sünnet'in en büyük âlimlerinden biri olarak bilinen bir şahıs verdiği vaazında şöyle diyor: "Fatıma validemiz Hz. Ebubekir'in huzuruna varıp, 'Babamdan bana miras kalan Fedek arazisini bana vermelisin' deyince, Hz. Ebubekir, 'Ben babandan duydum, 'peygamberler miras bırakmaz', bu yüzden sana Fedek arazisini vermiyorum' diyor ve Fatıma validemiz Hz. Ebubekir'e küsüyor."

Oysa böyle bir hadis varsa kendisi ile ilintili olduğu için bunu ilk bilmesi gereken kişi Fatıma validemiz olması gerekmez mi? Fatıma validemiz kendi hakkı olmayan bir şeyi nasıl ister? Hiç bu mümkün müdür? Aklen/mantıken düşünelim, böyle bir şey varsa Peygamberimiz bunu ilk önce kızına söylemesi gerekmez mi? Hiç kuşkusuz söz konusu hadis yaptıkları gaspı meşru kılmak için uydurulmuş. Zira bu hadis her şeyden önce Kûr'ân hakikatine ters düşmektedir. "Ey peygamber yakınlarına, ... hakkını ver" (Rum: 38) ayeti nazil olunca Sevgili Peygamberimiz kızı Fatma'ya Fedek arazisini veriyor. Bu arazi Allah Resulü'nün şahsi mülküydü. Beyt'ülmal'a ait değildi. Peygamberimiz'in vasiyeti üzerine Fatıma validemiz ve İmâm Ali kendi ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra buranın gelirlerini fakir ve yoksul insanlara dağıtıyordu. Söz konusu âlim efendi Fedek arazisinin hangi maksatla ve ne şekilde müsadere edildiğini, orada çalışan işçilerin nasıl derdest edilerek arazinin dışına atıldığını ne hikmetse aktarmıyor ve Fatıma validemizin hakkı olmadığı halde Fedek arazisini istediği söyleniyor. Bu Fatıma validemize yönelik bühtan, iftira ve tezvirat olmuyor mu? Sormuş olalım: Bu gasp olayının asıl nedeni Ehl-i Beyt'in muhtaç duruma düşürülmesi ve çeşitli şekillerde ambargolara uğratılmaları değil midir? Fedek arazisinin gelirlerinden dolayı Fatıma validemizin kapısından ihtiyaç sahibi insanlar eksik olmuyordu. Analiz yetisi olan bazı alimlerimiz, halkın bu teveccühünden dolayı o kapıda güçlü bir muhalefet oluşacağı endişesiyle Fedek arazisinin müsadere edildiği kanaatini taşımaktadırlar...

Peki, Ehl-i Beyt nezdinde İmâm Ali'ye neden bu tür ambargolar uygulandı? Bunun birkaç sebebi olduğu kanaatindeyiz.

Birincisi, Araplarda öteden beri aşiret milliyetçiliği olduğu bir gerçek. Sevgili Peygamberimiz'in aşireti Haşimoğulları idi. Bazı sahabeler kendi aralarında kulis yaparak, vasînin Haşimoğulları'ından olmaması gerektiğini dile getiriyorlardı. Özellikle bunu dile getirenlerin çoğu Mekke'nin fethinden sonra Müslüman olanlardı. Çünkü bunların özel olarak İmam Ali'ye kin ve husumetleri vardı. Sebebi de, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında bu şahısların birinci dereceden yakınları ve akrabaları İmâm Ali tarafından öldürülmüştü. Bu yüzden İmâm Ali'yi hazetmiyorlardı ve özel kinleri vardı. Sıffin Savaşı'nın sebeplerinden biri de Bedir'in intikamını almaktı. Zira Bedir'de İmâm Ali, Muaviye'nin dedesi Utbe'yi (Hazreti Hamza'nın ciğerini yiyen Hind'in babası), kardeşi Hanzala'yı, dayısını ve birtakım akrabalarını daha öldürmüştü. (Kerbelâ'da İmam Hüseyin şehid edilip mubarek başı Şam'a getirilip Yezid melunu önüne konduğunda, Yezid İmâm Hüseyin'in mübarek başına asası ile vurarak, "Ey Bedir'de ölen yakınlarım şimdi hayatta olsanız da sizin intikamınızı nasıl aldığımı görseniz" diyerek babası Muaviye'nin Sıffinde alamadığı intikamı Kerbelâ'da almanın hazzını yaşıyordu.)

Ehl-i Sünnet dünyası nice acı gerçekleri es geçerek Sıffin Savaşı'nın içtihat sonucu meydana geldiğini iddia etmektedir. Efendim neymiş, İmam Ali de Muaviye de içtihat etmişler, Ali isabet etmiş iki sevap kazanmış, Muaviye yanılmış bir sevap kazanmış. SubhanAllah! Bu nasıl bi mantıktır böyle? Niyet Muaviye'yi temize çıkarmak olunca böylesi manipülasyonlara tenezzül ediliyor. Bu nasıl bir din anlayışıdır ki, on bin sahabenin ölümüne sebebiyet verecek ve üstüne üstlük bir de sevap kazanacak. Böyle bir din İslâm olur mu? Kûr'ân-ı Kerim'de Allah Teâlâ şu ikazda bulunuyor ve hükmünü veriyor: "Taammüden bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir." (Maide: 32) "Taammüden bir insanı öldürenin yeri ebedi cehennemdir." (Nisa: 93) Allah Teâlâ eşref-i mahluk olarak yartmış olduğu insanı kutsayıp böylesine dokunulmazlık zırhına büründürmüşken birileri kalkıp iktidarı ele geçirmek için on binlerce insanı öldürüyor, birileri de kalkıp bu katilleri din adına temize çıkarmaya çalışıyor. Hayır efendim, bu din İslâm olamaz. Bırakın taammüden bir insanı öldürmeyi, İslâm'da insanın insana kızgın bakması, insanın insana surat ekşitmesi haram; bağırıp çağırması, ses tonunu yükseltmesi haram...

İşte İslâm böyle bir din. Ancak onlar Muaviye ve Yezid'i temize çıkarma adına yapılan katliama "içtihat hatası" diyerek ve üstelik o hataya sevap yükleyerek öyle bir kapı açmış, öyle bir gelenek başlatmış oldular ki tarih boyunca iktidar uğruna aşiretler arası, sonradan beylikler ve devletler arası hep kardeş kanı akıtıldı. Zaman geldi iş o raddeye vardı ki, taht kavgası yüzünden kardeş kardeşi, baba oğulu katletti. Halkı ikna etmek için bahane kamuflajları da hazırdı! Bunu da din tacirlerine söylettiler: "İslâm'ın bekası ve ümmetin birliği adına..." Oysa verdiğimiz ayet örneklerinden de anlaşıldığı üzere İslâm bu değildi, ama onlar saltanatları uğruna bu sapkın din anlayışlarına İslâm dediler. Yanlışlar üzerine bina edilen din anlayışları ile ilgili yüzlerce örnek verebiliriz ancak bu makale kapasitemizi aşar, şimdilik bunlarla yetinmiş olalım. Sonuç olarak yapılması gereken, Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz, sünnet anlayışlarının Sevgili Peygamberimiz'in sünnet-i seniyesine ve Kûr'ân hakikatine ne kadar uyduğuna bakmalılar.

Bir konuşmamız esnasında, "Ehl-i Sünnet olduğunu söyleyen bir kardeşimiz, "Hocam öyle şeyler anlattınız ki, buradan çıkan sonuca göre biz Amerika'yı yeniden keşfetmemiz gerekmektedir" dedi. Evet, gerekirse Amerika yeniden keşfedilmelidir... Vesselâm...

YORUMLAR

Mustafa güney 1 yıl önce
Evet doğrudur 2 doğru bir arada olmaz Peygamberimizin sözüne göre iki müslüman tartışıyorsa birisi mutlak hakikattedir
EBU HUSEYIN 1 yıl önce
DERIZ YA SARAY ISLAM VE MUHAMMED ISLAMI NE YAZI KI MAKBUL GOREN TARIH BOYUNCA SARAY ISLAMI OLDU CUNKU YA KONFORUNUZU ISTIYECEKSINIZ YADA OLMEMEK ISTIYECEKSINIZ AMA MUHAMMED ISLAMINI DEGIL. TABI INSANLAR HEM OLMEMEK VEDE KONFORLU YASAMAK ISTEMLERI ISLAM DAN ONCE HERZAMAN OLA GELMISTIR. INSANIN IMTAHANINI IKI ANA BASLIGI "DUNYA KONFORUN DA OLMUYECEKMIS GIBI YASAMAK" ARZUSU.
Kader Ersoy 1 yıl önce
Çok guzel tarihi ozetlemişsiniz. Allah razi olsun. Başarilariniz daim olsun. Saygilar..

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM