Beyinlerimiz iğdiş ediliyor. Halklarla alay ediliyor.
Hükümetlerimiz ayaklar altında paspas ediliyor. Devletlerin aciz, beceriksiz,
takatsiz ve en tehlikelisi olan, güvenilmez olduğu algısı yüreklerimize nakış
ediliyor. Ülkelerimiz paramparça ediliyor. Şehirlerimiz, eserlerimiz,
kutsallarımız çiğneniyor. Daimi bir göç dalgası ve demografik değişim
dayatılıyor.
Ekonomik ambargolarla, ablukalarla, yetmedi mali
operasyonlarla, yetmedi askeri sopayla, yetmedi işgal ve füzelerle bir korku
imparatorluğu inşa ediliyor. Teslim olmaktan ve boyun eğmekten başka çaremiz
yok tohumu ekiliyor. Direnmek boş çaba, yok olmaktansa düşmanın rahmetine
sığınmak tek çıkış yolu düşüncesi egemen kılınıyor.
Bu tablo sığınak delici, yasaklı fosfor, çocukların
korunduğu okullar ve kampları parçalayan, yangın ve deprem üreten bombalar
kadar belki de daha fazla tahripkârdır.
‘SARI ÖKÜZ’Ü VER KURTUL’
Tarih, ibretlik “Sarı Öküz’ü Vermeyecektik” hikayesiyle
doludur. Ama maalesef her seferinde Sarı Öküz’ü vererek kurtulacağımızı sandık.
Benzer acıların sürekli yaşanmasına sebep oluyoruz. “Lübnan Bir Laboratuvardır”
tabiri ülkedeki bu vahim durumu ve neden bir ulus olamadıklarını anlatan uygun
bir ifadedir.
Ve bir İngiliz, Fransız, ABD ve İsrail projesi
olan, Arap ulusunun, Türk ulusunun, Kürt halkının, Ermeni halkın bünyesini
paramparça etmek ve her topluluk, kabile, aşiret ve aileye devlet veya devlet
içinde devlet otoritesi veren anayasalarla Filistin’i, Lübnan’ı, Irak’ı,
Suriye’yi ve Türkiye’yi “böl, yönet ve yut” habis projeleriyle
nasıl yok etmek isteklerini görüyoruz.
Kızılderililer de o tarihlerde Avrupalılarla savaşmanın
beyhude olduğuna, hayatta kalmak için onlarla uzlaşmak ve onlara teslim olmak
zorunda olduklarına inandılar. Bu sayede ailelerini koruyacak ve barış içinde
yaşayacaklarına inandılar.
Direnen kendinden olanlara karşı Avrupalılarla oldular.
Kendi zürriyetine karşı, akrabalarına, komşularına, yüzlerce yıl birlikte
yaşadıkları akraba topluluklara karşı Avrupalılar için ajanlık yaptılar, ihanet
ettiler ve hatta müstevli düşmanların saflarında asker oldular. Ama yok
olmaktan kurtulamadılar.
Moğol istilası döneminde Hülagu ve ordusu Bağdat kapılarına
dayandığında Abbasi Halifesi bölge şehirleri Emirliklerinden yardım
istediğinde, “Hülagu bize söz verdi, uzlaştık anlaştık, bize dokunmayacak”
dediler ve Bağdat’ın işgal, talan ve yıkımına seyirci kaldılar.
Hülagu ve ordusu Bağdat’tan sonra Anadolu şehirlerine, Halep
ve Antakya’ya saldırdı. Bu sefer bu yerlerin hükümdarları, İslam ümmetinden,
diğer şehirlerin hakimlerinden medet ve yardım dilediler. Onlar da benzer bir
tavır sergilediler. “Hülagu ve ordusu ile anlaştık, uzlaştık, onlarla işbirliği
yaparsak, istediklerini verirsek bizi rahat bırakacaklar” diyerek kayıtsız
kaldılar. Bağdat, Halep ve Antakya’nın akıbetini yaşadılar.
En nihayet tehlikenin farkına vardılar. Bu ateşin sönmesi,
bu zulmün bitmesi, bu işgal, talan ve barbarlığın son bulması için bir araya
gelmez ve lakayt tavrı sürdürürlerse büyük bir bedel ödeyeceklerini idrak
ettiler. Irak, Anadolu ve Suriye’den sonra sıranın Mısır’a da geleceğini
anladılar. Güçlerini birleştirdiler. Birleşik bir ordu kurdular ve Zahir
Beybars komutanlığında Filistin’de Ayn Calut Meydan Muharebesinde Hulagu ve
ordusunu bozguna uğrattılar.
SOVYETLER UYARMIŞTI
Birinci Dünya Savaşından sonra Hitler Nazi Rejiminin iktidar
olmamasını isteyenler, bu hareketin ne derece tehlikeli ve ölümcül olduğunu
anlatmaya çalıştılar. ABD, Hitler’de bir tehdit görmedi aksine rejimine destek
verdiler. Ekonomik ve finans yatırımlarıyla Hitler Rejimine milyarlarca dolar
aktardılar. Hitler güçlendi.
Önce Avusturya’yı işgal ve ilhak etti (1938) dönemin Sovyet
Rusya’sı (Stalin) Batılı devletlere özellikle İngiltere, Fransa ve ABD’ye
yapmayın, etmeyin Hitler önce Avrupa’nın ardından dünyanın başına bela olacak,
gelin kuvvetlerimizi birleştirelim ona ve faşist İtalya ve İspanya dostlarına
karşı ortak bir cephe inşa edelim dediler. Hadi oradan seni Gominist dediler.
Hitler İngiltere ve Fransa için tehdit oluşturmaya
başlayınca İngiltere koruması altındaki Sarı Öküz Çekoslovakya’nın Sudetenland
bölgesini (16 Mart 1939) Hitler’e vermek karşılığında barışı sağlayacağını
sandı ve İngiltere Hitler ile saldırmazlık mutabakatını imzaladı.
Sovyet Rusya (Stalin) “yapmayın etmeyin bu sizi
kurtarmayacak, adamın niyeti başka, buralarda durmayacak daha fazlasını
isteyecek” dedi. Hadi oradan, diktatör Gominist Stalin’e mi inanacağız dediler.
Bu sefer Hitler ile barış ve saldırmazlık mutabakatı böyle değil şöyle yapılır
diyerek Almanya-Sovyetler Birliği arasında 23 Ağustos 1939’da 10 yıl süreyle
askeri saldırı olmayacağını garantileyen saldırmazlık mutabakatı imzalandı.
8 gün sonra 1 Eylül 1939’da Hitler orduları Polonya’yı işgal
etti. Sarhoşluk gitti, İngiltere ve Fransa’nın aklı başına geldi. Ve 3 Eylül’de
İngiltere Almanya’ya savaş ilan etti. ABD seyretti. Hitler’in Avrupa’yı kasıp
kavurmasına kayıtsız kaldı. “Avrupa’nın yanındayız, İngiltere’nin yanındayız,
Hitler’in yaptıkları kabul edilemez” gibi yuvarlak laflarla oyun çevirdi.
Almanya, İngiltere, Fransa ve Avrupa’yı yakıp yıktıktan ve
Almanya’da yorgun düştükten 2 sene sonra Aralık 1941’de ganimeti toplamak ve
Avrupa’yı ve Avrupa’nın sömürgelerini kendi lehine tanzim etmek üzere savaşa
dahil oldu. İngiltere, Fransa ve ABD Hitler’i ancak Gominist, Tu Kaka dedikleri
Stalin ile askeri güç birliği yaparak durdurabilmiştir.
BİZİ BÖLMEDEN DURMAYACAKLAR
Sayın Erdoğan ve Sayın Esad;
Netanyahu, Savaş Kabinesi ve efendileri Kızılderilileri yok
edenlerin zihniyetindedir. Günümüzün Hülagu’su, Hitleridir. Teşbihte hata
olmaz.
Sözüm meclisinizden dışarıdır: Sarı Öküz Filistin’i verseniz
de, Lübnan’ı kurban etseniz de, Doğu Akdeniz’i ve servetlerini kendisi ve
efendileri için tahsis etseniz de, İran’ı en büyük düşman belleseniz de, Suriye
toprakları üzerinde Irak ve Lübnan misali adını bile hatırlamayacağınız onlarca
etnik, din ve mezheplere devletler inşa etmeden, buradan hareketle Türkiye’yi
Irak ve Suriye gibi bölmeden ve ülkemizi tüm emirlerine mutlak riayet eden ve
uygulayan ülke konumuna getirmeden durmayacaklardır.
Siz Sayın Erdoğan, Sayın Esad, Sayın Hakan Fidan, Sayın
Faysal Mikdat, Sayın Numan Kurtulmuş ve Sayın Hammuda Sabbah… birçok
açıklamalarınızda Netanyahu, Savaş kabinesi ve efendilerinin niyetini
anladığınızı ifade ettiniz. Bu zihniyet ve projeleriyle mücadele etmenin ona
teslim olmaktan daha az zararlı olduğunu tarih öğretmiyor mu?
Kissinger, “ABD’ye düşman olmak tehlikelidir ama onunla dost
olmak ölümcüldür” sözünü yabana atabilir miyiz? Çağımızın Hülagu’su, Hitleri ve
daha beteri olan Netanyahu, Savaş ve terör kabinesi ile efendilerini durdurmak
için bir mezarı Şam’da olan Türk-Arabi-Kürdi kahraman Zahir
Beybars, Salahaddin Eyyubi olmak için, güçlerinizi birleştirmek için daha neyi
bekliyorsunuz?
DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZ?
Yıllarca size tek kuruş para almadan tercümanlık yaptım.
Emeğimi helal etmem. Yıllarca iki ülkenin dostluğu, barışı ve huzur için
mücadele ettim. Allah’ı bilemem ama ben sizi affetmem. Aramızdaki tuzun ve
ekmeğin suyu hürmetine ve Allah rızası için diyorum daha neyi bekliyorsunuz?
Ankara-Şam güç birliği sadece mazlum milletlerin
umudu olmayacaktır. Bölgemizi Sünni, Şii, Alevi, Musevi, Mesihi, Arap, Türk,
Kürt, Ermeni, Süryani diye parçalayanlara ve varlığımıza, tarihimize ve
medeniyetimize kast edenlere, Filistin, Lübnan, Suriye ve Türkiye’nin varlığı
ve güvende olmasını sağlayacak, aynı zamanda nihilist ve narsist Netanyahu’dan
Musevileri-Yahudileri de kurtaracaktır.
Omuzlarınızda ağır bir sorumluluk var. Asla unutmayın Tarih
bugün için sizi ya Tağut’u durduran ya da Sarı Öküz’ü kurban eden olarak
yargılayacaktır.