Siyasette Konuşulması Gerekenler Veya Güdülmesi Gereken Hedef

GİRİŞ: 16.06.2023 19:10      GÜNCELLEME: 16.06.2023 19:10
Rasthaber - Sayın okuyucumuz, malumunuz üzere seçim sath-ı mailine girildiğinde her parti değişik taahhütlerde bulunarak hummalı bir şekilde seçim propagandalarında bulundular. Hemen hemen bütün parti başkanları mevcut egemen sistem içerisinde söylevler geliştirerek çeşitli vaadleri dile getirdiler. Oysa olay üst perdeden tahlil edilip pazılın büyük parçasına bakıldığında yapılan vaatler "asıl ihtiyaca mebni olana" yönelik değildi. Laik rejimi kuran iradenin ilke ve kuralları o kadar benimsenmiş ki, halkımıza bu ilkeler "aidiyet değeri" olarak benimsetilmiş. Kimse laikliği, yani dinî kuralları reddeden yapıyı konuşmuyor, tartışmıyor. Oysa laik rejime geçişle birlikte yönetim işine taallûk eden ilâhî kurallar askıya alınarak devre dışı bırakılmıştı. Böyle mi olmalıydı? Halkımızın ezici çoğunluğu olarak % 98'i Müslüman olduğuna göre İslâmî yasalar neden gündeme getirilmiyor. Mutlak adaletin teminatı olan bu ilâhî yasalar neden konuşulmuyor? Yanılabilir insanların yüz sene önce koymuş olduğu kurallar çağdışı olması gerekmiyor mu? Komünizm ideolojisi yıkıldığında Batı kentlerin bildbordlarında, Karl Marks adına "Yanılmak insana mahsustur" yazıyordu. Bizim toplumumuzda sadece hayat pahalılığı ve ekonomik kriz konuşuluyor. Bunun asıl sebebinin bir sömürü düzeni olan kapitalizm konuşulmuyor. Maalesef ki halkımızın siyasîlerden tek beklentisi piyasanın rahatlaması ve dövizin tırmanışına engel olunması. Oysa Türkiye'nin yüz yıllık tarihine baktığımızda sürekli enflasyon yaşanmakta ve belirli aralıklarla döviz normalin üzerinde tırmanışa geçerek devalüasyonlara sebebiyet verilmekte. Bu durum defalarca yaşandı ve yaşanmaya devam etmektedir. Bazılarınız, "Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin kaderi bu" diyebilir, ancak aklıselimce düşünüldüğünde bunun kader olmadığı anlaşılacaktır. Zira yüce Rabbimiz buyuruyor ki, "Biz her insanın (veya her insan topluluğunun) kaderini kendi çabasına bağladık." (İsrâ: 13) Diğer bir ayet-i kerimede ise, "Bir toplum kendilerinde var olan ahlâk ve erdem kurallarına taallûk eden güzel hasletleri değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez." (Rad: 11) Her şeyden önce ahlâk ve erdem hasletleri çalışkan olmayı, üretmeyi, üretmeden tüketmemeyi, israftan uzak olmayı, ticareti dürüst yapmayı, cürüm işlememeyi ve adil olmayı zorunlu kılmaktadır. Serbest piyasa ekonomik modele dayalı olan vahşi kapitalizm ise üretim ve üretim araçlarını ellerinde bulunduran burjuva sermayedarlarına öylesine bir fırsat ve imkân sunuyor ki, adeta bir koyup dokuz alıyorlar. Bu durum sadece büyük kompradorlar için geçerli değil. Ticaretin her katmanında/en ufak esnafta, en küçük ticaret erbabında bile bu insafsızlığı, bir koyup dokuz almayı görmeniz mümkün. Çünkü uzun yıllardan beri bu coğrafyanın insanlarında var olan ahlâk ve erdem kurallarındaki inhirafı görebiliyorsunuz. Aldatma sonucu elde edilen kâr kapitalizme göre meşru olabilir ama dine göre ahlâkî değildir ve haramdır.

Bakınız, bugün yaşanmakta olan ekonomik krizden dolayı halkımız bu minvâlden beklentilere girmiş. Doğrudur ve beklentilerinden de haklılar. Ancak şu gerçeği bilmiş olalım ki 100 yıldan beri bu ülke bir sömürü sistemi olan faize dayalı vahşi kapitalizm tarafından yönetilmektedir. Olayın bu boyutu konuşulup tartışılmıyor. Vaatler ve konuşulanlar pansuman türü palyatif öneriler oluyor. Oysa tartışılması gereken laiklik ilkesi ve kapitalizme dayalı sömürü düzen olmalı. Halkımız 100 yıldan beri vahşi kapitalizmin cenderesinde inim inim inliyor ve fakat bunun nedenini bilmediği için sorunun çözümünü başka kulvarlarda arıyor.

Ne yazık ki, ekonomik hayatı en mükemmel şekilde dizayn edecek medeniyetimizin kurucu değer ve dinamikleri konuşulmuyor, gündeme getirilmiyor. Sistemin ürettiği sorunlar konuşuluyor fakat sorunu üreten, soruna kuluçkalık yapan sistem/rejim tartışılmıyor. Tartışmaya açılmasına müsaade edilmiyor. Sivrisineklerle uğraşılıyor, bataklığın kurutulması düşünülmüyor. Biz açık bir şekilde ifade ediyoruz ki bu sömürü düzeni değişmediği süre gelir dağılımında adalet tahakkuk etmeyecektir. Yüce Rabbimiz buyuruyor ki: "Mülk sadece zenginleriniz arasında dolaşan bir meta olmasın." (Hale: 7) Bakınız, sadece İslâm'da var olan sosyal adaleti temin edecek bu anlayış hiçbir beşeri ideolojide yoktur. İslâm her şeyden önce adil bir düzenin tahakkuku için gelir dağılımında adalet ve fırsat eşitliğini ön görmektedir. Bu yüzden sömürü düzeni olan mevcut bu sistem değişmeli diyoruz.

Kısacası ve sonuç olarak, ilâhî değerlerimiz kapsamında hukukun üstünlüğü prensibini esas alan, insan temel hak ve özgürlüklerine dayalı yeni bir anayasal düzene ihtiyacımız var. Bunu talep etmek, bunun mücadelesini vermek her Müslüman için imanî bir vecibedir. Merhum Erbakan Hocamız diyordu ki: "Hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi mezhepten olursan ol eğer İslâmî bir düzen için mücadele etmiyorsan beş para etmezsin."

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM