1) ABD-İngiltere ve İsrail açısından Şam
yönetiminin iki temel sorunu var: İran’la ittifakı ve direnişe; özellikle
Hizbullah’a verilen destek. Şam yönetimi her iki konuda da defalarca uyarıldı.
En son Netanyahu Esed’i açıktan tehdit etti. ABD ve İsrail açısından temel
strateji İran’ın Hizbullah’la bağlantısını koparmak. Bunun dışındaki her sorun
ikincildir. Amaç Suriye yönetiminin devrilmesi değil, İran’la ve direnişle
bağlantısını koparmış bir Suriye var etmektir. Dolayısıyla Suriye’deki
gelişmeler İsrail’in güvenliği ve Camp David düzeninin korunmasıyla doğrudan
ilişkilidir. ABD-İngiltere ve İsrail açısından Şam’dan kimin gideceği değil,
Şam’a kimin geleceği önemlidir.
2) Suriye zaten kendi topraklarının bir bölümünde
hakimiyetini yitirmiş bir ülke. İran ve Rusya’nın desteğiyle ayakta kalabildi.
Bununla birlikte 2019’dan bu yana da ABD’nin uyguladığı Sezar yasalarıyla
ekonomik açıdan çökertilmiş; olabildiğince zayıflatılmıştır. Aksa Tufanı savaşı
boyunca da İsrail tarafından düzenli olarak vurulmuştur.
3) Suriye’nin müttefikleri Rusya Ukrayna’da, Hizbullah
Lübnan’da bir savaşın içinde. Rusya’nın Suriye’ye desteği zaten hava
güçleriyle. Kara desteğini İran’la bağlantılı yapılar veriyordu. Kuşkusuz
bunların başında Hizbullah geliyor. Hizbullah ise 14 ay boyunca Gazze savaşına
verdiği destekten dolayı ağır darbeler aldı. İsrail’in ateşkesi sürekli ihlal
etmesi, Suriye sahasına dönersen “yine vururum” mesajıdır. Yani, İsrail'in
savaş uçakları hâlâ tepesinde. Dolayısıyla Hizbullah’ın Suriye sahasında güçlü
bir şekilde var olması zorlaşmıştır. Aksa Tufanı savaşı, Suriye’nin ve
müttefiklerinin ABD-İsrail-İngiltere koalisyonu tarafından baskılanması HTŞ ve
diğer gruplar için Suriye sahnesini zamanlama açısından hazır hale getirmiştir.
HTŞ’nin hızlı ilerleyişi hem iyi bir hazırlık yapılmış olması hem de Aksa
Tufanı savaşının var ettiği koşullarla ilişkili görünmektedir.
Bu arada şunu da dikkate almakta fayda var: Suriye
yönetiminin yıkılması Rusya ve İran açısından farklı sebeplerle ve farklı
dozajlarda tehdit olarak algılanmaktadır. Suriye’de Rusya’nın konumunu koruması
şartıyla İran’la bağlantısı kopmuş yeni bir Suriye Rusya için çok
hayati bir sorun olarak algılanmayabilir. Sonuçta İsrail’i tanıyan Rusya Suriye
için İran’a göre “ılımlı” bir müttefiktir.
Yine şu ihtimali de göz önünde tutmak gerekiyor: Suriye
meselesinin ilk yıllarından farklı olarak Arap ülkeleri Şam yönetiminin yanında
durduklarını açıkladılar. Bu tutum, Esad’a ilk maddede belirttiğim iki şartı
kabul etmesi halinde, yönetimini koruyabileceği şeklinde okunabilir. Nitekim
ABD ile BAE’nin, İran ile ilişkileri kesmesi şartıyla Suriye’ye yönelik
yaptırımların kalkmasını görüştükleri basına yansımıştı. Şam yönetiminin böyle
bir seçeneği değerlendirip değerlendirmeyeceğini de zaman gösterecek.
4) Daha önceki yıllarda Suriye muhalefetinin en önemli
sorunu kendi içinde bütünlüklü bir yapı arz etmemesiydi. Kendi içinde sürekli
bölünen, kendi aralarında savaşan; yağma ve talan görüntüleri veren bir
“muhalefet” söz konusuydu. Şu anda HTŞ Suriye’deki gelişmelerin en önemli ve en
güçlü aktörü görünmektedir. Hem Türkiye hem de BM tarafından terör
örgütü olarak ilan edilen bu yapı el-Kaide kökenli olmasına rağmen, yeni
dönemde farklı bir imaj çizmektedir. Hem içeride hem de dışarıda “azınlıkları
gözeten”, “düzenli” ve “kurallı” bir görünüm vermeye çalışmaktadır. Hatta
siyasi kanadı “Kurtuluş Hükümeti” Rusya’ya bile Esed sonrası dönemde
Suriye’deki konumunu koruyabileceği mesajını vermiştir. HTŞ, The Telegraph gibi
bazı Batılı medya organlarında el-Kaide’nin “gülen yüzü” olarak
takdim edilmekte, “ılımlılaşmış” bir grup olarak gösterilmektedir. Bunun bir
istisnası vardır: İran. İran’ın eli Suriye’den kesilecektir.
5) HTŞ’nin stratejik hedefi Şam yönetimini yıkmak ya da bu
yönetimin İran’la bağlantısını koparması için ona baskı oluşturacak koşulları
yaratmak olduğu anlaşılıyor. Bu sağlanıncaya kadar “ılımlı” görünümünü korumaya
çalışacaktır. Hatta bunun için önümüzdeki günlerde daha fazla piar çalışması
yapılabilir.
Peki bu başarılabilir mi? Belirsiz, başarılamayabilir. Çünkü
Suriye sahnesindeki gruplar arasında farklılıklar var ve HTŞ kendi ajandası
olan bir grup. Ancak sözünü ettiğim hedef gerçekleştirildikten sonra daha
farklı bir HTŞ görebiliriz. Eğer kendi hakimiyetini ve ideolojisini tesis
etmeye çalışan bir HTŞ ortaya çıkarsa başka çatışmalar başlayacaktır.
6) İran’la bağlantısı kopmuş bir Suriye ne anlama gelir?
Hizbullah, Aksa Tufanı savaşında Gazze’nin en önemli destek cephesiydi.
Hizbullah’ın ateşi sadece Gazze’ye moral olmakla kalmamış, 14 ay boyunca
İsrail’in gücünü de bölmüştü. Hedef, Seyyid Hasan Nasrallah tarafından
defalarca açıklandığı gibi Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’e baskı
yapmaktı. Hizbullah 14 ay boyunca bu hedef için büyük kayıplar verdi ve ağır
bir yara aldı. Lübnan’ın güneyinde adeta yeni Gazzeler oluştu. Bu arada
Lübnan’ın da ekonomik açıdan çökmüş bir ülke olduğunu, şartların çok zor
olduğunu söyleyelim. İsrail, liderlerini ve komuta kademesini yok ettiği; çağrı
cihazı ve telsiz terörleriyle elit savaşçılarının önemli bir bölümünü öldürdüğü
ya da sakat bıraktığı bir dönemde Lübnan’a girip işi bitirmek istedi. Netanyahu
hükümeti halkına bunu vaat etmesine rağmen bunu başaramadı, Hizbullah’a diz
çöktüremedi. Dolayısıyla “ateşkes” İsrail’in yenilgisi anlamına geliyordu.
Kuzey’deki halk “Hizbullah” tehdidi devam ederken evlerine dönmek istemiyordu.
Fakat Netanyahu, ateşkesin hedeflerini açıklarken iki ülkeyi işaret etti:
Suriye ve İran.
Bunun en temel sebebi, sahada bitiremediği Hizbullah’ın
ikmal hattını keserek, İsrail’in kuzeyini “güvenlikli” hale getirmektedir.
Suriye’nin yıkılması ve Hizbullah’ın etkisizleştirilmesi
direniş cephesinin İsrail’le savaşındaki stratejik planı olan
“meydanların/sahaların birliği” stratejisine önemli bir darbe olacaktır.
Özetle, Filistin direnişi açısından baktığımızda,
Suriye-İran bağlantısının kopmasının ilk ve en etkili sonucu Lübnan’da
görülecektir. Hizbullah İsrail’le savaşında en önemli stratejik müttefikini
kaybetmiş olacaktır. Kuzeyi “güvenli” hale gelmiş bir İsrail, önce Gazze’yi
“temiz”leyecek, sonra Batı Şeria’daki direniş güçlerini bitirecektir.
Onlara göre, İbrahim anlaşmalarıyla zaten Aksa Tufanı
öncesinde diğer Arap ülkeleri normalleşme sürecine girmiştir. Bu sonuç,
normalleşmek istemeyen ülkelerin/grupların başına nelerin
geldiğine/gelebileceğine ilişkin de güçlü bir mesaj olacaktır. Neticede, onlara
göre, Aksa Tufanı parantezi kapanmış olacak, bir daha İsrail’e karşı hiç kimse
böyle şeyler yapmayı aklına getirmeyecektir. Daha açık bir şekilde söyleyecek
olursak “normalleşme cephesi” kazanacak, direniş cephesi yenilecektir.
Tabii ki bu, onların hesabıdır. Daha önce de defalarca bu
tür hesaplar yapmışlardır. Fakat biz sahadaki aktörleri hesaplarken genelde en
önemli Faili, Allah’ın hesabını unutuyoruz. Kuşkusuz O’nun hesabı bütün
hesapları kuşatmıştır.
Neticede Allah’tan niyazım Suriye halkının huzurlu ve
aydınlık bir geleceğe kavuştuğu günleri görmeyi nasip etmesidir bizlere.
Mazlumların sığınağı O’dur. Her şeyi en iyi bilen odur. Bizlerin kalbini doğru
olana, razı olduğu şeye yöneltmesini dilerim.
islamianaliz