Trump'ın Haraç Tahsilatı

GİRİŞ: 05.06.2025 12:43      GÜNCELLEME: 05.06.2025 12:43
Rasthaber -  Hatırlayacağınız üzere ABD Başkanı Donald Trump önceki döneminde ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan'a yapmıştı. Trump bu ziyareti esnasında Suud kralı Selman ve Mısır Firavun'u Sisi'yi de yanına alarak mitolojik masallara özgü bir tutumla küre etrafında pozlar vermişlerdi; akabinde ise kılıç dansı yapmışlardı. Bu tiksindirici seremonilerden sonra Trump Suudi Arabistan kralı Selman ile 480 milyar dolarlık silah satışına imza attı. Aslında zahiren silah satışı olarak dile getirilen bu anlaşma haraç kesmekten başka bir şey değildi. Nitekim bu kesilen haracı Trump şu sözlerle gerekçelendirmişti: "Biz bu parayı almak durumundayız, çünkü Suudi Arabistan'ı biz koruyoruz. Eğer Suudi Arabistan'ı korumuyor olsak bu ülke ayakta duramaz, iki hafta içerisinde yıkılır gider." Trump bu sözleri ile potansiyel tehdit olarak İsrail'i değil İran’ı işaret ediyordu. Çünkü Suudi Arabistan için İsrail değil İran tehdit oluşturuyordu! Zira yıllardır mezhep üzerinden sürüp giden manipülatif algılar bu şekilde tedavüle sokulmuştu. Nasıl olsa Suudi rejimi "Yüzyılın Anlaşması" ve "Abraham Sözleşmesi"ne imza atmış ve

Siyonist çeteye karşı kendisini güvenceye almıştı! Siyonist çetenin mazlum Filistin halkına yönelik yaptığı soykırım ve katliamlardan ibret almayan ve bir gün sıranın kendisine geleceğini bilmeyen ahmak Suudi yöneticileri için varsa yoksa asıl düşman Şiî İran'dı! Algılar bu yöndeydi. Silah satmak, Suud'u haraca bağlamak ancak bu şekilde olabilirdi. Emlâk tüccarı kovboy Trump'ın ticarî zekâsı ahmak Suud kralına karşı böyle işliyordu. Hiçbir zorluk ve tepkiyle karşılaşmadan yapılan söğüşleme işlemi Trump'ın iştahını bir hayli kabarmış olmalı ki, bu sefer Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni de haraç listesine eklemiş oldu. Ayrıca Suudi Arabistan ziyareti esnasında, bir zamanlar kendisi için tehdit olarak gördüğü ve bu yüzden başına 10 milyon dolar koyduğu Suriye'nin yeni lideri Ahmet eş-Şara ile de görüştü ve kendisinden birtakım imtiyazlar koparıp, "petrol ve maden işletmeleri" kapsamında onunla da imzalar atıldı. Sadece petrol ve maden işletmeleri hususunda değil, yabancı sermayeye kapıların açılmasına ilişkin birçok alanda anlaşma yapıldı. (Bu imtiyazlar bir zamanlar Davutoğlu aracılığı ile Esad’a sunulan ve Esad tarafından kabul görmeyip reddedilen tahkim yasalarından başkası değildir. Elbette son gelişmelerle ilgili bu tahkim yasalarına yeni maddeler de eklendi.)

Nasıl olsa YPG/SDG ile birlikte Suriye'nin kuzeyinde bulunan petrol kuyularına çökmüşler ve bu petrolü merkezî hükümete para ile satıyorlar. Ne âlâ bir durum değil mi? Çaldığı petrolü sahibine para ile satıyor. Ee, ABD 50 bin TIR dolusu silahı her iki terör örgütüne boşuna mı vermişti. Şimdi her iki tarafa müstakil alan kazandırmış oldu. Siz bunun adına isterseniz "federatif yapı" deyin! Birileri tarafından kabullenmeme adına inkâr edilse de vakıa bundan ibaret! Merak etmeyin sırada Türkiye var! Merhum Erbakan Hoca’mız boşuna uyarmamıştı!

Büyük şeytan Amerika'nın talep ve entrikaları bitmez. Petrole çöktüğü yetmedi şimdi Şara ile yaptığı anlaşmalar kapsamında madenlere de çökmüş oldu. Ayrıca İstanbul Mecidiyeköy'de olduğu gibi Suriye'de de oluşturacağı yeni sömürü düzeni için Şam'da "Trump Towers" yapma sözü verdi. Merkezî karargâh orası olacakmış!

Dünyanın 100 küsur ülkesinde 800 dolayında üssü bulunan ABD Esad sonrası Suriye'yi de listeye eklemiş oldu. Suriye, Esad döneminde ABD üssü olmayan ender ülkelerden biri idi. Ayrıca 22 Arap ülkesi içerisinde Filistinli silahlı örgütlere Şam'da ofis açan, Busra kenti kırsalında eğitim kampları kuran, İran'dan gelen silahların sevkiyatına lojistik destek veren tek ülke Suriye idi. ABD, Siyonist çeteninin talebi üzerine nice zamandır Suriye rejimini yıkma çabası içerisindeydi. Bu yüzden HTŞ ABD için bulunmaz bir maşa, bulunmaz bir aparat olmuştu. Şu hakikati bilmiş olalım ki, ABD Suriye'nin petrol ve madenlerine çökmekle yetinmeyecek. Suriye'nin gelecekte Arz-ı Mevud projesine eklemlenmesi için Siyonist çeteye alan açacak. Esad’ı devirmekteki asıl maksatları buydu. İsrail'in önün açmak. Nitekim bu kaos sürecinde önü açılan Siyonist çete Golan Tepeleri’ni aşarak üç Gazze büyüklüğünde toprağı işgal etti. İşgalci İsrail'in en büyük hamisi ve hizmetçisi Amerika'dır. ABD, 7 Ekim'den bu yana İsrail'e milyarlarca dolar silah yardımında bulundu. ABD öylesine melun ki, bütün bu harcamalarının faturasını fazlasıyla Arap ülkelerine kesmektedir.

Haydut Trump Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yapmış olduğu anlaşmalar sonucu bu ülkelerden 4 trilyon dolar dolayında haraç tahsil etmiş oldu. Ayrıca Katar "diş kirası" olarak Trump'a 400 milyon dolar değerinde "uçan saray" hediye etti...

Ahmak yöneticileri haraca bağlamak böyle bir şey...

ABD geçmişte de bu işi yapıyordu ama böylesi astronomik boyutlarda değildi. Bugün öyle bir raddeye gelindi ki Trump üç Arap ülkesini haraca bağlamakla ve Suriye'nin madenlerine ve petrolüne çökmekle yetinmiyor. Bizzat Trump'ın dile getirdiği üzere, diğer Arap ülkeleri ile yapmayı planladığı anlaşmalarla 4 trilyon doları 10 trilyon doların üzerine çıkaracağını söyledi. Adam, yani mahallenin kabadayısı o kadar rahat, o kadar cüretkâr ki, yaptığı gasp işini aleni yapıyor. Ve bununla gurur duyduğunu dile getiriyor. Bu zillet ABD'ye boyun eğen, ABD'nin her talebine evet diyen Arap ülkelerine ait. Zilletin bir başka boyutu ise Birleşik Arap Emirlikleri'nde yaşandı.

Trump'ı karşılama töreni esnasında bayanlar saç sallama seansları ile seremoni yaptılar. Bu yapılan deyyusluktan başka bir şey değildi...

Arap olmayan bazı Müslüman ülke yöneticileri de var ki, bunlar da ABD'ye piyonluk yaptıkları için aynı zillete, aynı aşağılık duruma ortaktırlar. Böyle mi olmalıydı?

Sayın okuyucumuz, Müslümanlar olarak ne kadar ironik ve ne kadar acı bir duruma tanıklık etmekteyiz. Eğer başta büyük şeytan ABD olmak üzere küresel şer güçler karşısında ümmet olarak 2 milyarı aşan nüfus potansiyelimizle yek vücut olup birliğimizi tesis etmiş olsaydık böylesi haraç verme zilleti yaşanmaz ve ümmetin her bir ferdinin hakkı olan maden ve petrol gelirlerimiz Amerika ve hempalarına peşkeş çekilmezdi. Sonuçta o meblağlar İslâm coğrafyalarının bayındırlık ve kalkınmasına tahsis edilirdi.

Evet, bu trilyon dolarlar haraç olarak verileceğine ümmetin ihtiyaçları için kullanılsaydı böyle mi olurdu? Soykırım boyunca katledilmeleri yetmiyor gibi şu anda Gazze'de insanlar açlıktan ölüyor. Siz ise bu soykırım ve katliamların baş destekçisi melun Trump'a trilyon dolar haraç veriyorsunuz. Lânet olsun size de rejimlerinize de..

YORUMLAR

REKLAM