İslam’ın ortaya çıkışından (622) 58 yıl ve İslam
Peygamberinin dünyadan ayrılışından (632) 48 yıl sonra meydana gelen Kerbela
olayı veya Aşura Kıyamı söz konusu olduğunda zamanımız insanının facianın
derinliğini anlamakta zorlandığı bir gerçektir. Konuyu sadece Emevi sultanının
ve valilerinin, komutanlarının gaddarlığıyla sınırlamak olayı tüm boyutlarıyla
anlamamıza engel olabilir. Aynen bugün Gazze’de devam eden soy kırımı Siyonist
çetelerin zalimliğiyle sınırlamak ve halkı Müslüman devletler başta olmak üzere
müstekbir güçlerin rolünü görmezden gelmeye benzer. Yani Peygamber’in (SA)
Ehlibeytine yapılanlardan sadece sultanlar değil, sultanlara yardım edenler,
sultanların zulmünü tevil edenler, sultanların zulmü karşısında susanlar ve
kayıtsız kalanlar da sorumludurlar.
Aşura Kıyamını anlamak için günümüzdeki olaylardan ve
günümüz olaylarının sonuçlarını anlamak için Aşura kıyamından dersler çıkarmalarıyız.
Günümüzde Filistin’de, Gazze’de masum çocuklara, savunmasız
sivillere karşı sürdürülen soy kırımı karşısında İslam ve Müslümanlık
iddiasında bulunan liderlerin ve rejimlerin niçin kayıtsız kaldıklarını anlamak
için Aşura’nın mesajlarını iyi anlamak gerekir. Gazzeli masum çocukların
katliamı karşısında susanların, bu soy kırımını önlemek için güçlerini
kullanmaktan korkanların, çekinenlerin, kayıtsız kalanların Müslüman halkları
aldatmak için niçin İmam Hüseyin ve Ehlibeyt dostu görüntüsü verdikleri de
ancak Aşura Kıyamının gerçek mahiyeti idrak edilirse anlaşılabilir.
Müslümanın her ameli/davranışı inanç, düşünce ve görev
eksenli olmalıdır. Müslüman yaşadığı zamanın ihtiyaçlarını tanımalı, bu zaman
dilimindeki önceliklerini belirlemeli, hangi zamanda ne yapması gerektiğini iyi
hesaplayarak hareket etmelidir. Hüseyni kıyam karşısındaki görevini de bu kural
dairesinde belirlemelidir.
Kerbela kıyamının hemen sonrasından zamanımıza kadar geçen
sürede müminler bu eşsiz kıyamla ilgili görev ve davranışlarında çeşitli
evreler geçirmişlerdir. Kıyam’ın sıcaklığının hissedildiği ilk yıllarda ortaya
çıkan Tevvabin, Muhtar ve benzeri birkaç silahlı kalkışma ve intikam hareketini
istisna tutarsak müminlerin çok sıkıntılı aşamalardan geçtiğini, katliamlara
uğradıklarını, evlerine kapanmak zorunda bırakıldıklarını görürüz.
Öyle zamanlar olmuştur ki, Ehlibeyt İmamları(as) ve
yakınları kendi evlerinde bile Aşura’yı anma ve matem merasimi düzenlemeyi
gizlice yapmak zorunda kalmışlardır.
Öyle zamanlar olmuştur ki, müminler İmam Hüseyin’in pak
türbesini ziyaret etmek için canlarından geçmiş, topluca katliama uğramış,
hapsedilmiş, ziyaret etmeleri yasaklanmış ve her türlü medeni haklarından
mahrum bırakılmışlardır.
Öyle zamanlar olmuştur ki, İmam Huseyin(as) ve yaranlarının
pak türbeleri defalarca yıkılmış, yerle bir edilmiş, yağmalanmış, ziyaretçileri
topluca katledilmiştir.
Öyle zamanlar olmuştur ki, din büyükleri halkı çeşitli
yollarla Muharremin ilk on günü ve özellikle Aşura gününde matem merasimlerini
ayakta tutmaya teşvik etmişlerdir. Başta İmam Cafer-i Sadık(as) olmak üzere
Ehlibeyt İmamlarından bu konuda yüzlerce hadis rivayet edilmiştir. Araştırmak
isteyenler Kütub-u Erba’a ve Bihar’ul Envar hadis mecmualarına bakabilirler.
Allah’a binlerce şükürler olsun ki, İslam İnkılabı’nın
bereketiyle müminler bugün Irak’ta ve Suriye’de bulunan Ehlibeyt haremlerini
rahatlıkla ziyaret etmekte, asırlardır yapılamayan Erbain Yürüyüşü’nü
gerçekleştirebilmekte, her geçen gün Peygamber Ehlibeyti’nin öğretileriyle daha
çok aşina olabilmekte, hepsinden önemlisi müstekbirlerin tüm engellemelerine
rağmen Ehlibeyt’i dünyaya tanıtmakta ve dünya mustaz’aflarını ehlibeyt ekseninde
dayanışmaya, vahdete çağırmaktadırlar.
Azerbaycan, Arabistan gibi bazı ülkelerde hala bile Aşura
Matem merasimlerine sınırlama getirilmeye çalışılsa da başarılı
olamayacaklardır. Bu gibi baskı ve sınırlamalar birkaç asır öncesine ait
insanlık ayıplarıdır ve artık geçmişte kalmıştır. Tağutların bu anlamsız
çabaları devam etse de müminler iletişim çağında bu aşamaları çoktan geride
bırakmışlardır.
Benim gibi altmış yaş ve üzerinde olanlar hatırlayacağı gibi
kendi ülkemizde de Aşura matem merasimleri bugünkü gibi rahat düzenlenemiyordu.
Şiilerin yoğunlukla yaşadıkları Iğdır ve Kars illeri merkezlerinde daha son
yıllara kadar Aşura günü meydanlara, caddelere çıkıp matem merasimi düzenlemek
yasal olarak olmasa da fiilen yasaktı. Ama günümüzde Iğdır ve Kars gibi Şiilerin
çoğunlukta olduğu şehirlerin hemen her mahallesi ve şehir merkezlerinde coşkulu
merasimler düzenlenmektedir., merasimler halk tabanına yayılmış bulunuyor. Daha
da önemlisi bugün İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Kayseri, Malatya, Elazığ,
Çorum ve Gümüşhane gibi birçok büyük ve küçük şehirde Aşura matem merasimleri
düzenlenmektedir. Ülkemizin dört bir yanında Aşura matem merasimlerini ayakta
tutan, yaşatan ve yayan alimlerimiz, meddahlarımız ve hayırseverler başta olmak
üzere tüm müminlerden Allah razı olsun.
Bunca olumlu ilerlemeye rağmen acaba görevimizi zamanın
ihtiyaçlarına ve çağın gereklerine göre yerine getirebiliyor muyuz?
Günün birinde Kerbela’da olup bitenler Müslümanlara
ulaştırılmalı, müstekbir ve tağutların cinayetlerinin boyutu, derinliği
bilmeyenlere, tezvirle/medya ile aldatılmışlara aktarılmalıydı. İmam Ali bin
Hüseyin Zeynelabidin (as) ve Hz. Zeynep(sa) nice zahmetlerle katlanarak bunu
gerçekleştirdiler.
Ayrı bir dönemde, İmam Cafer-i Sadık(as) zamanında İmam
Hüseyin’in kıyamının hakikati, Aşura’nın hikmeti anlatılmalı, kıyamın hedefinin
canlı tutulması, gelecek nesillere aktarılması gerekirdi ve nice zahmetlere
rağmen bu da gerçekleştirildi.
Ehlibeyt İmamlarının her biri kendi dönemlerinde zamanın
şartlarına ve ihtiyaçlarına göre Kerbela Kıyamı’nın hedeflerini beyan ettiler,
açıkladılar ve matem merasimlerini ihya ettiler.
Allah zuhurunu bir an önce gerçekleştirsin İmam-ı Zaman’ın
gaybet döneminde özel nayipleri ve ardından genel nayipleri olan alim ve
fakihler de bu doğrultuda görevlerinin idrakinde olarak ellerinden geleni
yapmışlardır.
İran’da İslam İnkılabının, Allah rahmet etsin İmam
Humeyni(ra) liderliğinde zafere ulaşması ve Ehlibeyt’in(as) maarifini,
öğretilerini ihya etmeye kararlı bir devletin kurulmasıyla birlikte Kerbela
Kıyamı’nın hakikati, hikmeti ve hedefleri her zamankinden daha çok, daha geniş
boyutlarda ve daha yüksek bir ivmeyle aydınlatılmaya devam etmektedir.
Aşura mateminin ayakta tutulması ve sürdürülmesi için
geçmişte maslahat icabı göz yumulan görmezden gelinen birtakım hurafeler matem merasimlerinden
temizlendi ve hala da temizlenmeye devam etmektedir. Merasimlerde yapılan
konuşmalar, okunan şiirler ve mersiyeler her geçen yıl hem içerik olarak
yükselmekte hem de daha sağlam belgelere dayanılarak rivayet edilmekte, halkı
hüzne boğan ama gerçeği olmayan ve yorumdan ibaret mersiyeler/ağıtlara yer
verilmemektedir.
Merasimler şekil olarak da geçen bu kırk küsur yıl
içerisinde önemli değişikliklere uğradı. Merasimlerde kılıç/hançer/kama
kullanılması yasaklandı; davul/matem müziği ve zincir kullanılması yasaklanmasa
da kullanılmaması tavsiye edilmektedir.
Kerbela Kıyamı cesaret, şecaet, kahramanlık, cömertlik,
sadakat ve fedakarlık gibi erdemlerin yanında heyecan ve coşkunun da zirve
yaptığı bir harekettir. Bu erdemlerin hepsi aynı oranda ihya edilmelidir.
Heyecan ve coşkunun yanında idrak ve şuurlanma da ihya edilmelidir.
Hepsinden daha önemlisi Kerbela Kıyamı zamanın ihtiyaçlarına
göre yorumlanmalı ve bu kıyamın hikmeti ve hedefinden yararlanılarak günümüz
insanının toplumsal hayatına nasıl yön verileceğine dair sonuçlar
çıkarılmalıdır. Zalim/müstekbir güçlerin hile, baskı, katliam ve soykırım
girişimlerine karşı Aşura Kıyamından dersler çıkarılmalıdır.
Aşura matemi elbet her yönüyle ilelebet korunmalı ve
yaşatılmalıdır. Hiçbir yönü küçümsenemez ve zamanı geçmiş olarak nitelenemez.
Ama matem merasimlerini birkaç yönüyle sınırlamak doğru değildir. Bizden yüz
yıl, elli yıl önceki nesillerden farklı bir zamanda yaşadığımızın farkında
olarak Kerbela Kıyamının şimdiki karşılığı üzerinde düşünmeli ve ona göre
davranmalıyız. Yüz yıl önceki şartlar, imkanlar farklı olduğu gibi zamanın
ihtiyaçlarına göre konuyu idrak düzeyi de farklıydı. Birkaç asır öncekiler için
belki bu merasimler sadece Ehlibeyt’e bağlılığımızı bildirmek, teselli vermek,
matemi yaşatmak, ağlamak ve ruhsal olarak rahatlamak için anlaşılabilirdir. Ama
yaşadığımız zaman dilimi sahip olduğumuz imkanlar ve şartlarda Aşura’nın
hikmetini, hedefini idrak ve dünyaya ilan etmek, açıklamak, tanıtmak zamanıdır.
Coşkuyla yetinmemek, şuurlanmak ve şuurlandırmak, tebyin/beyan zamanıdır. Aksi takdirde
kendi zamanımızda yaşıyor olamayız.
İmam Humeyni (ra) 5 Kasım 1980 tarihinde yaptığı bir
konuşmada Aşura matem merasimleriyle ilgili olarak şöyle diyordu:
“Biz İslam'ın şiarlarını/ ritüellerini canlandırmak için
devrim yaptık, Aşura'yı yaşatmak çok önemli bir siyasi-ibadi meseledir. Her
şeyini İslam uğrunda vermiş bir şehidin yasını tutmak siyasi bir meseledir; Bu,
devrimin ilerlemesinde çok büyük etkisi olan bir konudur... Biz siyasi
gözyaşları olan bir milletiz, bu gözyaşlarıyla sel gibi akan, İslam'ın önündeki
engelleri yıkan bir milletiz... Gençlerimiz bilsinler ki, İslam'ın her hangi
bir tecellisine/tezahürüne yönelik her türlü propaganda, müstekbirlerin ve
yağmacıların ajanları tarafından İslam'ı
ezmek/yenmek için yürütülen propagandalardır... Allah'a şükür Müslüman ve aktif
olan gençlerimiz, düşmanların bu İslami ritüellerin her birine niçin karşı
olduklarına dikkat etmelidir."
Vesselamu aleykum
Ziya Türkyılmaz