Aralarında eski bakanların da olduğu birçok Hükümet
yanlısı, ABD-İsrail destekli olduğu her yönüyle belli olan HTŞ’nin
Halep saldırısını sevinçle, Esad’a, Suriye’ye, İran’a ve Rusya’ya
kin kusan çığlıklarla destekledi.
Bu tür görüşler sadece medyadaki “mezhepçi” olduğu bilinen
Hükûmet yandaşlarıyla sınırlı olsa çok önemli olmayabilirdi.
Ama birincisi saldırının başladığı gün, istihbarat
kaynaklarının gazetecilere yolladığı bilgi notunda, ikincisi daha sonra
Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamada “HTŞ’nin saldırısına Rusya ve
Suriye’nin eylemlerinin yol açtığı” yönündeki değerlendirme, Ak Parti
Hükûmeti’nin stratejik mevzilenmesini ortaya koyuyor.
SURİYE’DE İKİ CEPHE
Şunu vurgulayalım: Halep’e yönelik son saldırı HTŞ merkezli
bir koalisyon tarafından yönetiliyor. İçinde HTŞ’nin yanısıra, Hükûmet
cephesinden “muhalif” diye nitelenen İdlib’deki irili, ufaklı birçok grup yer
alıyor.
Halep’e yönelik son saldırının, terör örgütünün mevcut imkân
ve kabiliyetlerini aşan etki gücü yüksek silah ve mühimmatlarla desteklenmiş
olduğu görülüyor. HTŞ’nin hem ABD ile hem İsrail ile örtülü irtibatları sır
değil.
Öte yandan doğrudan CIA’nın paravanı olan Ukrayna
istihbaratının HTŞ ile son dönemde yakın ilişkileri hakkındaki ayrıntılar,
Aydınlık dahil birçok yayında yer almıştı. Ukrayna istihbaratının HTŞ’ye askeri
eğitim verdiği, insansız hava aracı, silah-mühimmat, keşif-gözlem ekipmanları
gibi çok sayıda savaş aracı sağladığı biliniyor. Bunun kanıtları, terör
örgütünün yayınladığı son saldırı sırasında çekilmiş görüntülerde
bulunabiliyor.
Kabaca durumu şöyle özetlemek mümkün: Suriye’de başından
beri değişmeyen ve son olarak HTŞ’nin Halep’e yönelmesinde de ortada olan iki
cephe var. Bir yanda, ABD, İsrail, HTŞ, IŞİD, PKK ve daha önce Suriye’nin
birçok bölgesinden çıkarılmış çapulcu sürüleri ile “mezhepçiler” var.
İkinci cephede, Şam yönetimi, Rusya, İran ile Suriye’nin
bölünmesine karşı çıkan Çin dahil diğer gelişen dünya devletleri bulunuyor.
Ankara açıklamalarıyla, Şam yönetimi, Rusya ve İran’ın karşısında, HTŞ dahil
“muhalifler”in yanında olduğunu ilan ederek ABD-İsrail cephesinde yer almış
oluyor.
TÜRKİYE’NİN MENFAATİ
Açıkça Türkiye’nin millî menfaatlerine aykırı olan bu
konumlanışın gerekçesi ne peki? Resmi gerekçe “İdlib’deki gerginliği azaltma
anlaşmalarına Rusya ve Suriye’nin uymaması.” İdlib’de savaşın hassas bir
aşamasında ara çözüm olarak bulunan gerginliği azaltma bölgelerinin
kurulmasının bugünkü durumla gerçekte bir ilgisi yok.
Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü mü istiyor, yoksa
Suriye’nin parçalanmasını mı? Eğer Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsa,
Şam yönetiminin kendi toprağı olan İdlib’i terörden temizleme hakkına destek
vermesi gerekmez mi?
Bunun ötesinde, ABD ve İsrail’in güttüğü HTŞ adlı yobaz
terör örgütünü, Suriye ile birlikte askeri operasyonlarla bitirmesinin
Türkiye’nin menfaatine olduğu açık değil mi? Kaldı ki, doğru bir strateji
uygulanması durumunda, Türkiye’nin HTŞ ve İdlib’deki diğer terör örgütlerini,
teslim olmak dahil belli koşullara zorlamak için, askeri gücü kullanmak dışında
imkanları da bulunmaktadır.
Ama ne yazık ki, 2017’den beri Türkiye bu stratejiyi
benimsemiş değil. Ankara’nın, bir eli ABD’de bir eli Rusya’da devam etme
stratejisi, İdlib’deki terör bataklığının genişlemesine neden oldu. İdlib
sorununun çözülememesi, ABD’nin ve PKK’nın Suriye’de mevzi kazanmasına imkân
sağladı.
İdlib’i, aralarında Türkiye’den, Rusya’nın çeşitli
bölgelerinden, Türk Cumhuriyetleri’nden, Çin’in Uygur Bölgesi’nden gelen 72
milletten çapulcuların oluşturduğu, CIA-MOSSAD güdümündeki yobaz terör
koalisyonu yönetiyor. İdlib’in bu durumdan kurtarılması, sadece Şam yönetiminin
değil başta Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri olmak üzere Rusya’nın, Çin’in ve
gelişen dünya devletlerinin hepsinin menfaatinin gereğidir.
aydınlık