11 Şubat 1979’da (Sünni gelenekteki ‘içtihat kapısının
kapanması’ gibi) devrim kapısı kapandı.
Bu devrime yetişen kuşaklar, solcuların tamamı, İslamcıların
büyük ekseriyeti içinde yaşadığımız ülkenin ancak bir devrimle felaha ereceğini
düşünüyordu.
(O zamanın solcularının Kemalist olmadıklarını da
hatırlayalım.)
Bazı solcular bir ara İslam devriminin mollaların
öncülüğünde bir sol devrim olduğunu düşündüler. O yıl İstanbul
Eczacılık’taydım. Okuldaki ‘Tudeh’lilerden böyle söyleyenler vardı. Çok
geçmeden devrimden Marksistlere bir hisse düşmeyeceği anlaşıldı.
Türkiye’deki İslamcılar devrime sevinmişti.
Tabii, mezhep farkı sebebiyle mesafeli durmayı tercih
edenler vardı.
Ama hala devrimciydiler.
O günlerde İran’a giden Sünni mollalarımızdan birinin
“İran’a biz kendi Sünni devrimimizi nasıl yaparız, onu anlamaya gidiyorum”
dediğini hatırlıyorum.
Sonra, ABD ve Avrupa Irak’ı İran’la savaşmaya teşvik etti.
Irak kuvvetleri 1980 eylülünde İran’a girdi. İki ülke 8 yıl savaştılar.
İstatistikler korkunç. 1 milyon kişi öldü. Ölenlerin tamamı Müslümandı. Kimse
galip gelemedi.
Irak diktatörü Saddam Hüseyin 8 yıllık savaşın zararını
Kuveyt’i ilhak ederek telafi etmeyi düşündü.
ABD’nin Bağdat Büyükelçisi April Glaspie Saddam Hüseyin’e
Irak’ın Kuveyt’e saldırmasına karışmayacaklarını söyledi.
Bu görüşmeden bir hafta sonra Irak Kuveyt’i işgale başladı.
Tabii sonrasında Irak da iflah olmadı.
Birinci ve ikinci Körfez savaşları, Irak’ın üçe bölünmesi ve
sonunda Irak’ın bugünkü hali.
Biraz fazla mı gerilere gittim?
Olabilir.
Irak’ın başına gelenler bir tarih dersi olarak önemli.
Ama şu anda Türkiye’de teşekkül etmeye başladığını ve teşvik
edildiğini gözlemlediğim İran karşıtı atmosfer bunu biraz da gerekli kılıyor.
Bir taraftan kimin sapık kimin salih olduğunu, kimin cennete
kimin cehenneme gideceğini tayin etmekle görevli itikat zabıtamız gece gündüz
çalışıyor.
Fırka-i naciye biziz, onlar ehli bidat, onlar Acem.
Bu işin bir tarafı.
Gazze’yi hatırlayalım.
Hatta Gazze’yi asla unutmayalım.
Diyelim İran İsrail’e füze saldırısı düzenleyecek.
Kalabalık bir trol kadrosu İran İsrail’e füze atmaya
başlamadan İran’a atıp tutmaya başlıyor.
İran füzelerini gönderiyor. İsrail’de kimseye bir şey
olmuyor. ABD’nin, İngiltere’nin ve İsrail’in savunma sistemleri İran’ın
füzelerini yere düşmeden havada ekarte ediyor.
Hemen kapsamlı bir kampanya.
İran danışıklı dövüşüyor. Haberli saldırıyor, hepsi
göstermelik.
Gördünüz mü, İran bir şey başaramadı. Bir kişinin bile burnu
kanamadı.
Evet, başaramadı. Gücü yetmedi.
Ama dikkat ederseniz sadece İran İsrail’e iyi kötü bir şey
atmaya teşebbüs etti. Biz sadece lafla mücadele ediyoruz.
Bölgede birçok rejim lafla bile İsrail’in aleyhinde
bulunamıyor.
Derken, Suriye’de devrim oldu.
Suriye’deki Baas rejimi devrimden önce İran’la müttefikti.
Suriye’nin yeni lideri Ahmed el-Şara da Suriye devriminin 40
yıllık İran projesini yıktığını söyledi.
İran’ın Suriye’de Baas’a omuz vererek, kendi gücünü ve
Lübnan Hizbullahı’nı rejimin lehine istihdam ederek en azından Türkiye’nin
durduğu yerden bakınca yanlış yaptığı bir gerçektir.
Dolayısıyla, Suriye devriminin Baas karşıtlığından İran’a da
bir pay düşmesi yadırganacak bir şey değildir.
Suriye devriminin İsrail’e hiç diyeceği yok muydu?
Acele etmeyelim. Daha çok yeni. İsrail’e sataşarak Batı’nın
antipatisini celp etmesin.
Tamam etmesin.
Suriye’yle biz çok yakınız. Neredeyse devrimi bizim
yaptığımızı söyleyeceğiz.
Olsun, söyleyelim. Destek olalım. Suriyelilere bir faydamız
dokunsun.
Bu yakınlığın bir taraftan bizde teşekkül etmeye başlayan
İran aleyhtarı atmosfere malzeme desteği sağladığını da göz ardı etmememiz
gerekiyor.
Bir sakıncası var mı?
Bugün yok gibi görünüyor ama uzun vadede olabilir.
Türkiye inkılaptan önce ve sonra İran’la ilişkilerini iyi
idare etti.
Aramızda bir husumet oluşmadı. Bu, doğru bir politikaydı.
Son zamanlarda kampanya kıvamında seyreden İran
karşıtlıkları şu soruyu anlamlı kılıyor:
Batı’da birileri İran’la aramızda bir hasımlık inşa etmeyi,
günü gelince de Türkiye’yi İran’la savaştırmayı planlıyor olabilir mi?
İki ülke yetkililerinin de bu korkunç senaryoya karşı
dikkatli olması lazım.
Yusuf Ziya Cömert/Karar