Seyyid Hasan Nasrallah; İdeolojiden Filistin Direnişini Destekleme Stratejisine

GİRİŞ: 21.02.2025 15:16      GÜNCELLEME: 21.02.2025 15:16
Rasthaber -  Seyyid Hasan Nasrallah sadece bir direniş hareketinin lideri değil, aynı zamanda direnişi, özellikle Filistin direnişini desteklemede ve Taş İntifadası’ndan Aksa Tufanı Operasyonuna kadar onu yönlendirmede önemli rol oynayan bölgenin en etkili liderlerinden biriydi.

İdeolojinin stratejiyle iç içe geçtiği, güç denklemlerinin psikolojik savaşla iç içe geçtiği bir dünyada, bir lider bir direniş hareketini itiraz ve protesto hareketinden bölgesel bir güce nasıl dönüştürebilir? Seyyid Hasan Nasrallah, söylemiyle toplumsal bilinci ve uyanışı nasıl şekillendirebildi ve siyasal psikolojiyi savaş alanının ötesindeki bir savaşta zihinlere ve kalplere nasıl ulaştırabildi ve bunu o alanda nasıl kullanabildi?

Seyyid Hasan Nasrallah'ın siyaset sahnesine çıkmasından bu yana, o sadece silahlı bir direniş hareketinin lideri değil, aynı zamanda yeni caydırma denklemlerinin de mühendisi oldu ve direnişin düşmanlarını ve muhaliflerini okuma ve onların zaaflarını kullanma konusunda çok yetenekliydi.

O, “İsrail örümcek ağından bile daha zayıftır” fikrini nasıl yaratabildi? Ve İsrail'in “yenilmez ordusu” imajını yıkmak için hangi araçları kullandı?

Güç Denklemlerine Tekrardan Bir Bakış

Bölge siyasetindeki değişim ve gelişmeler, askeri güç ile ideolojik ve medya nüfuzunun iç içe geçmesi, bölgesel nüfuz haritasının geleneksel ve bilinen araçların ötesinde yöntemlerle şekillenmesine neden olmaktadır.

İşte böylesi koşullar altında, şehit Seyyid Hasan Nasrallah, yalnızca Hizbullah lideri olarak değil, aynı zamanda Filistin direnişini desteklemede ve Taş İntifada'dan Aksa Tufanı Operasyonuna kadar uzanan yolculuğunda öncü rol oynayan bir birey olarak bölgedeki en etkili liderlerden biri olarak ortaya çıkmaktadır.

* İdeoloji Ve Düşünce Çerçevesi: Direnişi Küreselleştirmek

Seyyid Hasan Nasrallah sadece bir askeri komutan değil, aynı zamanda direniş ideolojisini coğrafi, kabilesel ve mezhepsel sınırların ötesine yerleştirebilen stratejik bir düşünürdü. O, kısa bir süre içinde Siyonist işgalcilerle mücadelenin dini veya etnik bir mücadele değil, işgal ve adaletsizliğe karşı bir mücadele olduğunu fark etti. Bu bakış açısı, Filistin meselesinin bir etnik Arap sorunundan küresel bir insani meseleye dönüşmesini sağladı.


“Fikri ve düşünce direnişi” modellerinin analizi, siyasal söylemin toplumun düşünce şeklini değiştirme gücü ve yeteneğine odaklanmaktadır. Seyyid Hasan Nasrallah, farklı ideolojik yönelimlere sahip bütün Filistinli grupları muhatap alarak her zaman tek ve birleşik bir söylem kullanmış ve bu, siyasi ve ideolojik farklılıkların ötesinde birleşik bir direniş cephesinin oluşmasına yardımcı olmuştur.

Seyyid Hasan Nasrallah'ın bütüncül ve vahdet söylemi sadece duygusal bir söylem değildi, aksine o bunu, Gazze ve Batı Şeria'daki direnişin doğrudan koordinasyonu ve sürekli desteğiyle hayata geçirmek için pratik bir strateji kullanıyordu.

Bu söylemin en belirgin örneklerinden biri, geleneksel grupların popülaritesinin ve halk nezdindeki itibarının azaldığı ve yeni bir direniş modeline ihtiyaç duyulduğu 1993 Oslo Anlaşmaları'nın ardından Seyyid Hasan Nasrallah'ın Filistin direnişine verdiği destektir.

Seyyid Hasan Nasrallah bu noktada, direnişi kurtuluşun ve işgale karşı koymanın tek yolu olarak göstererek ideolojik boşluğu doldurmayı başardı. Bu çerçeveleme yalnızca bir tepki değil, aynı zamanda güç dinamikleri, koalisyonlar ve ittifaklar konusunda derin bir anlayışa dayanıyordu. Bu da onun dünya çapındaki kurtuluş hareketlerinin fikir ve ideolojileri hakkında bilgi sahibi olduğunu ve bu konuya hâkim olduğunu gösteriyordu.

Seyyid Hasan Nasrallah'ın konuşmalarının değerlendirilmesi şunu göstermektedir ki, o, Siyonist ve Batı medyasının egemenliğine karşı mücadele eden aydınların söylemlerini andıran stratejileri söylemlerinde kullanabilmiştir.


O, söylemlerini kurbanların cellatla mücadelesine odaklamış, Filistin sorununa insani bir boyut kazandırmış, sorunun dini ve siyasi sınırlarını ortadan kaldırarak küresel kamuoyu düzeyinde etkileşime girmesine olanak sağlamıştır.

* Stratejik Taktikler: Taş İntifada'dan Aksa Tufanı Operasyonuna

Filistin direnişi, 1987'deki Taş İntifada veya Birinci İntifada'dan bu yana pek çok niteliksel gelişmeye şahit oldu. Ancak Seyyid Hasan Nasrallah'ın desteğiyle stratejisinde köklü bir değişiklik gerçekleşti ve o, sadece askeri teçhizat sağlamakla veya direnişçileri eğitmekle kalmadı, aynı zamanda Lübnan'ın direniş deneyimini Filistin savaş alanlarına aktardı.

Direniş 1990'larda önemli bir dönüşüme tanık oldu. Bu on yılda, direniş Siyonist işgalcilere karşı taş kullanmaktan şehadet operasyonlarına geçti. Seyyid Hasan Nasrallah bu noktada da sadece askeri açıdan değil, aynı zamanda işgale karşı koymada meşru bir seçenek olarak silahlı direnişi haklı çıkaran bir ideoloji sunmada da önemli bir rol oynadı. Seyyid Hasan Nasrallah'ın sunduğu direniş ideolojisi, onun halk taktikleri ve bu taktiklerin değişimi ve evrimi konusundaki derin anlayışını yansıtıyordu.

Bu anlayış, Aksa Tufanı Operasyonunda tam olarak yansıtıldı. Bu operasyon, direniş grupları arasındaki eşsiz koordinasyonun sonucuydu ve Siyonistlerin tüm hesaplarını altüst etmeyi ve güvenlik sisteminin kırılganlığını ortaya çıkarmayı başardı.

Bu operasyon askeri bir operasyondan çok, direnişin Siyonist rejime karşı yeni çatışma kuralları dayatma yeteneğini gösteren bir operasyondu.

Burada Seyyid Hasan Nasrallah'ın düşmanın heybetini parçalama felsefesinin etkisi açıkça ortaya çıkıyor. 33 Gün Savaşı sırasında ortaya atılan bu strateji, düşmanın moralini bozmak ve kendine olan güvenini sarsmak amacına dayanıyordu.

Savaşlarda askeri boyuttan psikolojik boyuta geçiş büyük önem taşır. Seyyid Hasan Nasrallah psikolojik savaş ve medya savaşı gibi alışılmamış stratejilerle bu konuda çok yetenekliydi.

Bu durum direnişin inisiyatifi ele geçirmesine ve düşmana kendi stratejisini dayatmasına olanak tanıdı ve İsrail'i alışılmadık savunma stratejileri benimsemeye zorladı.

*Kriz Yönetimi Ve Koalisyon Oluşturma: Bölgesel Ve Uluslararası Denge
* Bölgesel Güç Dinamiklerini Anlamak

Seyyid Hasan Nasrallah'ın stratejik liderliğinin en önemli özelliklerinden biri, ideolojik ilkelerinden ve temellerinden sapmadan, karmaşık ve zor krizleri yönetebilme, bölgesel ve uluslararası koalisyonlar oluşturabilme yeteneğiydi.

Seyyid Hasan Nasrallah, bölgesel ittifakların yalnızca ideolojiye dayanmadığını, bunun yerine güç dinamikleri ve ortak çıkarlar konusunda derin bir anlayış gerektiğini anlamıştı. Bu yüzden bir yandan Şii İran ve Alevi Suriye ile diğer yandan da çoğunluğu Sünni ama hepsi İslami olan Filistin direniş gruplarıyla karmaşık ittifaklar kurduğunu görüyoruz.

Bu bölgesel ittifaklar ve taraflar yalnızca askeri ittifaklar değil, aynı zamanda bölgedeki ABD ve Siyonizm egemenliğine karşı ortak bir vizyona dayanan stratejik bir ittifaktı.

* Cepheler Arası Koordinasyon: Savunmadan Saldırıya

Aksa Tufanı Operasyonunun derin stratejik boyutu ortaya çıktı ve Seyyid Hasan Nasrallah, Filistin direniş gruplarıyla Lübnan’daki Hizbullah cephesi arasında benzeri görülmemiş bir koordinasyon sağlamayı başardı.

Bu operasyon basit bir askeri harekât veya saldırı değildi ve en önemli özelliği farklı cepheler arasında koordinasyon sağlama ve Siyonist rejime karşı yeni çatışma kuralları dayatma gücü ve kabiliyeti olan yeni bir direniş aşamasının başladığının ilanıydı.

Bu operasyon, direnişin sadece İsrail’in saldırılarına karşı bir tepki olmadığını, savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçebilecek ve düşmana yeni caydırıcılık denklemleri dayatabilecek kadar güçlendiğini kanıtladı.

Bu stratejik değişim, Seyyid Hasan Nasrallah'ın 33 günlük savaşta uyguladığı “düşmanın heybetini parçalama” vizyonunu yansıtıyordu ve Filistin direnişi, uzun vadeli savaşı yönetmede ve düşmanı psikolojik ve ekonomik olarak tüketmede Hizbullah'ın deneyimini ve gücünü kullandı.

Bu durum, direnişin yeteneklerinin güçlenmesine, inisiyatifin ele geçirilmesine, savunmadan saldırıya geçilmesine ve düşmanın alışılmadık savunma stratejileri benimsemeye zorlanmasına önemli katkı sağladı.

*Kitle Psikolojisi Ve Psikolojik Savaş: Kelimelerin Büyüsü
*Karizma Ve Kamuoyu Güveni Oluşturmak

Seyyid Hasan Nasrallah eşsiz bir karizma yaratmayı başardı ve bu durum onun konuşmalarını, Arap ve İslam dünyasında, hatta İsrail toplumunda milyonlarca insanın onu beklediği istisnai bir duruma dönüştürdü. O, bu karizmayı oluşturup, inşa ederken dürüstlük, şeffaflık, dakiklik ve kesin planlama, basit ve etkili dil kullanımı gibi birkaç temel faktöre dayandı.

Seyyid Hasan Nasrallah'ın en önemli stratejilerinden biri, Hizbullah'a karşı olsa veya destekçileri ve taraftarları bundan hoşlanmasa bile, güvenilir ve belgelenmiş bilgi veya doğru bilgi aktarımı yapmaktı. Ayrıca Seyyid Hasan Nasrallah konuşmalarında kendi pozisyonlarını ve stratejilerini anlatmak ve izah etmek için hikâyelerden ve tarihi örneklerden veya başkalarının pozisyonlarından yararlanıyordu.

Bu politika, onun sözlerinin hem kamuoyu tarafından anlaşılmasını sağladı hem de halkın duygularına hitap etti ve bu da onun daha önce görülmemiş bir halk desteği kazanmasına yardımcı oldu.

* Psikolojik Egemenliğin Çöküşü: Örümcek Ağı Örneği

Seyyid Hasan Nasrallah'ın 2000 yılında Güney Lübnan'ın kurtarılmasının ardından “İsrail örümcek ağından daha zayıftır” şeklindeki meşhur ifadesi, sadece geçici bir ifade veya konuşma değil, Siyonist rejimin manevi ve psikolojik hâkimiyetini çökertmeyi amaçlayan kesin ve hedefli bir psikolojik stratejinin parçasıydı.

İsrail, düşmanları arasında korku ve dehşet yaratmak ve bu rejime karşı herhangi bir direniş düşüncesinin oluşmasını engellemek için, analistlerinin ortaya koyduğu “mutlak üstünlük” tabirini kullanıyordu.

Seyyid Hasan Nasrallah, bu üstünlüğün askeri olmaktan ziyade psikolojik bir faktöre dayandığını fark etti. Bu nedenle, bu miti yıkmak için İsrail'in sürekli direniş karşısında dayanma ve sebat etme yeteneğini sorgulamaya odaklandı.

33 günlük savaşta, Lübnanlıların İsrail'e karşı bir aydan fazla süren direnişiyle bu kavram pratikte karşılığını buldu ve o, amaçlı konuşmalar yaptı. O dönemde İsrail'in derinliklerine kesin saldırılar düzenleyeceğini duyurdu ve o, kendine güvenle istikrar ve azim gösterdi. Sergilen bu duruş, düşmanın, özellikle İsraillilerin moralini ve liderlerinin hesaplarını yerle bir etti.

“İsrail örümcek ağından bile daha zayıftır” ifadesi, İsrail toplumunda İsrail'in ayakta kalma kabiliyeti konusunda şüphe tohumları ekti ve liderlik ile İsrail halkı arasında güven kaybına yol açtı.

Bu tür psikolojik savaşların kökeninde, birçok analistin savaşlarda önemli olduğunu vurguladığı “psikolojik hâkimiyetin çöküşü” kavramı yer alıyor ve bu, düşmanın heybetini yıkmaya, toplumsal bilinci revize etmeye ve dönüştürmeye dayanmaktadır.

*Medya Etkisi Ve İstihbarat Hâkimiyetinin Çöküşü
*Medyayı Stratejik Bir Silah Olarak Kullanmak

Seyyid Hasan Nasrallah, medyanın sadece bilgi ve veri aktarımında kullanılan bir araç olmadığını, aynı zamanda kamu bilincinin değiştirilebileceği ve manevi direniş gücünün yaratılabileceği stratejik bir silah olduğunu çok erken fark etmişti.

O, Batı'nın ve Siyonist rejimin bilgi hâkimiyetine meydan okumak ve savaşa ilişkin anlatılarını sorgulamak için medyayı akıllıca kullandı. Seyyid Hasan Nasrallah ikili bir medya söylemine dayanıyordu ve bunlar; Direnişi destekleyen kitleyi harekete geçirerek onların moralini yükseltmeyi ve zafere olan güvenlerini güçlendirmeyi amaçlayan bir söylem ve düşmanın moralini bozmaya ve İsrail liderlerinin halklarını destekleme ve savunma yetenekleri konusunda şüphe yaratmaya yönelik bir söylem.

Bu strateji sadece bir propaganda stratejisi değildi ve bu strateji, İsrail toplumunun liderlerine olan güvenini kırmayı, yok etmeyi ve direnişin İsrail içindeki hassas merkezlere sızma kabiliyetini gösteren yüksek istihbarat kapasitesini gözler önüne sermeyi amaçlıyordu.

*Siyonistlerin Anlatılarını Yıkmak: Kurbandan Cellatlığa

O, bazı akademisyenlerin batı medyasında “memnuniyet yaratma” ve “algı yönetimi” üzerindeki analizlerini kullanarak, Batı'nın Arap-İsrail çatışmasını kapsayan çifte standartlarına odaklandı.

O, her zaman İsrail’i “kurban” olarak gösteren ve bu rejimin Filistinlilere ve Lübnanlılara yönelik saldırılarını meşrulaştıran Siyonist söylemi sorgulamayı ve ona meydan okumayı başardı. O, konuşmalarında kurban ve cellat kavramlarını değiştirmiş, Siyonist rejimin işgali altındaki Filistinlilerin yaşadığı acılara dikkat çekmiş, İsrail'in sivillere karşı işlediği suçları teşhir etmiş ve açığa çıkarmıştır.

Anlatıdaki bu değişim, direnişin uluslararası sempati ve dayanışmayı yeniden kazanmasını ve savaşın dinler veya uluslararasında değil, zulüm ve özgürlük arasında bir savaş olarak yeniden tanımlanmasını sağlamıştır.

* Gelecek Ve Zorluklar: Nasrallah'ın Mirası Ve Düşüncelerinin Dinamikleri

Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadetinin ardından Filistin direnişi ve Hizbullah, onun fikirlerini koruyup sürdürme ve direnişe liderlik etme konusunda birçok temel zorlukla karşı karşıyadır.

Seyyid Hasan Nasrallah, stratejik düşünce ve yenilikçi taktikler konusunda bir miras bıraktı ve o, gerçek liderliğin tek bir kişiyle sınırlı olmadığını, aksine şehadetinden sonra da varlığını sürdürebilecek fikri ve örgütsel bir sistem inşa etmekten geçtiğini fark etti.

Kurtuluş hareketlerinde liderliğin rolüne ilişkin bu derin anlayış, hareketlerini bireysel karizmaya dayalı hareketlerden, köklü bir ideolojiye sahip örgütsel kurtuluş hareketlerine dönüştürmeyi başaran tarihsel liderlerin düşüncesi üzerindeki etkisini yansıtmaktadır.

Şehit Nasrallah şehadetinden sonra bile direnişin devamlılığını ve bekasını sağlayacak, bölgesel ve uluslararası değişim ve gelişmelere uyum sağlayabilecek esnek örgütlenme yapıları oluşturmak için çalıştı.

Ancak bu miras zorluklarla karşı karşıyadır, bunlardan en önemlisi bölgesel ve uluslararası değişimler, özellikle Arapların İsrail ile normalleşmesidir, bu da direnişi izole etmeyi ve direniş eksenini zayıflatmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, bu aşamada direnişin karşı karşıya olduğu zorluklara tam bir dikkat ile yaklaşmalı ve bunlara göğüs gerilmelidir.

(Farsnews’den tercüme edilmiştir)

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM